SAYLAN'IN EMEĞİNE SAYGI, OKUL YIKMAK ve ÇİFTE STANDARTLAR

Türkiye toz duman. Siyasi üslubun, tartışmaların zıvanadan çıktığı günler yaşanıyor. Farklılıklara hoşgörünün, emeğe saygının Ramazan ayına rağmen yaşanmadığı bir ülke. TV haber görüntülerine yansıyan sevgisizlikler, tahammülsüzlükler. Sonuçta buradan da statlara, futbol maçlarına yansıyan şiddet. Bu atmosfer sağlıklı bir tartışma ortamı üretir mi? Hiç kuşkusuz ki hayır…

Bu hafta basına yansıyan bir haber herkesi sarstı. 18 Mayıs 2009 tarihinde aramızdan ayrılan, Yeni Kuşak Köy Enstitüler Derneği (YKKED) 2007 Aydınlanma Onur Ödülü Sahibi Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneğinin(ÇYDD)’nin kurucu başkanı SayınTürkan Saylan’ın büyük emeklerle çoğalttığı 15 bin bursiyerine yönelik Emniyet Genel Müdürlüğünde kurulan bir birim aracılığıyla “terörist” incelemesi yapılması idi. ÇYDD’nin burs verdiği yoksul liseli bursiyer kızlarından bu yıl ÖSS sınavlarında 1370 tanesi üniversiteli olmuştu. Hayatları ÇYDD bursu ile değişmişti. Siyasi iktidar bir taraftan demokratik açılım adı altında bir tartışmayı ülke gündemine sokarken, bir taraftan da “polis devleti” edasıyla, tıpkı 12 Mart-12 Eylül’de olduğu gibi kendisi gibi düşünmeyen ÇYDD’nin burs verdiği öğrencilere yönelik psikolojik baskıyı hayata geçiriyor. Bu anlayış kendisi gibi düşünmeyenlere yönelik, tek sesliliği hedefleyen anti-demokratik bir düşünce yapısının ürünü. Böyle bir düşün sistematiğine sahip olanların demokratik açılım projesi de artık tüm inandırıcılığını yitiriyor. Savcılığın isteği üzerine emniyetçe yapılan bu işlem tabi ki ÇYDD’ni geriletmeye, derneği gizli örgütlerle ilintili şüpheli bir örgüt imajı vermeye yönelik bir uygulama. Burs veren ve alanlarda tedirginlik üretecek bir uygulama. ÇYDD; bilindiği gibi yoksul öğrencilerin “eğitim hakkı” için çırpınan, çağdaş yaşamdan yana bir örgüt. Bu uygulamanın altında Türkan Hocanın, Türkel Minibaş Hocanın ve yüzlerce, binlerce isimsiz kahraman imececilerin emeği ile geliştirilen ÇYDD’nden, onun çalışmalarından duyulan rahatsızlık olduğu çok açık. ÇYDD arandığında el konulan bilgisayarlardaki burs alan kızlar 9 ile 17 yaşlarında. Daha çocuklar. Olayı insan haklarına ve çocuk haklarına aykırı olduğunu söyleyen hukuk profesörü ÇYDD yeni genel Başkanı Çelikel Hoca “…ÇYDD bütün Türkiye’de kamu görevi yapan saygın bir dernektir. Maddi manevi desteğin çekilmesini, kesilmesini istiyorlar… Bu kız çocukları ne zaman terör eylemlerine vakit buldular?… Bu uygulama hukuk devletine yakışmıyor” diyerek tepkilerini ortaya koyuyor. Can Dündar 24 Ağustos 2009 tarihinde Milliyet Gazetesindeki köşesinde çarpıklığı “…İki Beşir Atalay var: Biri, Kürt açılımı için kapı kapı geziyor. Türkiye’nin ezeli yarasına deva arıyor. Dağdakileri indirmenin, özgürlükleri genişletmenin, yeni yetişen nesilleri kin-nefret-dayak-kurşun-dava-hapis-takip-fiş kıskacından kurtarmanın uğraşını veriyor. Diğer Beşir Atalay, Emniyet Genel Müdürlüğü’nde 15 bin genç kızın sicillerini araştıran polislerin sicil amiri… Bize de “Hangisine inanalım” diye sormak kalıyor. Ancak bir polis devletinde olur böyle şeyler… Ancak bir polis devletinde, Emniyet, sivil toplum kuruluşlarını hedef alarak, oradan burs alanların isim listesini bir özel komisyonun önüne koyup onların şeceresini ve terör örgütleriyle ilişkisini araştırır. Delilden suça gitmek yerine, suç isnat edip delil aramaya kalkışır. Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne (ÇYDD) yapılan budur. Ne yapmış dernek? Çoğu Doğu ve Güneydoğu’da cehalete terk edilmiş kızların elinden tutmuş. Onlara burs verip eğitim fırsatı sunmuş. Bu kızların hepsinin abisi dağda olsa ne fark eder? Öyleyse bile bu, derneğin alkışlanması için gerekçedir; suçlanması için bahane değil…” diyerek yaşanılanları özetliyor.
Türkan Saylan bu ülkede yoksul halk çocuklarının ve özellikle kızların eğitimine kendini adamış bir aydınlanmacı, bir yurtsever. Tıpkı 1940’lı yıllarda Hasan Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç gibi. Yücel ve Tonguç Köy Enstitüleri imecesi ile yoksul halk çocuklarına aydınlık pencere açtılar ve ölümsüzleştiler. Bugün enstitüleri kapatanların adları yok. Ama Yücel ve Tonguç’un adları hep yaşıyor. 20-21-22 Mayıs 2010 tarihlerinde YKKED Aramızdan ayrılışının 50. Yılında İsmail Hakkı Tonguç adına bir sempozyum düzenliyor. 2011 de Yücel adına bir sempozyum hazırlığı var. Onlar hayatı güzelleştiren, özgürleştiren, anlamlaştıran düşünceleri ile hep yaşıyorlar. Geçen hafta İstanbul İl Genel Meclisinde bir değerbilmezlik, vicdansızlık yaşandı. Türkan Saylan’ın 21 yıl başhekimliğini yaptığı İstanbul Lepra Hastanesine adının verilmesine yönelik teklif AKP’li üyelerin oylarıyla reddedildi. Cüzzam hastalığı konusunda unutulmaz çalışmalara imza atan Saylan’ın isminden korkuluyordu. İleride tarih yazdığında ret oyunu veren AKP’li üyelerin adları hiç geçmeyecek ama toplumsal sorumluluklarını yerine getiren bir aydın, bir hekim olarak Türkan Saylan hep yaşayacak. Bu yaklaşımın, bu karşıtlığın altında Saylan’ın okuma olanağı bulamayan çocukları, tarikat yurtlarının ve okullarının eline düşmekten kurtardığı gerçeği var. Bu hazmedilemiyor. Kinin, nefretin ve sekter davranışların altında bu var.
Geçen haftanın en ilginç olaylarından bir de İstanbul Belediyesinin kaçak olduğu gerekçesiyle muhalif bir gazetecinin kaybettiği kızı Zeynep için yaptırdığı, ruhsatlı, bakanlık izinli, çalışan, batılı standartlarla kurduğu okulu yıktırmasıydı. Zeynep Mutlu Eğitim Vakfı Kemer Okulları, 23 Ağustos Pazar günü sabahın erken saatlerinde hukuki süreçler tamamlanmadan okulların açılmasına çok kısa bir süre kala İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 600 işcisi tarafından yıktırıldı. Çok özel bir gerekçeyle kurulan okul sonuçta yıkılmıştı…İstanbul gibi kaçak yapılaşmanın merkezi bir kentte bir okulun yıkımı işi en son olmalıydı. İstanbul Mimarlar odasının raporuna göre İstanbul’da 1850 okuldan 1665’i yasal değildi. Yine Odaya göre İstanbul’daki 1 milyon 650 bin binanın yüzde 70’i kaçak. İstanbul’da 2 ayrı semt ise tamamen kaçak. Fatih Sultan Mehmet Köprüsü ve TEM otoyolu yapıldıktan sonra kurulan Sultanbeyli ve Samandra semtlerindeki TÜM kamu binaları kaçak durumunda. Özel ve devlet hastaneleri de aynı şekilde. Bu iki semtteki binaların hiçbirinin imar izni yokmuş. Sonuçta kentin yüzde 70’i kaçak. Okulların ise yüzde 90’ı. Tüm bu bilgilerle nedir bu acele? Nedir bu kin? Zafer Mutlu AKP iktidarına muhalif bir gazeteci olmasaydı yıkılır mıydı bu okul? Okul bir tarikat okulu olsaydı yıkılır mıydı? Kitap yakmak, okul yıkmak tarihte hiçbir kimseye onur ve şeref kazandırmadığı da bir gerçek. İstanbul Belediye Başkanı bundan böyle “okul yıktıran” bir başkan olarak tarihte yerini alacaktır. Orada eğitim gören 500 öğrencinin içinde duydukları acıyı yıkanlar anlayabiliyorlar mı? Geçen yıl Konya’nın Taşkent ilçesine bağlı Balcılar beldesinde, bir dini vakfa ait deprem ve itfaiye raporu olmayan Kuran Kursu olarak faaliyet gören kaçak kız öğrenci yurdunun bir bölümü 1 Ağustos 2008’de LPG patlamasının ardından çökmüş ve 18 kız öğrencimiz ölmüştü. Olay tarikatların arzusuyla örtbas edilmişti. 18 kızımızın ölümüne göz yuman, yasal hiçbir işlem yapmayan anlayış kaçak olduğu gerekçesiyle çağdaş bir eğitim yapan okulu sabaha karşı yıkıyordu. Tam bir çifte standart idi yaşanılan.
Demokratik bir ülkede çifte standart, nezaketsizlik, hoşgörüsüzlük ve ötekileştirme yaşanmaz. Siyasi iktidar uygulamalarıyla, ürettiği kadrolaşmayla, uslubuyla, kendisi gibi düşünmeyenlere yönelik tavrıyla ülkede demokrasi iklimi yaratamıyor. Sonuçta Türkiye kaybediyor…