Bir Mezar * Reyhan Elbirliler

Mahallesindeki kedilere yemek veren arkadaş telefonda ağlamaklı sesle şikayet edildiğini , zabıtanın geldiğini, bir daha kedileri beslerse ceza yazacakları ihtarında bulunduklarını belirtti. Tasası ; besledikleri arasında bulunan yavrulardı. Beslemezsem ne yaparlar ? diye ağlıyordu. Komşular şikayet etmiş.

Bulunduğu yeri biliyorum. Tüm evler bahçe içinde. Bahçelerin arka tarafları ” evlerin atık, kullanılmayan eşyaları ” ile dolu. Sokak çocukların attığı gıda ambalajları ile süslü !

Arkadaşı da biliyorum. Kedinin mamayı yemesini bekler, kağıdı ya da kabı toplar çöpe atar.

Yasa ” belediyeleri beslenme odakları” kurmakla görevlendirmiştir. Bu işi gönüllü yapanlar zaten var. Devasa çadırlara gerek yok. Çeşit çeşit yemeğe hiç gerek yok. Şikayet edenlere “bu işin hem yasal hem de vicdani bir görev olduğunu, bu kişilerin kendilerine yardımcı olduklarını söylesinler yeter. Bir başka canlının da açlığını hisseden bir yürek muhtaç bir canlıyı doyuruyorsa ceza değil teşekkür edilmeli. Kaldı ki aç bir hayvanı doyuran el teşekkür beklemiyor, hiçbir beklentisi yok. Vicdanının sesiyle, yaşam hakkına gösterdiği saygıyla yapıyor.

Süleymaniye sırtlarında kimsenin bilmediği ancak meraklısının gidip bulabileceği yerlerden birinde. 16. yy dan kalmayanı bundan 500 sene evvel, bir şeyhin İstanbul'daki tekkesinden bir fotoğraf çekildi.

Şeyh Ebülvefa , zamanının hayvan severlerinden .Fotoğraftaki mezar şeyhin değil kedisinin mezarı. 16.yy dan beri hala orada duruyor.

Hz. Mevlana türbesi içindeki Hz. Mevlana'nın kedisinin sandukası gibi.( Kedinin türbe içinde dolaşmasını sembolize etmek için türbe her temizlendiğinde bu küçük sandukanın da yeri değişir.)

Bu mezarlar, kültür kenti, 21. yy ın kenti olmak için çiçek dikmenin, imaj düzeltmek için rötuşlar yapmanın yeterli olmadığını, sahipsiz hayvanlara bir lokma ekmeği çok görüp, barınaklara tıkarak, öldürerek Avrupa'ya yaranmakla olmayacağını ancak ve ancak tüm yaşam haklarına sevgi ve saygıyla mümkün olabileceğini anlatmaya çalışıyor.

Şikayet eden de vatandaşımız. Ona da hizmet ederiz düşüncesinde olanlar her halka hizmetin ” hakka hizmet” olmadığını bilmelidirler. Çözüm hemen ceza yazmakla, ceza ile tehditle olmamalı, İkna edici söz, yanlış uygulama varsa doğrusunu göstermek olmalıdır. .Hele hele cezanın ceremesini hiç suçu yokken biçare bir can çekecek ise…

30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutladık. Ulu Önder ATATÜRK'ü rahmetle ve minnetle bir kez daha anıyoruz.

Gözüm maçlar sonrası asılan bayrakların en azından çeyrek sayıda bayrağı ve maç sonrası coşkuyu aradı. Kore'de 3. olduğumuz dünya kupasında her taraf bayraklarla donatılmıştı. Kısa bir süre sonra 30 Ağustos Zafer Bayramımızı kutlamıştık. Maç sonrası asılan bayrakların çeyreği bile yoktu.

Halbuki bugün Dünya'da top koşturabiliyorsak, 30 Ağustos'ta kazanılan ZAFER'in sayesindedir.. Bir stad büyüklüğündeki alan içinde o işi meslek edinmiş, bu işten para kazananların zaferine gösterdiğimiz coşkunun kat ve kat fazlasını ” dökülen kanla verilen canla kazanılmış ZAFER Bayramımızda göstermek gerekir. Bir vazifeyi , bir işi yerine getirmek için değil içten coşkuyu taşımalıdır.Sevgi ve saygılarımızla,02.09.2008 Yarın Gazetesi

Evet,tam altı sene öncesi aynı tarihte yine bu köşede çıkan yazımız.Kelimesi kelimesine aynı.Değiştirilmedi. Yaşandıklarımızda hiçbir değişikliğin olmadığı gibi. Hatta yok etmede daha ileriye gittik. binlerce yıldır aramızda yaşayan evcilleri en kısa zamanda gözümüzün önünden ,

nasıl kaldırırız ,kaldırırken de nasıl ranta dönüştürürüzün planları, projeleri yapılıyor.Altı yıl öncesini dahi arar olduk ! İnsan sayısıyla insanlık ters orantıda gelişir oldu.

Kapınızın önünden, sokağınızın bir köşesinden bir kap suyu eksik etmeyin, su gibi aziz olun.sevgi ve saygılarımızla