Şiddet * Bedriye Aksakal

Toplumumuzda şiddet gittikçe artıyor. Birbirine kızan ya kavga ediyor, ya silaha sarılıp karşısındakini yok ediyor. Gençliğe baktığımızda, onların bir bölümü de karanlık güçlerin elinde uyuşturucu batağına sürükleniyor. Aileler çaresiz.
Sokaktaki insana bakıyorum tümünün yüzü bir mumya. Gülen yüze rastlamak ne mümkün. Ekonomiyi düşünürsen ona söz söylemek için vatandaşın cebine bakmak gerekir. Evine ekmek götüremeyenlere bakmak gerekir. Üniversiteyi bitirmiş binlerce işsiz genci dinlemek gerekir. Vesaire vesaire…Sorunlar çok.
Televizyonu açtığımızda duyduğumuz haberler ya cinayet, ya sel felaketinde… ölenlerin haberleri. Ya kaçırılan çocuklara ne demeli, o masum çocuklar kimlerin ellerinde?
Yalnız masum çocuklar mı öldürülüyor. Kadınlarımızı yok edenlere ne demeli? Silahı eline alan koca karısını öldürüyor, neymiş efendim namus cinayeti. Yemezler böyle lafları kadınlarımız. Şu bir yıl içinde kadınlarımız ya sevgilileri, yahut kocaları tarafından öldürüldü. Gazete başlıkları kadın cinayetleriyle dolu. Çok acı hem de çok acı. Şiddet ve cinayet durmadan tırmanıyor. Dünyada ise,savaş çığlıkları durmuyor. Anneler, babalar ölülerinin başlarında ağıt yakıyor. Savaş ve silahlar durmadan üretiliyor. Birileri tepelerde cebini dolduruyor. O cebini dolduranların umurunda değil savaşta masum insanın ölmesi.
Söyleyecek o değin söz var ki,; ama ceremeye verecek paramız yok.Dünyada savaş çığlıkları dolaştıkça hep usuma , Kızılderili Reisi Seatle'nin, 1854'de kendisinden toprak satın almak isteyen ABD Cumhurbaşkanı'na yazdığı mektup gelir. Mektup şöyle:
“Beyaz Saray'daki büyük beyaz Reis,
Gökyüzünü, topraklığın sıcaklığını nasıl satın alabilirsiniz, ya da satabilirsiniz? Ya da satabilirsiniz.? Bunu anlamak, bizler için çok güç. Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, ak kumsallı kıyılar, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu,halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerinin bir parçasıdır. Ormanların, ağaçların dumanlarında dolaşan su, atalarımın anılarını taşır. Biz buna inanırız.Beyazlar için durum böyle değildir. Bir beyaz ölüp, yıldızlar evrenine göç ettiği zaman, doğduğu toprakları unutur. Bizim ölülerimiz ise, doğduğu toprakları unutmaz. Çünkü Kızılderili, gerçek anasının toprak olduğunu bilir.
Washington'daki büyük Beyaz Reis bizden toprak almak istediğini yazıyor. Bu bizim için çok büyük bir özveri olur. Büyük Reis, bize, rahat rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz Kızılderililerin ise, Onun çocukları olacağımızı söylüyor. Bu önerinizi düşüneceğiz; ama yine de önerinizi kabul etmemizin kolay olmayacağını itiraf etmek zorundayım. Çünkü topraklar bizler için kutsaldır. Derelerin ve ırmakların suyu, bizim için yalnızca akıp giden su değildir.; atalarımızın kanıdır aynı zamanda. Bu toprakları sizlere satarsak; bu suların ve toprakların kutsal olduğunu çocuklarımıza öğretmemiz gerekecek. Biz, dereleri ve ırmakları, kardeşimiz gibi severiz. Siz de aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimize?
Biliyorum beyazlar bizim gibi düşünmezler. Beyaz içib bir parça toprağın ötekinden ayrımı yoktur. Beyaz adam, topraktan almak istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak, beyaz adamın dostu değildir, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca, başka serüvenlere atılır. Beyaz adam, anası olan toprağa ve kardeş olan gökyüzüne, alınıp- satılacak- işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki; toprakları çölleştirecek ve her şeyi bitirecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız, biz Kızılderililer.Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Beyaz adamın kurduğu kentlerde bir çiçeğin taç yaprakları açarken çıkardığı sesler, bir kelebeğin uçarken çıkardığı kanat sesleri duyulmaz. Belki vahşi olduğum için anlamıyorum. Ben ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan, bir su birikintisinin çevresinde toplanmış kurbağaların, ağaçlarda ki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne anlamı ne değeri olur? Biz Kızılderili'yiz ve anlamıyoruz.Biz Kızılderililer bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Çam ormanlarının kokusunu taşıyan ve yağmurlarla yıkanıp gelmiş meltemleri severiz.
Hava önemlidir bizim için,Ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı solur. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur,. Ancak size bu toprakları satacak olursak; havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekecek. Çocuklarınıza havanın kutsal bir şey olduğunu, havanın temizliğine önem vermek gerektiğini öğretmelisiniz. Hem nasıl kutsal olmasın hava? Atalarımız doğdukları gün ilk soluklarını; ölürken de son soluklarını bu havayla solumuşlardır.
Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyelim. Eğer önerinizi kabul edecek olursak; bizim de diğer koşulumuz olacak. Beyaz adam, bu toprak üstünde yaşayan tüm canlılara saygı göstersin. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum.
Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo(yabani sığır) gördüm. Beyaz adam, trenle geçerken vurup vurup öldürüyordu. Dumanlar püskürten demir atın, bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor.Biz Kızılderililer, yalnızca yaşayabilmek için öldürürüz hayvanları… Tüm hayvanları öldürecek olursanız, nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada, insan ruhu, yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın, bugün canlıların başına gelen, yarın insanın başına gelecektir.Çünkü bunlar arasında bir bağ vardır. Şu gerçeği iyi biliyorum; toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyada her şey; bir ailenin bireylerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de, dünyanın başına gelen her felaket, insanoğlunun da başına gelmiş demektir.
Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin tanrınız, bizimkinden başka bir tanrı değil. Aynı tanrının yaratıklarıyız. Beyaz adam, bir gün belki bu gerçeği anlayacak ve kardeş olduğumuzun farkına varacaktır. Siz tanrınızın başka olduğunu düşünmekte özgürsünüz. Ama tanrı, hepimizi yaratan tanrı için, Kızılderili ile beyazın arasında fark yoktur ve Kızılderililer gibi tanrı da toprağa değer verir. Toprağa saygısızlık tanrının kendisine saygısızlıktır.
Beyaz adamı bu topraklara getiren ve ona, Kızılderili'yi boyunduruk altına alma gücü veren Tanrının kaderini anlamıyorum. Tıpkı, buffaloların öldürülüşünü, ormanların yıkılışını, toprağın kirletilişini anlamadığım gibi.
Bir gün bakacaksınız; gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yaban atları evcilleştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusu ile dolmuş. İşte o gün insanoğlu için, yaşamın sonu ve varlığını sürdürebilme savaşının başlangıcı gelip çatmış olacak…”
Kızılderili'nin dediği gibi, ormanlar ya yangından, ya rant uğruna dünyada yok oluyor. Gökyüzünde uçan kartallar zaten yok. İnsanoğlu hala derin bir uykuda, kanımca uykudan uyandığında iş işten geçmiş olacak.

Şiddet * Bedriye Aksakal

Toplumumuzda şiddet gittikçe artıyor. Birbirine kızan ya kavga ediyor, ya silaha sarılıp karşısındakini yok ediyor. Gençliğe baktığımızda, onların bir bölümü de karanlık güçlerin elinde uyuşturucu batağına sürükleniyor. Aileler çaresiz.
Sokaktaki insana bakıyorum tümünün yüzü bir mumya. Gülen yüze rastlamak ne mümkün. Ekonomiyi düşünürsen ona söz söylemek için vatandaşın cebine bakmak gerekir. Evine ekmek götüremeyenlere bakmak gerekir. Üniversiteyi bitirmiş binlerce işsiz genci dinlemek gerekir. Vesaire vesaire…Sorunlar çok. Televizyonu açtığımızda duyduğumuz haberler ya cinayet, ya sel felaketinde… ölenlerin haberleri. Ya kaçırılan çocuklara ne demeli, o masum çocuklar kimlerin ellerinde? Dünyada ise,savaş çığlıkları durmuyor. Anneler, babalar ölülerinin başlarında ağıt yakıyor. Savaş ve silahlar durmadan üretiliyor. Birileri tepelerde cebini dolduruyor. O cebini dolduranların umurunda değil savaşta masum insanın ölmesi. Söyleyecek o değin söz var ki,; ama ceremeye verecek paramız yok.Dünyada savaş çığlıkları dolaştıkça hep usuma , Kızılderili Reisi Seatle'nin, 1854'de kendisinden toprak satın almak isteyen ABD Cumhurbaşkanı'na yazdığı mektup gelir.

Mektup şöyle:
“Beyaz Saray'daki büyük beyaz Reis,
Gökyüzünü, topraklığın sıcaklığını nasıl satın alabilirsiniz, ya da satabilirsiniz? Ya da satabilirsiniz.? Bunu anlamak, bizler için çok güç. Bu toprakların her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri, vızıldayan böcekler, ak kumsallı kıyılar, karanlık ormanlar ve sabahları çayırları örten buğu,halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık deneylerinin bir parçasıdır. Ormanların, ağaçların dumanlarında dolaşan su, atalarımın anılarını taşır. Biz buna inanırız.Beyazlar için durum böyle değildir. Bir beyaz ölüp, yıldızlar evrenine göç ettiği zaman, doğduğu toprakları unutur. Bizim ölülerimiz ise, doğduğu toprakları unutmaz. Çünkü Kızılderili, gerçek anasının toprak olduğunu bilir.
Washington'daki büyük Beyaz Reis bizden toprak almak istediğini yazıyor. Bu bizim için çok büyük bir özveri olur. Büyük Reis, bize, rahat rahat yaşayacağımız bir yerin ayrılacağını, bize babalık edeceğini, biz Kızılderililerin ise, Onun çocukları olacağımızı söylüyor. Bu önerinizi düşüneceğiz; ama yine de önerinizi kabul etmemizin kolay olmayacağını itiraf etmek zorundayım. Çünkü topraklar bizler için kutsaldır. Derelerin ve ırmakların suyu, bizim için yalnızca akıp giden su değildir.; atalarımızın kanıdır aynı zamanda. Bu toprakları sizlere satarsak; bu suların ve toprakların kutsal olduğunu çocuklarımıza öğretmemiz gerekecek. Biz, dereleri ve ırmakları, kardeşimiz gibi severiz. Siz de aynı sevgiyi gösterebilecek misiniz kardeşlerimize?Biliyorum beyazlar bizim gibi düşünmezler. Beyaz için bir parça toprağın ötekinden ayrımı yoktur. Beyaz adam, topraktan almak istediğini almaya bakar ve sonra yoluna devam eder. Çünkü toprak, beyaz adamın dostu değildir, düşmanıdır. Beyaz adam topraktan istediğini alınca, başka serüvenlere atılır. Beyaz adam, anası olan toprağa ve kardeş olan gökyüzüne, alınıp- satılacak- işlenecek, yağmalanacak bir şey gözüyle bakar. Onun bu ihtirasıdır ki; toprakları çölleştirecek ve her şeyi bitirecektir.
Beyaz adamın kurduğu kentleri de anlayamayız, biz Kızılderililer.Bu kentlerde huzur ve barış yoktur. Beyaz adamın kurduğu kentlerde bir çiçeğin taç yaprakları açarken çıkardığı sesler, bir kelebeğin uçarken çıkardığı kanat sesleri duyulmaz. Belki vahşi olduğum için anlamıyorum. Ben ve halkım için önemli olan şeyler oldukça başka. İnsan, bir su birikintisinin çevresinde toplanmış kurbağaların, ağaçlarda ki kuşların ve doğanın seslerini duymadıkça, yaşamın ne anlamı ne değeri olur? Biz Kızılderili'yiz ve anlamıyoruz.Biz Kızılderililer bir su birikintisinin yüzünü yalayan rüzgarın sesini ve kokusunu severiz. Çam ormanlarının kokusunu taşıyan ve yağmurlarla yıkanıp gelmiş meltemleri severiz.
Hava önemlidir bizim için,ağaçlar, hayvanlar ve insanlar aynı havayı solur. Beyaz adam için bunun da önemi yoktur,. Ancak size bu toprakları satacak olursak; havanın temizliğine önem vermeyi de öğrenmeniz gerekecek. Çocuklarınıza havanın kutsal bir şey olduğunu, havanın temizliğine önem vermek gerektiğini öğretmelisiniz. Hem nasıl kutsal olmasın hava? Atalarımız doğdukları gün ilk soluklarını; ölürken de son soluklarını bu havayla solumuşlardır.
Toprak satmamız için yaptığınız öneriyi inceleyelim. Eğer önerinizi kabul edecek olursak; bizim de diğer koşulumuz olacak. Beyaz adam, bu toprak üstünde yaşayan tüm canlılara saygı göstersin. Ben bir vahşiyim ve başka türlü düşünemiyorum.
Yaylalarda cesetleri kokan binlerce buffalo(yabani sığır) gördüm. Beyaz adam, trenle geçerken vurup vurup öldürüyordu. Dumanlar püskürten demir atın, bir buffalodan daha değerli olduğuna aklım ermiyor.Biz Kızılderililer, yalnızca yaşayabilmek için öldürürüz hayvanları… Tüm hayvanları öldürecek olursanız, nasıl yaşayabilirsiniz? Canlıların yok edildiği bir dünyada, insan ruhu, yalnızlık duygusundan ölür gibi geliyor bize. Unutmayın, bugün canlıların başına gelen, yarın insanın başına gelecektir.Çünkü bunlar arasında bir bağ vardır. Şu gerçeği iyi biliyorum; toprak insana değil, insan toprağa aittir. Ve bu dünyada her şey; bir ailenin bireylerini birbirine bağlayan kan gibi ortaktır ve birbirine bağlıdır. Bu nedenle de, dünyanın başına gelen her felaket, insanoğlunun da başına gelmiş demektir.
Bildiğimiz bir gerçek daha var; sizin tanrınız, bizimkinden başka bir tanrı değil. Aynı tanrının yaratıklarıyız. Beyaz adam, bir gün belki bu gerçeği anlayacak ve kardeş olduğumuzun farkına varacaktır. Siz tanrınızın başka olduğunu düşünmekte özgürsünüz. Ama tanrı, hepimizi yaratan tanrı için, Kızılderili ile beyazın arasında fark yoktur ve Kızılderililer gibi tanrı da toprağa değer verir. Toprağa saygısızlık tanrının kendisine saygısızlıktır.
Beyaz adamı bu topraklara getiren ve ona, Kızılderili'yi boyunduruk altına alma gücü veren Tanrının kaderini anlamıyorum. Tıpkı, buffaloların öldürülüşünü, ormanların yıkılışını, toprağın kirletilişini anlamadığım gibi.Bir gün bakacaksınız; gökteki kartallar, dağları örten ormanlar yok olmuş, yaban atları evcilleştirilmiş ve her yer insanoğlunun kokusu ile dolmuş. İşte o gün insanoğlu için, yaşamın sonu ve varlığını sürdürebilme savaşının başlangıcı gelip çatmış olacak…”
Kızılderili'nin dediği gibi, ormanlar ya yangından, ya rant uğruna dünyada yok oluyor. Gökyüzünde uçan kartallar zaten yok. İnsanoğlu hala derin bir uykuda, kanımca uykudan uyandığında iş işten geçmiş olacak.