Ön Türklerin Kökeni * Haydar Aksakal

26.08.2013 / 00:00

Türklerin kökeni ve gerçek tarihi Osmanlı İmparatorluğu döneminde göz ardı edildi, kökeni bilimsel olarak araştırılmamıştır. Anadolu'ya 1071'de Malazgirt'ten girdiğimiz söylendi ve toplum buna inandı. Atatürk gibi bir deha ortaya çıktı, Türk tarihinin araştırılmasını istedi… Atatürk diyor ki: “Bu memleket, dünyanın beklemediği, asla ümit etmediği bir müstesna mevcudiyetin yüksek tecellisine, yüksek sahne oldu. Bu sahne 7 bin senelik, en aşağı, bir Türk beşiğidir. Beşik tabiatın rüzgârları ile sallandı; beşiğin içindeki çocuk tabiatın yağmurları ile yıkandı. O çocuk tabiatın şimşeklerinden, yıldırımlarından, kasırgalarından evvela korkar gibi oldu; sonra onlara alıştı; onları tabiatın babası tanıdı, onların oğlu oldu; Bir gün o tabiat çocuğu tabiat oldu; şimşek, yıldırım, güneş oldu; Türk oldu. Türk budur. Yıldırımdır, kasırgadır, dünyayı aydınlatan güneştir.”

Türklerin Asya'da güçlü imparatorlukları ve kültürleri vardı. Çinliler, Türk ve Moğolların istilasından korktukları için Çin mimarlığının en büyük eseri olan Çin Seddi'ni yapmışlardır. Buna rağmen Türk ve Moğollar Çin Ülkesini istila etmişlerdir. Bir savunma duvarı olan, 5-10 metre yüksekliğinde, 5-8 m genişliğindeki Çin Seddi, Çin İmparatoru Si-Huangti tarafından yaptırılmıştır. Sur duvarlarının üstünde 200 adımda bir 12 metre yüksekliğinde kule veya kale, 9 kilometrede bir fener kulesi, 40 kadar büyük kapısı olan bu dev yapı Sarı Denizin kuzeyinden, dağları ve vadileri aşarak Kansu eyaletine kadar devam eder. Duvar üzerinde saray ve tapınaklara da rastlanır.

Çin Seddi, turistlerin büyük ilgisini çekmektedir. 1986 yılında UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine eklendi. Toplam uzunluğu, Çin Halk Cumhuriyeti Devlet Ölçme ve Haritalama Dairesi'nin açıklamalarına göre 8.851.8 kilometredir.

Çin Seddi'nin yıkılmış olan kısımlarıyla birlikte asıl uzunluğunun 120 km olduğu söyleniyor. 2007 yılında Dünyanın Yedi Harikası'ndan birisi olarak seçildi.

Fransız Türkolog Jean Paul Roux; “Çin yazıtlarında sözü edilen “Tue'Kue” sözcüğünün Türk anlamına geldiğini kabul eder. “Türk” olgusunu milattan önceki yüzyıllara kadar geri götürmenin mümkün olduğunu savunur”

Batılı bilim adamlarının çoğu MS 6. Yüzyıl ortalarında ortaya çıkan Göktürk İmparatorluğu'ndan önceki dönemler için “Türk” sözcüğünü kullanmaz, Türklerle akraba olan halklara Proto Türk veya Ön Türk adını verir.

Türkler, Göktürler'den önce de vardı. Türk dil ailesine mensup, ataerkil kabul edilen topluluktur. Altay Dağları ile Tanrı Dağları arasında yaşadığı bilinmektedir.

Batılı tarihçiler, Türklerin ataları, MÖ 2.500, MÖ 1.700 yılları arasındaki Afanasiyevo, Anav, Karasuk, Tagar kültüründen etkilenmiş, kültürlerinin hayvan yetiştiriciliği ile gelişmiş olduğunu söyler. Son araştırmalarda, bu tarih daha eskilere kadar gitmektedir.

Jean-Paul Roux Türklerin Tarihi isimli kitabında Altay halklarının bu dönemdeki coğrafi dağılımlarını şöyle tarif etmektedir: “Az çok güvenilir bir yer saptamasında bulunamadığımız en eski Orta Asya insan coğrafyası tablosu Ön-Tunguzları en doğu uç noktaya, yani bugünkü Mançurya'ya, Ön-Moğolları Doğu Moğolistan ile Batı Mancurya'ya yerleştirir.

Ön-Türkleri ise Moğolistan'ın büyük bir bölümüne ve Balkaş Gölü yönünde biraz daha batıya doğru yayarak yerleştirmektedir.”

Asya'nın kuzeyinde kalan Türklerin ataları miladın başlarında, Balkaş Bozkırları ile Tien-Şan Dağları'nın eteklerine kadar inmişlerdir.

1970 yılında Kazakistan'ın Alma-Ata Kenti'nin Esik Beldesi'nde, 'Altın elbiseli adam' ismiyle bilinen anıt mezardaki gümüş kabın üzerindeki iki satırlık Türkçe yazı, Kazak Tarihçi Prof. Dr. Olcas Süleymanof ve Kazım Mirşan tarafından okunmuş ve yazının Ön-Türk alfabesi ile yazıldığı iddia edilmiştir.

Başka bir teze göre; MÖ 12 bin yıllarında Orta Asya'da büyük bir deniz ve adalar vardı. Çevresinde bir medeniyet ve ileri bir kültürün varlığı izleniyordu. Bu bölgelerde yerleşik düzene geçmiş, tarım ile uğraşan, Türkçe konuşan ve teknolojik açıdan ileri bir toplum vardı. Deniz ve göller doğal afetler yüzünden yok oldu, çevresinde yaşanan medeniyet ve kültürler de gerilemeye başladı. Türk gurupları başka ülkelere göç etti. Mezopotamya, Anadolu ve Dünya'nın değişik bölgelerine ulaştılar. Göç edenlerin Mezopotamya'da oluşturdukları uygarlık Sümerler adıyla anıldı. Sümerlerin dağılmasından sonra Lidya medeniyeti kuruldu. Onlarda denize açıldılar. Bir kolu İtalya ve çevresine gidip Etrüsk medeniyetini Avrupa'ya taşıdı. Orta Asya'da kalanlar kıtlık nedeniyle göçebe kültürüne geçiş yaptılar.

En meşhur ön Türler Hunlardır. Bugünkü Doğu Türkistan, Moğolistan ve Altay bölgelerinin ilk Çağ ve Orta Çağ'ın başlarında Türklerin ana yurdu olduğu söylenmektedir. Ekonomisi hayvancığa dayanıyordu. Yerleşik düzene geçemeyen halk “Yurt” ya da “Otağ” ismi verilen çadırlarda kalıyordu. Hayvancılık, avcılık ve savaşlarda alınan ganimetler Orta Asya'daki Türklerin ekonomik faaliyetlerini karşılıyordu. İpek Yolunun üzerinde Karabalgasun, Beşbalık, Turfan, Hoca ve Karaçar kentleri ve birçok belde kurulmuştu, yolun denetim altına alınması Türklerin refahını artırıyordu. Altay ve Sayan Dağları'nda buğday üretiminin üç bin yıldır yapıldığı arkeolojik kazılardan anlaşılmıştır. Sakalar'ın çift sürerken kullandığı “Saban” kelimesi Türkçenin en eski sözcüklerinden birisidir. Hunlarda usta marangozlar, tahta oymacılar vardı. Dokuma ürünlerinde geometrik şekiller kullanılırdı. Halı ve kilimler yerleşik hayata geçmiş insanların rağbet ettiği ev eşyaları arasındaydı…

Çin kayıtlarına göre Hun ve Göktürklerin bir milyon civarında atlı ve yaya olmak üzere askeri vardı. En iyi okçular ve süvariler Orta Asya'dan çıkıyordu.

İlk Türk topluluklarının Gök Tanrı ve Yer Tanrısına inandıkları söylenir. Aslı yerin ve göğün tanrısına inanırlardı. Şamanizm'e inanmış topluluklar arasında Türklerde vardı. Tarihte puta tapmamış ve onu dini ayin olarak kullanmamış tek millet Türklerdir.