Komşuluk * Bedriye Aksakal

Havaların güzel olduğu günlerde , anneciğim sandalyesini alıp sokak kapısının önünde komşularımızla oturur.

Yine güneşin tenimizi ısıtmaya başladığı bir gün, temel komşularımızla birlikte otururken, o anı fotoğraf karesine yerleştirdim. Anneciğim elinden bırakmadığı dayanma gücü aldığı bastonuna dayanmış. Elli yıllık komşumuz eski emlak müdürü Abidin Sezici?nin eşi Nezihe Hanım, zeytin almış yorgunluğunu sohbet ederek gideriyor. Aliye Eylemer ablamız da her zaman ki sessizliğine bürünmüş, dip komşumuz Münire?nin ayakları şişmiş ki, terliklerinin üzerine ayaklarını koymuş. Annemlerin, genç arkadaşları Melek onları hiç yalnız bırakmıyor. Neşesiyle tümünün sevinç kaynağı.

Bu fotoğrafı ?face?de de sayfama yerleştirdim. Yerleştirmemin nedeni, günümüzde kaybolan komşuluk ilişkilerinin sıcaklığını arkadaşlarımla paylaşmak içindi.

Hala sokakta kapı önlerinde oturan annem ve arkadaşları evlerini terk etmediler. Her birinin olanakları olmasına rağmen evlerini başka bir yere taşımadılar.

Sokağımızda yüzler değişse de, eski yüzler var. O eski yüzler ve anılar her birini ayakta tutuyor.

Bu fotoğrafı ?face?ye koyduktan sonra yıllardır görmediğim, aramıza giren dağlar ve denizlere rağmen sokağımızın çocuklarından mailler aldım. Yazılanlarla ben de gençliğime ve çocukluğuma yol aldım.

On sekiz yaşında Almanya?ya giden, orada evlenip, mahallemizi unutmayan Ümit Gündoğdu, şu sözcüklerle çocukluğuna yol almış:

?Ablacığım , yıllar insandan ne çok şeyler alıp götürüyor. Annenizi tanıdım, Aliye Teyzeyi de tahmin ettim. Fotoğrafa bakarken çok ama çok duygulandım. Onlar benim annelerim. Allah uzun ömür versin.Eğer nasip olur gelirsem, hepsinin gül kokulu ellerinden öpeceğim. Sağol ablam sağol. Beni o kadar gerilere götürdün ki.

Ablacığım o sokağımızın kokusunu öyle çok özledim ki. O yaz akşamları, kapı önlerinde çiğdem çıtlatmalar, o sohbetler çok ama çok güzeldi. Tanrının bize verdiği hediyelerden en güzeliydi o yıllar.?

İnsan nereye giderse gitsin. Doyduğu yer gurbeti diyar da olsa, çocukluk ve gençlik insan oğlunun peşi sıra gidiyor.

Eski Manisalılar bilir kuyumcu Sarı Kemal Savaşır?ı, onun kızı Nazlı?yı da:

?Bedriye Ablacığım, ben de Zehra Teyzeyi görünce geçmiş günleri anımsadım ve duygulandım.?

Altı yaşımdan bu zamana dek can dostum, arkadaşım, kardeşim olan ve Ağrı dağına ilk çıkan Türk kızı sanını alan Yıldız Vural?da:

?Onlar da benim komşularım. Hepsine hürmetler ve saygılar.

Seval Özelbir Arslan?da:

?Eskimeyen dostluklar ne güzel.? diyor.

Kaleminin gücünü gösteren Nurhan Palaz?da:

? Ne güzeldir komşularla olan iletişim. Sıcaklık, samimiyet, dostluk? Hele üzerinden yıllar geçmişse. Ellerinden öpüyorum hepsinin.?

Yazılanlar çok?Anılar peş peşe?

Bir fotoğraf beni de nerelere götürdü.

Allah tümüne sağlıklı ömür versin.

Komşuluk * Bedriye Aksakal

AKSAKAL'CA
12.12.2012 / 00:00
Cengiz Bektaş?ın kısacık; ama çok anlamlı dizelerini durmadan gelene gidene okuyorum:
Çanağı komşuya götür
Kokusu gitmiştir de
Selamı var annemin de
Boşaltsın
Getir.
Dizeler beni çocukluğuma, sokağımıza götürüyor. Ne güzeldi komşuluk ilişkilerimiz sokağımızda. Özlüyorum geçmişteki dayanışmanın güzel günlerini.
Büyüklerimiz ağabeylerimizdi, ablalarımızdı, teyzelerimiz ve amcalarımızdı. Birbirimizi çok iyi tanırdık. Sokağımız kocaman bir aile gibiydi.
Annelerimizin bezden yaptıkları bebeklerle evcilik oynar, yahut çember çevirir, saklambaç, körebe, beş taş, sek sek oynardık.
Kimimizin ismi babaannelerimizin, dedelerimizin, halalarımızın adıydı. Benim adım da ölmüş halamın adı olduğunu babaannem söyler, halamı anlatırdı.
Evimizde kuyu vardı, hala o kuyumuz duruyor. Komşularımız kalan yemeklerini, karpuzları soğuması için kuyuya sepetle salarlar, ipi de demire bağlarlardı.
O yıllarda kapılarımız hiç kitlenmezdi, komşularımız akşamüzeri gelip karpuzlarını, testilerini alıp giderlerdi.
Anneciğim turşuyu, mantıyı, yufkayı, zeytini, buğdayı komşularımızla birlikte yaparlardı.
Annemin söylediği şu deyişi hiç unutamam:
?Komşuda pişen bize, bizde pişen komşuya düşerdi.? Yemeklerimizi komşulara kardeşimle birlikte götürürdük. Onlardan da bize gelirdi.
Bu gün Giritlilerin, Osmaniyelerin yemek kültürünün zenginliğini onlardan öğrendik. Bu gün bizler Giritlileri, Osmaniyeleri geçtik onların yemeklerini evde yaparken. Derler ya burnumun direği sızladı. İşte benimde burnumun direği sızlar arapsaçını, kapıskayı, lahana sarmasını? yerken. Çünkü Osmaniyeli Hava Teyzeyi, Giritli Saniye Teyzeyi özlüyorum.
Hele bir de sokağımızda yoksul, yetimler varsa el birliğiyle onların onuru kırılmadan yiyecek, giyecek para verilirdi.
Şu an bahçemiz güz yapraklarıyla dolu. Geçmişte güz yaprakları bahçemize düştüğünde, mutfakta kuzenimiz, oturma odasında sobamız yakılırdı. Üzerlerinde de kestane pişirilirdi. Kuzenimizde pişen börekler de ayrı bir güzel olurdu.
Bizim ev büyükçe olduğundan, akşamları komşularımız gelir, günün fısıltılarından sonra yüzük, fincan oynanırdı. Bu arada bekçinin düdüğünü duyduğumuzda güven içinde daha bir rahat otururduk..
Baharda ve kış giriminde ise evlerimiz badana olurken, dip komşularımız gelir, el birliğiyle badana yapılıp evler temizlenirdi.
Rahmeti bol olsun Seher Hanım Teyze yalancı sarma yaptı mı, çoluk çocuk onun kapısında olur o yalancı dolmaları afiyetle yerdik.
Sokağımızda yaşayanlar bizlerin gerçek dostlarıydı. Bu gün komşuluk ilişkileri yok denilecek derece de azalsa da dostlarımız var. Hele benim küçük dostlarım daha doğrusu kızlarım var. Bu dostlarımdan birisi de gazetemizin yaş gününde adını yazamadığım Hatice Avcı Özsevim ben, ona kuzum diyorum, kuzum seni çok seviyorum.
Dostsuz, komşusuz yaşam kanımca yaşamamak gibi bir şeydir herhalde. Bu gün nostaljiye takıldım. İyi de oldu. Komşularımı da bir kez daha anmış oldum anneciğimle.