Bir Eğitim Çalıştayının Ardından * Kemal Kocabaş

Türkiye, çalkantılı bir dönem yaşarken, İzmir'de Dokuz Eylül Üniversitesi Buca Eğitim Fakültesi Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dalı tarafından 20-22 Şubat 2014 tarihleri arasında Dokuz Eylül Üniversitesi DESEM salonlarında çok farklı üniversitelerden gelen öğretim elemanları ve demokratik kitle örgütü temsilcileri ile “V. Ulusal Sınıf Öğretmenliği Çalıştayı” gerçekleştirildi. Yolsuzluklar, hukuksuzluklar, TBMM'den jet hızıyla geçen yasalar ve yerel yönetim seçimlerine ilişkin tartışmaların yaşandığı bir dönemde ülkemizin, çocuklarımızın geleceğine ilişkin çok önemli tartışmaların yaşandığı Çalıştaya, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) olarak katılarak eğitim imecesinde yer aldık. Çalıştayın yapıldığı DESEM salonlarının fuayesinde Dokuz Eylül Üniversitesi Köy Enstitüleri ve İsmail Hakkı Tonguç Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan “Türkiye'nin Geçmişindeki Yarın: Köy Enstitüleri” Fotoğraf Sergisi, Çalıştay katılımcılarına ülkenin aydınlık, aşılamayan bir eğitim projesinin, belleklerde tekrar anımsanmasını sağlarken, açılış konuşmalarının ardından “YKKED- Mandolin Topluluğu” ve “İzmir Otizm Orkestrası ve Korosu” konserleri açılışa damgasını vurdu.

Çalıştay Komitesi Başkanı Prof. Dr. Ayfer Kocabaş, “Kesintili 12 Yıllık Zorunlu Eğitim Modelinin Etkileri” konu başlıklı sunumunda söz konusu uygulama ile ilgili sivil toplum kuruluşları, üniversiteler, eğitim ve öğretimle ilgili sendikaların görüşlerini ve yapılan bilimsel araştırmaların ortak ve farklı sonuçlarını değerlendirdi ve daha sonra iki gün boyunca alt komisyonlarda eğitim sorunları tartışıldı, AÇEV, ERG, DİSK TEMDER raporları, konuya ilişkin bilimsel araştırmalar irdelendi ve son ortak oturumda da ortak akılla Çalıştay sonuç bildirgesi ortaya çıktı. Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sayın Güzver Yıldıran'ın Çalıştay açılışında yaptığı konuşma ülkeyi yönetenlere önemli mesajlar içeriyordu. Yıldıran'ın, “Bir ülkede büyük kitleleri kapsayan değişiklikler ancak bilimsel verileri taban aldığında kalıcı olur… Batıda, politikacıların bilimsel verilere erişmesi için gerek bağımsız şirketler, gerekse üniversiteler gibi devlet kuruluşları araştırmalar üretmekte ve bunları karar odakları ile paylaşmaktadır. Bu epistemolojik veriler yanında, karardan etkilenenlerin karar verme sürecine katılımları da önemlidir'' diyerek, eğitim politikalarının tüm eğitim paydaşlarının katılımıyla ve bilimsel verilerin ışığında oluşturulması vurgusu önemli bir katkıydı. Çalıştayda 30 Mart 2012 tarihinde Büyük Millet Meclisi'nden geçerek yürürlüğe giren 6287 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu çerçevesinde, 12 yıllık zorunlu eğitimin 4+4+4 modeli üzerine inşa edilen değişikliklerin etkileri en çok konuşulan, tartışılan Çalıştay başlığıydı. Yıldıran açış konuşmasında, “Kanun tasarısında bilimsel verilerle sakıncalı gördüğümüz başka bir konu, ilkokulun süreleriyle ilgiliydi. Bilimsel kaygılarımıza ve bunları belirtmemize rağmen kanunda ilkokul, 4. sınıf sonunda başka bir deyişle çocuklar 9 veya 10 yaşlarında iken bitiyordu. Bu durumun yine gelişim kuramlarına aykırı bir tablo çizdiği değerlendirmemizde belirtilmişti. Çocukların 11-12 yaşından önce soyut işlemler dönemine giremediği ve bu nedenle ortaokulun gereksinimi olan sembollerle çalışan durumuna gelemediğini belirtmiştik. Yapılan araştırmalar çocukların azımsanmayacak bir bölümünün 7. sınıfta bile soyut işlemler döneminde olmadığını ve bu sembollerle etkin bir biçimde çalışamadığını gösteriyor. Çocukları 9 veya 10 yaşlarında somut işlemler döneminin tam ortasındayken ortaokula göndermenin bilimsel veriler ve bulgulara ters düştüğü ifade edilmişti. İlköğretim eğer iki aşamaya bölünecekse, bu bölünmenin en erken 5. sınıf sonunda bilimsel veriler ışığında yapılması ve ülkemizin daha önceki deneyimlerinin üzerine inşa edilmesi kuvvetle önerilmiştir” sözleriyle 4+4+4 yasasının pedagojinin evrensel bilimsel kazanımlarıyla çeliştiğinin altını çiziyordu. Çalıştayda sunulan konuyla ilgili değişik grupların yaptığı bilimsel çalışmalarda öne çıkan bazı görüşler:

1) Sınıflarda fiziksel ortamın 5 yaş grubunda olan öğrenciler için uygun olmadığı, 5 yaş grubuna karşı etiketlemeler olduğu ve öğretmenlerin bu yaş grubuna daha çok uyarı ve tehdit gibi olumsuz yaklaşımlar ortaya koydukları belirlenmiştir. Çocukların kendilik algıları ve akademik özgüvenlerinde düşüşler olduğu belirlenmiştir.

2) 5 yaşındaki çocukların belirli kuralları, sorumlulukları ve yaptırımları olan ilkokul eğitimine başlamak için gelişim düzeyi açısından hazır olmadıkları; sınıf öğretmenlerinin, okulların, öğretim programlarının da 5 yaşındaki çocuklara uygun olmadığı; 5 yaşındaki çocukları ilkokula hazırlamak için uygulanan “uyum süreci” etkinliklerinin 6 yaşındaki çocuklar için zaman kaybı olduğu ve bu süreçte yapılan etkinliklerin farklı yaş grupları arasında kaynaşma sağlayamadığı; gelişim özellikleri birbirinden farklı olan 60-84 ay aralığındaki çocukların, öğretim yılı boyunca bu farklılıklara bağlı sorunlar yaşadığı, bu sorunların da sınıf içi etkinliklerini olumsuz etkilediği,

3) Küçük yaş grubundaki öğrencilerin duygusal ve davranışsal sorunlar, akademik benlik saygısı ve sosyal davranışlar açılarından hem eğitim öğretim döneminin başında hem de sonunda daha fazla sorun yaşadıkları, 60-65 ayla 66-71 ay ve 72 ay ve üstü yaş gruplarındaki öğrenciler arasında yaşı büyük olanlar lehine anlamlı farklılık ortaya çıkmıştır.

4) Kitaplarda yer alan etkinliklerin okul öncesi eğitim alan 72 aylık ve üzeri çocuklar için uygun olmadığı, ayrıca uyum ve hazırlık çalışmalarının amaçlarından biri olarak belirtilen okuma yazma çalışmalarına temel oluşturma konusunda da katkısının yeterli olmadığı belirtilmiştir. Araştırmaya katılan öğretmenler, kitaplarda öğrencileri düşünmeye, sorgulamaya yönlendirecek etkinliklerin bulunmadığını ve sınıfların fiziki donanımlarının da 60 aylık çocuklara ve etkinliklere uygun olmadığını belirtmiştir.

5) 60-72 aylık öğrencilerin aynı sınıfta bulunmaları, sınıfların fiziki düzenlenmelerinin hâla tamamlanmadığı, serbest etkinlikler derslerinin amacı doğrultusunda uygulanmadığı, 1. sınıf öğrencilerinin 5. saatten sonra yoruldukları ders ve etkinliklere katılmakta zorlandıkları, 1. sınıflarda altına kaçırma ve tuvalet eğitimi sorunlarının bulunduğu, okullarda ihtiyaca cevap verecek yeterlilikte yardımcı personel bulunmadığı ortaya çıkmıştır (TEMDER raporu).

6)Eğitimin ilk basamağını oluşturan okul öncesi eğitim, gömleğin ilk düğmesidir ve kamunun eşitlikçi ve nitelikli eğitim sağlayabilmesi için bu ilk düğmenin doğru iliklenmesi elzemdir. Okul öncesi eğitime erişimde özellikle son 10 yılda önemli ilerleme kaydedilmiştir. Ancak okul öncesi eğitim hem erişim hem nitelik boyutlarında pek çok farklı alanda gelişmeye açıktır… Bu yaş grubu için bakanlığın Mayıs 2012 itibariyle koyduğu ve 2013 sonuna kadar ulaşmayı hedeflediği % 100 okullulaşma oranı için kamunun daha fazla irade göstermesine ve yatırım yapmasına ihtiyaç vardır. 4+4+4 düzenlemesi ile ilköğretim çağında sayılan (aslında okul öncesi eğitime katılması beklenen kesim) öğrencilerin ise % 22'si (70861 öğrenci) sağlık raporu almıştır. Okul öncesi eğitime aktarılan kamu kaynaklarının arttırılması ve daha eşitlikçi kullanılması gerekmektedir. Türkiye'de okul öncesi eğitime ayrılan kamu kaynaklarının GSYİH'nin % 0,1 ile denk geldiği tahmin edilmektedir. OECD ülkelerinde ortalama %0,4; dünya bankasının Türkiye'ye önerdiği oran ise GSYİH'nin % 0,23'üdür. Erken dönemde özel eğitimde de öğretmenlerin yetkinliği hızla ilerleme sağlanması gereken bir alandır. Bu sebeple anaokulu ve erken dönemde özel eğitimde öğretmenlere kaliteli hizmet için eğitim olanaklarının sağlanması büyük önem taşımaktadır (ERG-AÇEV raporları).

7) 4+4+4 düzenlemesinde zorunlu eğitimin kesintili hale getirilmesi çocuk işçiliğinin 13 yaşa inmesine neden olacaktır. Türkiye İstatistik Kurumu verileri Türkiye'de 5-17 yaş çalışan çocukların tüm çocuklara oranı 1999'da % 41 iken, 2012'de % 56'ya yükselmiştir. Ayrıca, tarımdaki istihdam artışının % 66'sı ve ücretsiz aile işçilerindeki artışın % 90'ını 6-14 yaş arasındaki çocuklar oluşturmaktadır (DİSK Raporu)

Çalıştayda YKKED, 4+4+4 yasasıyla öğretim birliği yasasına darbe vurulmuştur, çağdaş eğitim; laik, demokratik, bilimsel eğitimdir vurgusunu önemle yapmıştır. 17 Nisan 1940 yılında yasalaşan Köy Enstitüleri deneyiminin arkasında Mustafa Necati dönemi Köy Öğretmen Okulları, Eğitmen Kursları gibi büyük deneyimlerin olduğunu, bu yasayla ilgili böyle bir ön çalışma olmadığı ve yasanın yasalaşma sürecinin demokratik-hukuk devleti olma düşüncesiyle çeliştiği gerçeği dile getirildi.

Sınıf Öğretmenliği programlarında değişik önerilerin ortaya çıktığı Çalıştayda “4+4+4″ yasasına ilişkin ortaya konulan bilimsel araştırmalar doğrultusunda sonuç bildirgesine, “İlkokulun süresi tekrar 5 yıla çıkartılmalıdır. Zorunlu kesintili eğitim 1 yıl okul öncesi eğitim, 5 yıl ilkokul, 3 yıl ortaokul ve 4 yıl lise olacak şekilde 1+5+3+4 şeklinde yeniden düzenlenmelidir” şeklinde ortaklaşan bir öneri çıktı.

Çalıştay düzenleyicilerine teşekkür ederken, bu tip çalıştaylarla ülkede eğitim alanında yaratılan kaosun, dayatmaların, bilimin öngörüleri ışığında yeniden gözden geçirilmesini sağlaması dileği ile …