Vicdanımızı Dondurmayalım * Reyhan Elbirliler

Kış, zor mevsim. Nasıl olursa olsun başımızı sokacağımız , dışarıdan bir an evvel kavuşmak için koştura koştura gittiğimiz sıcak bir yuvamız var. Bizler evlerimizin koruyuculuğuna, rahatına çekildiğimizde dışarıda, sokaklarda kalan canlar acaba ne yaparlar?
Onların sığınabilecekleri bodrumları, kömürlükleri, merdiven altlarını başlarını sokabilecekleri her türlü yeri özellikle onlar girmesin diye iyice kapattık. Korunmalarını engelledik. Kimisinin yavrusu vardı kimisi hasta çoğu da açtı. Çöp konteynerlarına tırmanacak büyüklükte olan kediler konteyner kapağı açıksa üstünde çöpe atılacak yiyecek artıklarını beklediler. Tırmanamayan ufaklar araç motorlarına sığındılar. Çoğu ya parçalandı ya da sakat kaldı.
Yine de onlar köpeklerden şanslıydı. Köpeklerin konteynera tırmanma, içinde yiyecek arama gibi bir şansları da yok. Onlar tamamiyle insan eline mahkum.
Bazıları ?Allah? onların rızkını verir diyor.
Rahmetli hayvan dostu Profesör İsmet Sungur Hoca Çocukken hayvanlara çok düşkünmüş ve onlar için çok üzülür, aç kaldıklarını düşünür, sürekli babasını bu konuda sorgularmış. Babası da ona her seferinde sen merak etme biz gece yatağa girdiğimizde Allah onlara gökyüzünden ekmek atıyor diye avutmaya çalışırmış. İsmet Hoca büyüdüğünde bunun hiç de böyle olmadığını görmüş, o günden sonra da kendisi el ayak çekilip herkes uykudayken, sokaklarda canlara yemek taşır olmuş.
Evet, sokaktaki canlara siz biz bakmazsak, kollamazsak, açlığını, susuzluğunu görmezden gelirsek, yaralarını sarmazsak onlara kimseler yardım etmez.
Bu soğuk günlerde sokaktaki canların bizlere her zamankinden çok daha fazla ihtiyaçları var. Sığınabilecekleri ufacık bodrum gibi, aydınlık araları gibi yerleri onlara çok görmeyelim, evlerimizden, sofralarımızdan canlar için ayrılabilecek yiyecekleri bahçemizin bir köşesine, ağaç diplerine, konteynerların yanına bırakalım yaşam mücadelelerine yardımcı olalım. İnsan olmanın farkını yaratalım.
Boş midelerle sokakların soğuğunda sevgisizlik, ilgisizlik, sahipsizlik.eziyet ?. Çok zordalar..
Kuşlar da onlar kadar zorda. Ekmek kırıntıları, bir avuç buğday onları yaşatmaya yetecektir. Şehirlerarası yolculuk yapanlar araçlarında bulunduracakları buğdayı ,bir kenarda durup ağaçlar arasına, emniyetli yerlere serpiştirirlerse tahmin edemeyecekleri sayıda canı yaşatıp güzel havalara kavuşturabilirler. Bunu söylediğimde gülerek tepki alıyorum,? kaç kişinin aklına gelir ki, buğday ya da ekmek taşıyacaklar, yol kenarında duracaklar ve kuşlara bırakacaklar? kimse yapmaz? diyorlar. Bir kişi bile yapsa insanlık için umuttur. İnsanlık daha yaşıyor demektir.
Barınakları da unutmayalım. Oradaki canlar kendilerini koruma olanakları elinden alınmış, tamamiyle insan insafına terk edilmiş canlardır. Bolu?da bakım evinde 1-1,5 metre zincire bağlanmış köpekler donarak öldüler. Başlarını sokacak derme çatma bir kulübeleri bile yoktu. Sığınma, korunaklı bir yer bulma özgürlükleri ellerinden alınmıştı. Donmuş cansız bedenleri sadece Bolu Belediyesi?nin değil insanlığın donmuş vicdanının görüntüsüydü.
Unutmayın sizler sıcak evlerinizde, onlar dışarıda soğuk sokaklarda. bakım evlerinde . İnsanlık sadece insana yardım etmek değildir. İnsan olmanın farkı budur.
Soğuk havalarda sokaktaki canlar için yemlikler kuran, doğum yapmış kediye, köpeğe oracıkta kulübe hazırlayan ,göçmen kuşlara otlaklar açan, kuş evleri yapan, dünyada ilk kuş hastanesini kuran atalarımız değil miydi ?
Soğukların vicdanlarımızı dondurmasına izin vermeyelim.
Su kabına damlatacağınız birkaç damla zeytinyağı donmasını geciktirir. Tabağınızda kalmış yemeğin birkaç parça ekmekle karıştırıp çöp bidonunun yanına ya da altına koymanız nice aç canı doyurur. Bunları yerine getirirken ödeyeceğiniz bir bedel yoktur ama size vereceği hazza paha biçilmez.
Özellikle bu günlerde daha sık gündeme getirdiğimiz bir uyarıya yine yer vermek istiyoruz.
Aracınızı çalıştırmadan önce , lütfen araç kaputuna birkaç kez vurun. Motor içine ısınmak için girmiş bir kediyi, araç altına sığınmış bir köpeği ölümden veya sakat kalmaktan kurtarmış olursunuz.
Sevgi ve saygılarımızla,