Nasıl Bir Eğitim – 1

Çağımız; eğitim sürecinde çocuklarını dengeli, araştırmacı, yeteneklerinin farkında olan ve bu yeteneklerini bilgiye çeviren kişiler olarak topluma hazırlamış ulusların hakim olduğu bir çağ. Ancak ulus olarak eğitim sistemimizde hala birçok eksikler, yanlışlar ve sorunlar bulunuyor. Peki, bu eksikler nasıl tamamlanmalı ve eğitim sistemimiz nasıl olmalı? Çocuklarımıza, ebeveynler ve eğitimciler olarak, harcadığımız zaman, emek ve maddi değerlere denk düşecek bir karşılığı nasıl alabiliriz? En önemlisi de onları kendine güvenen, kendini ve ülkesini sürekli ileri götüren bireyler olarak yetiştirebilmek için neler yapmalıyız?

Eğitim sistemimizdeki sorunlar, Özel Ekin Lisesi ve İletişimevi'nin ortaklaşa düzenlediği "2. Eğitim Günleri" kapsamında bir kez daha ciddi olarak sorgulandı ve çözümler önerildi. İzmir Atatürk Kültür Merkezi'nde gerçekleştirilen "Cumhuriyetimizin 75. yılında temel eğitim, sorunlar ve çözümler" konulu sempozyumda; eğitimciler ve eğitim sektöründe çalışmalar yapan bazı sivil toplum kuruluşları temsilcileri görüşlerini ve çözüm önerilerini sundular. Üzülerek belirtmeliyim ki, bu kadar önemli bir konunun tartışıldığı bu toplantıya çok az bir katılım vardı.İki gün süren toplantının ilk gününde, kalabalık sayılabilecek seyirci topluluğu gördüğümde tamamen de duyarsız değiliz diye düşünüp sevinmiştim. Ancak ikinci gün gelen seyirci sayısını gördükten sonra anladım ki ilk günkü yoğunluğun sebebi katılımcıların bilinçli olmaları değil, çocuklarının yapmış oldukları gösteriydi.

Ele alınan sorun çok büyük, konu çok önemli ve ele alınış biçimi de oldukça güzeldi. Umarım en kısa zamanda bu öneri olarak sunulan çözümler gerçek hayata dökülür, ve biz de artık eğitim konusuna bir problem gözüyle bakmaktan kurtuluruz. Eğitim sistemindeki aksaklıklar ve çözüm önerilerinin yer aldığı yeni dizimiz, ebeveynler için "başucu kitabı" olma özelliği de taşıyor. Keşke seminere katılan bütün eğitimcilerin konuşmalarına burada yer verebilseydik. Ancak yerimizin kısıtlılığı nedeniyle sadece bir kısmının sesini bu sayfalardan sizlere duyurabiliyoruz.
Eğitimciler eğitimi tartıştı.

Üç oturum şeklinde gerçekleştirilen sempozyumun ilk oturumunda; 0-6 yaşın kişilik gelişimindeki önemi, temel eğitim çağında anne-baba eğitiminin önemi konuları işlendi. İkinci oturumda ise, ilköğretimde yeniden yapılanma, gelişen eğitim teknolojisinin ve modernizmin ilköğretimde yarattığı sorunlar, temel eğitimde PDRH (psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri) nasıl olmalı, başlıklı bildiriler sunuldu. Üçüncü oturumda da, eğitim sektöründe çalışmalar yapan Eğitim-Sen, Tim-Der, ÇYDD, Beyaz Nokta Vakfı, Eğit-Der, Tem-Sen, Uygar Eğitim Kooperatifi, EÇEV, İZÜNİDER gibi sivil toplum kuruluşları temsilcileri, kuruluşlarının temel eğitim ile ilgili görüşlerini, karşılaştıkları sorunları ve çözüm önerilerini dile getiren bildirilerini aktardılar.
Denetim, özerklik değil kuşkuculuk yaratır.
Ege Üniversitesi Çocuk Psikiyatrisi Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Müge Tamar, 0-6 yaşın çocuk gelişimindeki önemi üzerinde durdu. Anne ve babanın, kişiliğin oluşmasındaki rolünün altını çizen Tamar, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"İnsanın doğuştan gelen ve kişiliğinde etkili olan birtakım biyolojik etkenler bulunmasına rağmen, kişilik özelliklerine sonradan eklenen ve daha çok anne, baba davranışları ile başlayan örnek almalar çocuğun davranış biçiminde etkilidir. Burada önemle üzerinde durulan nokta, çocuğa ilk üç yaşına kadar olan dönemde annenin göstereceği sevgi ve ilginin ileriki yaşamında ve kişiliğini oluşturmasında büyük rol oynayacağıdır. Bu yolla çocuk bir varlık olduğunu hissedecek, temel güven duygusu gelişecektir. Kazandığı güven duygusu sayesinde gelişen girişimciliği, ileri yaşlarda da başarılı olmasına neden olacaktır. Üç yaşın sonuna doğru gelindiğinde başlangıçta sadece dürtüleriyle hareket eden çocuk, giderek benlik olgusu ile dışarıdan gelen isteklere uygun olarak dürtülerini denetlemeyi öğrenir. Kazandığı özerklik duygusu ile dünyayı tanıma ihtiyacı duyar. Burada anaokulu deneyimi önem kazanır çünkü artık çocuk yaşıtlarından özdeşim yaparak öğrenecektir. Daha ileriki aşamada, üst benlik denilen ruhsal durum ortaya çıktığından çocuk başkasının sınırlamasına gerek kalmaksızın özdeşim yapar, kendi doğrularını ve iç denetim mekanizmasını oluşturur. Etrafındaki büyüklerin çocuğa olan yaklaşımları ve oluşturdukları modeller, onun ideallerini belirlemesini, kimliğini kazanmasını sağlayacaktır."
Tamar'ın üzerinde durduğu son nokta ise, çocuğun üç yaşında ayrışımını tamamlamış olmasıdır. Üç yaşına gelmiş, bağımsızlığının tadını çıkarmak isteğiyle her tarafı karıştıran çocuğun yaptıklarının engelenmemesi gerektiğini belirterek; "Çocuk sürekli denetim altında tutulursa, çocukta özerklik duygusu yerine kuşkuculuk hissi gelişir. Merak duygusu ilerlemiş olan çocuğun soru sormasının engellenmemesi gerekir aksi halde, suçluluk duygusu gelişir" diyerek anne, babaları uyardı.
Sevgi, disiplin ve özgürlük temel ihtiyaç
Ege Üniversitesi Çocuk Psikiyatrisi Ana Bilim Dalı Öğretim Görevlisi Uzm. Dr. Serpil Erermiş de, eğitimi kişiye belli bilgi ve beceriler aktarıp, değer yargıları oluşturarak, ona belli değerler aşılanmasını sağlayan kurum olarak tanımladı. Ve eğitimin amacının kişilik gelişimi olduğunu belirtti. Çocuk eğitiminin standart bir reçetesinin olmadığına da değinen Erermiş, sözlerine şöyle devam etti:
"Yapılması gerekenler çocuğun özelliklerine, aile ve çevresine göre farklılıklar gösterir. Çocuk yetiştirmede temel kavram, çocuğun ruhsal ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. En temel üç ihtiyaç, sırasıyla sevgi, disiplin ve özgürlüktür. İç içe geçmiş olan bu ihtiyaçlardan biri; çocuğun içinde bulunduğu duruma, ortama, yaş özelliğine göre kimi zaman öne geçebilir. Bunları belirli bir denge içinde verebilmek eğitimdeki en önemli konudur.
Zaman zaman hoşgörülü olmak, esnek davranarak kurallarda değişiklik yapabilmek çok önemlidir. Sağlıklı bir iletişim kurulması için ilk ve en temel şart çocuğu olduğu gibi kabul edebilmek, onun ne şekilde düşüneceğini öngörerek, ona göre hareket etmektir. Ayrıca neyin, nerede, ne zaman ve nasıl söylenmesinin uygun olduğuna karar verebilmek, olayları basite indirgeyerek anlatmak da söylenenlerin etkili olmasını sağlayacaktır. Bir diğer önemli konu da; çocuğu dinleyebilmektir. Dinlendiğini hisseden çocuk, sevildiğini ve önemsendiğini de hissedecektir. Çocuklara duygularını ifade edebilmeleri için yardımcı olmamız gerekiyor. Ona "sen" mesajı yerine, "ben" mesajı vermek, yani herhangi bir konu karşısında çocuğa hemen yargı belirtmek yerine, onun davranışının bize neler hissettirdiğini belirtmek gerekir. Çocukla ilgilenen herkesin, en başta anne, babanın ona karşı davranışlarında tutarlı olması gerekir. Ancak bu şekilde çocuk ne yaparsa ödüllendirileceğini, neleri yapmaması gerektiğini öğrenecektir. Önemli bir konu da, çocukların başkalarıyla karşılaştırılmamalarıdır. Her çocuk kendine has bir bireydir ve kendine has özellikleri vardır. Kendi kafamızda yaratmış olduğumuz çocuk motifine onu uydurmaya çalışmamalıyız. Çocuklarımızın eğitiminde denetleyici olmaktan çok, destekleyici olmalıyız. Bütün bu söylenenleri yapabilmemiz için çocuklara zaman ayırmamız gerekir. Çocukla etkileşimleri paylaşmak, birlikte oyun oynamak, bir yerlere gitmek, birlikte paylaşılan mutlu anıları arttırmak gerekir."

Ciddi öğrenme problemlerimiz var
Psikolog Barçın Canbolat, temel eğitim çağında öğrenme tarzlarının gelişimini anlattığı konuşmasında, içinde bulunduğumuz çağın bir bilgi çağı olduğunu ve en önemli sermayemizin iki kulağımızın arasındaki beynimiz olduğunu vurguladı: "Madem ki en önemli sermayemiz beynimizdir, o zaman çok fazla öğrenerek bu sermayeyi artırıp yaşamda başarılı olabiliriz. Ancak ülkemize baktığımızda çok ciddi öğrenme problemlerimizin olduğunu görüyoruz. Bu durumun üç ana nedeni var; öğrenme ve öğretme kavramlarına yanlış bakış açımız, öğrenme yeteneğinin sonuçlarını standart bir şekilde nitelendiriyor olmamız ve öğrenme yeteneğimizin farkına varamamış olmamız.
Öğrenmek; bilgi, yetenek ve yaklaşımların değişimidir. Öğretmek ise; değişim sürecini motivasyonu sağlayarak ve farklı öğrenme olanakları sunarak koordine etmektir. Eğitimi sistemimizdeki en büyük yanlış, öğrencilerin belli derslerde, belli konularda yoğunlaştırılıp, hepsinden aynı başarının beklenmesidir. Her öğrenci farklı yeteneklere sahiptir ve hepsinin aynı alanda başarılı olması beklenemez. Sonuçta o konuda yeteneği olanlar başarırken diğerleri başarısız olur, öğrenme işleminden tamamen soğur. Öğrenme yetenekleri başlıca dört ana grupta toplanır. Sezgilerle öğrenme; özel deneyimlerle ve kişilerle özdeşleşerek, insanlara duyarlı olarak öğrenmedir. İzleyerek öğrenme; olayları dikkatle gözyleyerek, onlardan anlamlar çıkararak öğrenmedir. Mantığa uygulayarak öğrenme; fikirlerin mantıksal analizlerini çıkarıp, fikirlere bilgisel yaklaşımlarda bulunarak öğrenmedir. Uygulayarak öğrenme ise, işi eyleme dökerek, yapılan analizlerden çıkan sonuçları uygulayarak öğrenmedir. Bu yetenekler toplumda yüzde yirmi beşerlik paylarla eşit dağılım oranlarına sahiptir. Eğer biz okullarda bu dört ana öğrenme yeteneğine uygun ders programları hazırlayabilirsek, aile içinde de bu ana yetenekleri geliştirebilirsek öğretmenlerin ve öğrencilerin başarısı çok artacak ve öğrenim zevkli olacaktır."
Oyun, çocuğu özgürleştirir ve ruh sağlığını dengeler
Ege Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Psikoloji Bölümü Gelişim Psikoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Şeyda Aksel, temel eğitim çağında oyunun çocuğa ne kadar çok şey öğretebileceğini ve onu anlamak isteyen yetişkinlere bu yolla çocuk hakkında nasıl bilgi edinebileceklerini göstermeye başladı. "Oyunun, eğitimcilerin kastettiği anlamda oyun sayılması için; çocuğun kendiliğinden başlatmış olması, kurallarını kendisinin belirlemiş olması ve o aktiviteyi yaparken mutlu olması gerekir. Oyun, çocuk için ruh sağlığını dengeleyen, onu özgürleştiren ve duygusal boşalımını kendiliğinden sağlayan bir ortamdır. Çocuğa oyun için zaman bırakır ve kendi oyununu oynaması için yüreklendirirsek, oyun için oyun oynamasını sağlarsak; çocuğu o ortamda gözlemleyerek onun hakkında pek çok bilgi edinebiliriz. Bu sayede yeteneklerini ve eğer varsa problemlerini öğrenebiliriz. Bu ipuçlarını daha sonra onun eğitiminde ve yönlendirilmesinde anne, baba ve eğitimciler olarak kullanabiliriz.

Özlem Sönmez /Yeni Asır