Seyehatname * Haydar Aksakal

Bir Pazartesi sabahı, güneşin ortalığı aydınlattığı tan vakti, Çeşme Germiyan Yalısı'ndan yola çıktık. Hedef; Eumania antik kenti, Yalvaç Müzesi, Pisidia Antik Kenti, Eflatun Pınar, Toros Dağları üzerindeki doğal güzellikler, kentler ve beldeler…

Dönüş rotamız, Akseki üzerinden Antalya Kenti'ne inmekle başlayacaktı. Hazırlıkları ve programı, yol arkadaşım Uğur Gürtürk ile birlikte tekrar gözden geçirdik.

Gideceğimiz rotayı, uğrayacağımız kentleri, beldeleri, antik kentleri, müzeleri ve doğal güzellikleri harita üzerinde işaretledik.

Sabah 9,15 sıralarında 184 km yol almış, Salihli'yi gerilerde bırakmıştık. Kula, Yunus Emre Köyü kavşağında bulunan Yunus Emre Çay Bahçesi'nde ilk molamızı verdik.

İzmir'e 280 km uzaklıkta bulunan, Çivril İlçesi'nin Yuva Köyü'nde Emekli öğretmen İsmail Büyükkal'ın elma ve şeftali bahçeleri içindeki evi, ilk ziyaret ettiğimiz yerlerden birisiydi. Höyükler diyarı olarak isimlendirilen Çivril İlçesi sınırları içinde 400 Höyük ve Tümülüs, 2000 ören yeri tespit edilmiştir. Bunların içinde en önemlisi Beycesultan Höyüğüdür. 6000 yıl öncesine tarihlenmektedir.

Uşak kentmerkezinden geçerek, 379 km sonra Işıklı Köyü ve Antik Eumania Kenti'ne ulaştık. Eumania, Işıklı Gölü kenarında, bir dağın yamacında kurulmuş antik dönemden kalan bir yerleşim yeri, keşfedilmeyi bekliyor.

5 bin 900 nüfuslu Serinkent'in kapısından geçtik. Yola çıktığımızın 548. Km'sinde Yalvaç İlçesi'nde, durağımız Yalvaç Arkeoloji Müzesi oldu.

Müze Müdiresi Nesrin Hanımefendinin sıcak ilgisi ile karşılaştık. Müzeyi gezdirirken, gördüğümüz Kibele heykelleri, bize Manisa'daki Kibele'yi anımsattı.

Oradan Pisidia Antik Kenti'ne uzandık. Dağın yamacına kurulmuş büyük bir yerleşim yeri. Zamanımız kısıtlı olduğu için hızlı hareket etmek zorundaydık.

Gezimizin 580'nci km'sinde, Şarkîkaraağaç üzerinden, Hititlerden kalma Eflatun Pınar'a ulaştık. 2012 yılında Kültür Bakanlığınca restore edilmiş ve çevre düzenlemesi yapılmış. Yıllardı görmeyi arzu ettiğim tarihi ve arkeolojik bir mekândı.

Çevre düzenlemesi yapılmasına rağmen kaderine terk edilmiş.

Beyşehir Gölü kenarından yolculuğumuz devam etti. Gölün çevresinde rastladığımız bir restoranda Alabalıkların tadına baktık.

Geçtiğimiz karayolları ve otobanlar mükemmel, dağlar yarılmış, vadiler köprülerle geçilmiş, tüneller yapılmış, tüm yollar Toros Dağları üzerinden büyük kentlere ve Antalya'ya kadar uzanmış. Ülkemizde, karayolu sorunu kalmadığını düşündük.

Beyşehir ve Cevizli üzerinden, güneş batımında Akseki İlçesi'ne ulaştık. Deniz seviyesinden 1075 metre yükseklikte bir yerleşim yeri. Duruk Oteli'nde yorgunluğumuzu giderdikten sonra Kent Parkında dostlarımızla buluştuk.

Rahmetli ve Akseki'ye çok emeği, yardımı geçen Ömer Duruk'un heykelini kayıtlarımızın içine aldık. Akseki halkının bu büyük insana bir vefa örneğiydi bu güzel yapıt.

Ertesi gün Tapu Müdürü İshak Özdemir'i makamında ziyaret ettikten sonra, dedelerimin, ninelerimin, anam ve babamın doğduğu, annemin ilkokulu tamamladığı terk edilmiş Sarıhacılar Köyü'ne gittik. Köy, Akseki ilçesine 5-6 km uzaklıkta, deniz seviyesinden 1060 metre yükseklikte kurulmuş. Tuğlanın ve modern yapı malzemelerinin girmediği bu orman köyünde, yıllar önce 275 hanede hayat ve canlılık varmış. Geçimlerini hayvancılık, dokuma, orman ürünleri ve evlek ölçüsüyle isimlendirilen küçük taşlı tarlalardan temin etmişler. Günümüzde, köy terk edilmiş, 15 kadar nüfusun yaşadığı söyleniyor. 10 kadar taş ve ahşap ev restore edilmiş. Diğerleri ise kaderine terk edilmiş. Dedemden kalan evin 5 odası var, iki katlı, içinde dokuma tezgâhı ve çıkrığı duruyor. Onun da yıllar sonra yıkılmaya mahkum olduğunu üzülerek gördüm…

Öğleden sonra Üzüm deresi, İbradı ve Ormana beldelerini gezdik. İbradı'da bilim adamı Muammer Aksoy'un büstüne çiçek koyduktan sonra, Ormana'da bulunan Bin yaşındaki At Kestanesi ağacını fotoğraf karelerine aldık.

Sabahın erken saatlerinde, tekrar Antalya istikametine doğru yola koyulduk. Gezimizin 930'ncu kilometresinde, saat 08.40. sıralarında Manavgat Şelalesini izliyorduk.

Arabanın km'si 1005'i gösterdiğinde, Antalya'ya 95 km uzaklıktaki Köprülü Kanyona doğru yol alıyorduk. Rafting yapan sporcuların ve turistlerin çokluğu dikkatimizi çekti. Onlarla kısa süren dostluklarımız oldu. Doğanın içinde, böyle bir yerde bulunmanın mutluluğunu yaşadık.

Öğle saatlerinde Aspendos Tiyatrosu'nda zaman yolcuğuna çıktım. Tarih ve geçmiş zamanla iç içeydim. Anadolu kültür ve sanatının ne kadar erişilmez olduğuna bir kez daha şahit oldum.

Hava çok sıcaktı, Antalya'dan transit geçmeyi düşlerken Antalya Devlet Hastanesi'nde cerrah olarak görev yapan Operatör Doktor Abdurrahman Yıldırım'dan gelen bir telefon, bizi ona yönlendirdi. Antalya Kenti Meltem mevkiinde bulunan Özlem Pastanesi'nde hasret giderdik. Antalya'nın politik konumu üzerine söyleşi yaptık…

Antalya'dan ayrıldıktan sonra, Kumluca'ya doğru yol alırken deniz seviyesinden 850 metre yükseklikte bulunan Olympoi-Yanartaş-Çıralı'ya uğradık.

Arabamızın kilometresi 1191'i gösterdiğinde Kumluca'da, İncekum Mahallesi Mavi kent Sitesi'nde bulunan Mehmet Yunus Toprakçı'nın villasındaydık. Yemekli sohbetimiz gece yarılarına kadar sürdü… Onların misafiriydik. Sabahın erken saatlerinde yine yollara düştük, Toprakçı'nın rehberliğinde Lymra Antik kentinde, deniz seviyesinden 40 metre yukarıda yer alan tiyatro, kaya mezarları ve kutsal alanı gezdik…

Güneşle yarışıyor, onun tepemizde olmasını istemiyorduk. Taş evlerin bulunduğu Beymelek Mahallesine doğru tırmandık. Beymelek eski Belediye Başkanı Osman Güngör'ün yeni yaptığı, pansiyon haline getirdiği üç katlı evde soluklandık.

Demre ve Noel Baba Kilisesi yolumuzun üzerindeydi, uğramadan geçilmezdi…

Kaş İlçesi'nden sonra Patara Antik Kenti'ne geldik. Görkemli Meclis Binası restore edilmiş. Prof. Dr. Fahri Işık'ın rehberliğinde antik kenti gezdik. Deniz Feneri restore edilirse 35 metre yüksekliğe ulaşacak, Patara'ya ayrı bir değer katacak.

Yollar bitmiyor, kilometre saati devamlı dönüyordu. 1540'ncı kilometrede Köyceğiz, Tango pansiyonda yorgunluğumuzu gidermeye başlamıştık.

Didim kentinin içinden geçerek Miletos Antik Kenti'ne uzandık. Mikenlerin yaşadığı, Manisa tarihi için önemli bir yerleşim yeri. Yeni yapılan Arkeoloji Müzesi'nde bulunan eserleri izledik. Tiyatro binasını gezdikten sonra dönüş yoluna çıktık.

Söke-Kuşadası-Seferihisar, Gümüldür derken güneş batımında, gezimize başladığımız sitemize, Germiyan Yalısı'na dönmüştük.

Arabamızı park ederken kilometre 2010'u gösteriyordu.