Bayram Günleri * Bedriye Aksakal

30.10.2012 / 00:00
Kurban Bayramında, akrabalarımız, eş dostlarımız ziyaretimize geldi. Annem ailenin ve mahallenin büyüğü olduğu için, gelenlerin tümü bir yerde annemi mutlu etti.
Neyse ki Allah?tan havalar yağmurlu gitmedi. Herkes kurbanını rahatlıkla kesebildi. Kimi kurbanlığını Kızılay?a ve Türk Hava Kurumuna… vererek İslami görevini yapmış oldu.
Bayramları çok seviyorum. Bir yerde bayramlar dayanışmayı, sevgiyi güçlendiriyor. Ama yine de ben eski bayramları özlüyorum. Çocukluğumuzda bayramların gelmesini ne çok isterdik. Bayram gelecek diye annemin diktirdiği giysileri, babamın aldığı ayakkabıları arifeden başucuma koyardım. Bayram günü babam camiden geldiği an ev halkı el öpme sırasına girerdi. Babamdan, annemden aldığım bayram harçlıklarını hemen kumbarama atardım. Akrabalarımıza gittiğimizde de çocuk aklıyla onlarında para vermesini beklerdim.
Eve döndüğümde de annemin yememiz için hazırladığı kavurmayı bir anda yerdik.
Kurban Bayramında, her evde tatlı bir telaş olurdu. Kavurmalar, suralar, kum barlar günlere ayrılarak yapılır yenilirdi. Hele sura yapıldığı zaman ev halkı suranın başında keyifli anlar yaşardı. Babam ebedi istirahatına gittiği günden beri ne sura, ne kum bar yapıyoruz . Bir de bu yemekleri kaldıracak sağlam bir vücudumuz da yok artık, beli bir yaştan sonra yemelerimize de dikkat etmeğe başladık.
Bayramın ilk gününde yine hüzün evimizin dört bir yanını dolaştı. Babacığımın kabri başında ona özlemlerimi dile getirdim. Can babamı bayram günleri daha çok özlüyorum. İncecik bir sızı akar yüreğime o günlerde. Özlemimi anlatacak kelimeleri bulamam. Sonra yüreğimden kopup gelen kelimeler birden toplanır, toplanan kelimeler de hüzünlü bir yumak olur.
İçim yanar. Hayat birden bire bulutlanır. Bir süre sonra eve gelen konukların ve çocuklarının sesiyle tüm renkler değişir. Çocukların gülüşüyle sende çocuk gülüşünle konukları ağırlarsın. Hal hatır sormalar faslından sonra sohbet derinleşir, tüm sıkıntılarım yok olurken, insanda birden kuşun şakıyışını duyar.
Konuklar gittikten sonra yine anılarla başbaşa kalırken, kimi anılarda gülümsedim, kimilerinde yağmur bulutları gittikçe çoğalarak, kabardı… Bir süre sonra babamın not defteri limanım olur, o an sayfalar arasında dolaşırken bir dizeye takılır, çılgınca kelimenin peşinden giderim. O dize veya dörtlük sana gerçek hayatı anlatır, o dizelerle gerçek hayata dönersin. Ben de okuduğum dizelerle güzelliğini yaşamak için zamanı kendime ayırmaya başlarım anında. Tanrının bize sunduğu en güzel armağanı yaşamak gerekir. Bir daha o anlar geri gelmiyor.
Bu gün karmaşık düşünceler içinde hayatımı yansıttım tümcelerde. Belki de bu yazıyı bana yazdıran, bir günde okuyup bitirdiğim Ahmet Altan?ın kitabı olan ?Kristal Denizaltı? oldu. Ne diyor Altan:
?bazen en büyük öfkeyi en çok sevdiklerimize duyarız.
Bazen en yakınlarımız en çok acıtır canımızı.
Bazen en tutkulu aşkla bağlı olduğumuzdan en vahşi intikamı almak isteriz.
Bazen kendi duygularımdan bile kuşkuya düşeriz.
Bazen sevdiğimiz kuşkulandırır bizi.
Sevgiyi, aşkı, mutluluğu saf ve lekesiz bir biçimde ele geçirmeyi başaramayız.
Hayat, bütün izlerin birbirine karıştığı ürkütücü bir ormana benzer bazen.
Böyle zamanlarda bir ses, bir işaret, bir yardım ararız yaşadıklarımızı ve bize yatılanları anlayabilmek için…?