Oğula Sesleniş

Bir konuyu en iyi anlatmanın yolu deyim ve atasözleridir kuşkusuz ve dilimiz bu açıdan engin bir deniz gibidir,
Yine bir deyim koşuyor imdadımıza:?İçime evlat acısı gibi oturdu.?diyoruz dayanılmaz acılardan sonra. Demek ki insanın canını en çok evladını yitirmek acıtabilir, bu acının ötesinde bir acı düşünülemez.
Bazı şanssız ana-babalar ne yazık ki yaşarlar bu acıyı ve bir yumru oturur boğazlarına, yaşamları zehir olur, zevk alamaz olurlar hiçbir şeyden.
Hele de pisi pisine yitirdilerse yavrularını ve sabahın köründe uzun uzun çalan bir telefonla geldiyse o acı haber; çekilen acılar çarpılır binlerle ve çoğalır yüreği çatlatacak denli. Kahraman Maraş?a kadar Nur yüzlü Esad?ın cansız bedeni öndeki ambulansta,biz anne baba kardeş ve direksiyonda ben aracın içini gözyaşlarımızla doldurarak gittik,toprağa verdik geldik.
Evet, sevgili okurlar bugün sizlerle-trafik terörünü de lanetleyerek- bir babanın yürekleri dağlayan çığlığını paylaşmak istiyorum noktasına dokunmadan.
Sizin hiç canlı canlı kolunuzu kestiler mi?
Hiç elinizi uzattınız mı ocakta yanan ateşin üzerine?
Demir tokmakları, başınıza başınıza
indirdiler mi iri yarı adamlar?
Gözü dönmüş birileri kırdılar mı parmaklarınızı?
Tel örgülere takıldı mı sırtınız yerlerde sürünürken?
Birisi gelip kolunuzu kıvırdı mı arkaya,
zorlayarak “çat” diye kırıverdi mi?
Çaresizlik denilen; çaresi bulunmayan tek gerçek,
sarıldı mı boğazınıza?
Adamın biri gelip iki gözünüze
iki parmağını sokup, kör etti mi sizi?
Büyük değirmen taşlarını getirip
koydular mı üzerinize, sırt üstü yatarken?
İyice bilenmiş bir bıçağı böğrünüze sokup
çevirdiler mi 360 derece?
Ayağınız kayıp yola düştüğünüzde,
bacağınızın üzerinden hiç kamyon geçti mi?
Su diye size uzatılan bardağı kafanıza diktiğinizde
içinde asit olduğunu fark ettiniz mi?
Demir bir çubuk boğazınızdan girip
boynunuzun arkasından çıktı mı hiç?
Yolda sessiz sakin yürürken, aniden birisi gelip suratınızın
en ortalık yerine muhteşem bir yumruk savurdu mu?
Balkondan düşen koca bir saksı,
tam kafanızın ortasına indi mi?
Evinizin alev alev ateşler içinde yandığını seyrettiniz mi?
Bir insanın sel suları içinde çırpına çırpına
can verdiğini gördünüz mü?
Veya bütün bunları görmemiş,
yaşamamış bile olsanız, biraz düşününüz.
İşte bunların hepsi bir anda, bizim başımıza geldi.
21 yıl annelik-babalık etmeye çalıştığımız, Allah'ın bize emaneti,
canımız, gülümüz, hayatımız, her şeyimiz, bir tanemiz,
sebeb-i hayatımız, evladımız, oğlumuz Esad,
bir trafik kazasında ölüp gitti.
Yapacak hiçbir şeyimiz yok.
Kullandığı otomobille, arkadan bir su tankerine çarptığına dair,
gecenin yarısında telefonumuz acı acı çaldı.
Hemen hastaneye koştuk, morgda; masa üstünde cansız yatıyordu.
Umutlarımız, istikbalimiz, hayatımız, artık bizim dünyaya bakmıyordu.
Bize yakın durması gereken ölüm, bizi ölmeden öldürüyordu…
Bugün senden ayrılalı tam 7 yıl oldu.
2555 günün, bir tanesinde bile seni göremedik, elini tutamadık,
yanağını öpemedik, bağrımıza basıp sıkı sıkı sarılamadık.
Evde otururken, kapıda anahtarın dönmedi
ve sen içeriye girmedin.
Bir tek gece odanın ışığı yanmadı. Biz kapını açıp,
“yatıyoruz, sen yatmıyor musun?” diye soramadık,
Radyonun sesini kıs diyemedik…
Yaşamak canımızı sıkmaya başladı.
Telefonumuz, senin aradığına dair, tek bir kez çalmadı, tam 2555 gündür.
Bu kadar çabuk mu unuttun bizi diye
düşünüyoruz zaman zaman.
Ama bizi unutmayacağını, unutmadığını biliyoruz,
ben de biliyorum, annen de biliyor, kardeşin Sami de.
Ama oradan bir bağlantı kurulması mümkün değil…
Günler geçiyor aslanım. Her geçen dakikayı bizi sana
yaklaştırdığı için seviyoruz. Eskiden nasıl üzülürdük
zaman geçiyor, bir gün senden ayrılacağız diye .
Ama şimdi her şey tersine döndü…
Her şeye tahammül edebiliyor insan.
Allah böyle bir sabır vermiş kullarına.
Ama tahammülü mümkün olmayan bir tek şey var.
Senin sevginden mahrum olmak. Bunu hissedememek.
İşte ölmeden bu öldürüyor insanı.

Annen-Baban-Kardeşin