Nasıl Bir Eğitim – 2

Eğitimle öğretimi karıştırıyoruz

Özel Ekin Lisesi kurucularından eğitimci Nevzat Süer Sezgin; 2. Eğitim Günleri'ndeki konuşmasında eğitimin yeniden yapılanmasında sistemin öğretmen merkezli otoriter sistemden çıkarılıp, öğrenci merkezli yaratıcı sisteme geçmesi gerektiğini savundu.

Konuşmasında, eğitimimizdeki sorunların, öğretim ve eğitim kavramlarının karıştırılmasından kaynaklandığına değinen Sezgin, bu konuda şunları söyledi:

"Öğretim, kişiyi belli bir konuda bilgi sahibi yapmaktır. Oysa eğitim; kişiyi aklı, duyguları ve davranışlarıyla bir bütün olarak ele alan bir oluşturma ve yönlendirme sürecidir. Günümüzde eğitimin sağlıklı olabilmesi için, insan duyarlılığının eğitimi, bedenin ve mantıksal zekanın eğitimi kadar önemlidir. Okul öncesindeki ve temel eğitim çağındaki çocuk, öğrenme potansiyeli en yüksek olan varlıktır. Çevresindeki tüm yetişkinleri model olarak alır. Çocuklarını düşünen tüm yetişkinler; kendilerini, davranışlarını, gündelik hayatlarını yeniden sorgulamak zorundadır. Yeniden yapılanmalar yetişkinlerin hergün kendilerini yeniden sorgulamalarından geçecektir.

Öğreten ve denetleyen
İlköğretimin yeniden yapılanmasında sistemin öğretmen merkezli otoriter sistemden çıkarılması, öğrenci merkezli yaratıcı sisteme geçirilmesi kaçınılmaz hale gelmiştir. Öğretmen merkezli sistemler, öğretmen açısından nasıldır? Öğretmen öğretendir, aktaran, anlatandır, ders düzeni içinde emir verebilendir, zorlayabilendir, denetleyendir, bütün çalışmalarını sınava endeksli götürmek zorundadır, tek ölçüt nottur, kitaplara bağımlıdır, kendi iç motivasyonunu, yaratıcılığını giderek yitirmiş durumdadır, kendi işine hergün yeniden yabancılaşmaktadır.

Otoriter eğitimler öğrenci açısından ise; yineleme ve ezberlemeye dayanır, susma ve dinlemeye bağlıdır, baskı altındadır öğrenci, itaat etmek ve boyun eğmek zorundadır, soru soramadığı için okuldaki yetişkinlerle arasında iletişim kopukluğu vardır. sürekli denetlenme korkusu içindedir, yalnızca sınavlar ve not için çalışır, motivasyonu eksilir, gereksiz bilgilerle yüklenir, hazır bilgiyi tüketir, enerjisini boşaltamaz, bağımlı kimlikli yetiştirilir, başkalarının kontrolünde yaşaması öğretilir, kendsine ve çevresine yabancılaşır.

Yeniden yapılanma
Peki, demokratik, yaratıcı sistemler öğretmen için nasıldır? Bu sistemin öğretmeni karşılaştırandır, ipucu verendir, öğrencinin rehberi durumundadır, öğrencilere öğrenmenin yöntemlerini öğretmektedir, yöntem seçimini öğrencilerin ayrı ayrı durumlarına göre belirlemektedir, o kendi özbenliğiyle, okuldaki diğer öğretmen ve velileriyle sürekli bir iletişim içindedir, çünkü öğrenmeye ortaktır, öğrencilerden birşeyler öğrendiğinin farkındadır, gözlemcidir, meraklıdır, coşkuludur, çocukların da bu özelliklerini kabul edebildiği için anlayışlıdır, hoşgörülüdür. Bu sistemde öğrenci; bilgileri öğrenmeyi öğrenir, öğrenmenin kendi işi olduğunu farkeder, etkin katılım ve tartışmayla başka açılardan bakabilme yetisini geliştirir, doğal gelişimini baskısız tamamlar, kendisini rahatlıkla ifade edebilir, sorumluluk alabilir, özdenetim duygusu gelişir, kendisi için çalışma alışkanlığı kazanır, etkin katılımla birşeyleri değiştirebileceğini yaşayarak farkeder, bağımsız düşünmeyi öğrenebilir, farkında olmadan akademik zekasını geliştirebilir.

Sonuç olarak görülüyor ki; 75 yaşındaki Cumhuriyetimizin temel felsefesine uygun bir yeniden yapılanma ancak demokratik sistemin kabul edilmesi ile gerçekleşebilir. İlköğretimin yeniden yapılanmasında Milli Eğitim sistemimizin temel yapısına uyan demokrasi, özgürlük ve laiklik ilkeleri hiçbir zaman unutulmamalıdır. Yeniden yapılanmayı, cumhuriyetçi, demokrat, özgür düşünceli, laik, insanlığın evrensel değerlerine saygılı her öğretmene, her doktora, her işadamına, her sanatçıya, kısacası her insana görev düşmektedir.

Okulların müfredatı birbirini tutmuyor

DEÜ Buca Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü'nden Ali Günay Balım, konuşmasında 8 yıllık eğitimde fen bilimi derslerinde görülen aksamalardan ve yanlış uygulamalardan söz etti:

"28 Temmuz 1992 tarihinde alınan karar ile bu Fen Bilgisi programı, 5 yıl süre ile denenmek üzere yürürlüğe konuldu. Bu beş yıllık süre şu anda bitmiş durumda. Bu program yürürlüğe konduğunda kredili sistem yürürlükteydi. Kredili sistemin kaldırılmasının ardından sınıf geçme sistemi getirilerek, ortaöğretimde fen bilgisi dersleri öğretim programları yenilendi.

Bugün, fen bilgisi dersi programları, öğrenciye teorik ve ezberden öteye gitmeyen birtakım soyut bilgiler vermektedir. Sınıf mevcutlarının kalabalık oluşu başarıyı oldukça düşürmektedir. Fen bilgisi labaratuvarlarının ve araç-gereçlerin az sayıda olması ya da hiç olmaması, dersin gözlem ve deneylerinin yapılmasına da engel olmaktadır.

İlköğretimde 4. sınıftan itibaren konular birbirinin devamı olarak ele alınmalıdır. Bu programda ise öğrenci bir konuyu bütünüyle öğrenmeden bir başka konuya geçmekte, diğer yıl bir önceki sene yarıda bıraktığı konunun başka bir ayrıntısını öğrenmektedir. Konunun devamını okuyacağı zaman, bir-iki sene önce görmüş olduğu baş kısmını unutmakta, bu nedenle konuları tam olarak öğrenememektedir.

Örneğin; Fen Bilgisi Dersinde "Canlıların Çeşitliliği" ünitesinin, omurgalı, omurgasız hayvanlar ve biyolojik zenginlikler konuları parça parça 4. sınıfta ele alınırken; omurgalı hayvanlar bölümü 5. sınıfta; omurgasız hayvanlar bölümü ise 2 yıl aradan sonra 7. sınıfta okutulmaktadır. Bu durumda önce daha ağır ve karmaşık olan omurgalı hayvanlar bölümü okutulup, arkasından daha basit olan kısma geçilmektedir. "Elektrik" ünitesinin bir bölümü 4. sınıfta, bir bölümü 5. ve 6. sınıfta, son bölümü ise 8. sınıfta okutulmaktadır. Hemen hemen bütün ünitelerde aynı problem yaşanmaktadır. Burada dikkat çeken bir konu da fen bilgisi ve matematik derslerinin paralel gitmemesinden doğan sıkıntılardır. Öğrenciler, Fen Bilgisi dersinde kullanacakları formül ve kavramları henüz matematik dersinde öğrenmemiş oldukları için çok zorluk çekmektedirler.

Göze batan diğer bir sorun da, devlet okullarında fen bilgisi dersleri haftada üç saat olarak okutulmakta iken, özel okullarda haftada 4 ders saati okutulmaktadır. Okullar arasındaki bu eşitsizliğin kaldırılması gerekmektedir.

İlköğretimde gösterilen Fen derslerinin fizik-kimya ünitelerinin öğrencinin daha dinamik olduğu birinci dönem, biyoloji derslerinin ise öğrencinin doğadan gözlem ve deney yapabileceği ikinci döneme alınması gerekmektedir. Ders programları yenilendiği, sınıf mevcutları azaltıldığı ve yeni labaratuvarlar açılıp gerekli malzemeler ile donatıldığı takdirde çok daha fazla başarı elde edilebilecektir.

Psikodrama yerinde ve doğru kullanıldığında etkilidir

Çocuk psikiyatristi Uzm. Dr. İsmail Yavaş; psikodrama ve yöntemleri hakkında bilgi verdiği konuşmasında, temel eğitimde psikodramaya yer verilmesi gerektiğini belirtti. Psikodramayı da şöyle açıkladı:

"Psikodrama modern psikoloji anlayışı ile tiyatronun birleştiği bir kavramdır. Genellikle grup terapisinde; bir sahnede grupkatilerden birinin bir sorununun canlandırılması şeklinde uygulanır. Duygular abartılarak, kişiye yaşananların aslında o kadar da ağır olmadığı hissettirilir. Sözsüz iletişimin sözlüye çevrilmesi, beden dilinin kullanılması, hissedilenin tersinin söylenmesi gibi yöntemleri vardır.

Kişi, grup terapisi sırasında, başkalarında da benzer sorunlar olduğunu görür, başkalarından birşeyler öğrenir, toplumsallaşmayı öğrenir, başkalarının sorunlarını çözmelerine yardımcı olur ve onlardan destek alarak rahatlar. Beden dilinin kullanılması da, özellikle zihinsel olarak sınırlı kapasiteye sahip çocuklarla iletişimde yararlıdır.

Psikodrama çocuk ve ergen psikolojisinde de kullanılır. Çocuk ve gençler psikodramaya yatkındırlar. Özellikle çocuklarda iletişimde, onlara birşeyler öğretmekte ve onlardan birşeyler öğrenmekte psikodrama rahatlıkla kullanılabilir.

Psikodrama iki şekilde olabilir. Bilgi verici psikodrama, bireysel sorunların çözümü için rehberlik servislerinde kullanılır. Sosyodrama ise sosyal içerikli sorunların çözümünde kullanılır. İlköğretimde sosyodrama ve rol oynama şekillerinden yararlanılabilir. Öğretmen psikodrama yönteminden ders konularının işlenmesinde, duygusal eğitimde, özel sorunların çözümünde yararlanabilir.

Ders konularının işlenmesinde "psikodrama" nasıl kullanılır? Belirlenen konu öğrenciler tarafından canlandırılır. Öğretmen bu sırada gördüğü yanlışları düzeltir, eklemek istediklerini oyundan sonra kısa pasajlar halinde verebileceği gibi oyun sırasında da verilebilir. Örneğin; Milli Güvenlik dersinde rütbeler konusu işlenirken, herkese ayrı bir rütbe verilir, aslar üstlerine selam verir. Bu şekilde hangi rütbenin daha büyük olduğu öğretilir. Tarih dersinde bir savaş ve arkasından yapılan antlaşma konu ise; öğrenciler savaın tarafları olduktan sonra olayı, antlaşmanın imzalanşını ve şartların kabul edilişini canlandırırlar. Böylece kendilerini vererek oynadıkları için konular akıllarında daha rahat yer eder.
Sonuç olarak; yerinde ve doğru kullanıldığında, psikodrama yöntemleri eğitimde de çok faydalı olur. Öğrenmeyi çok daha zevkli bir aktivite haline getirir.
Rehberlik hizmeti gözardı ediliyor
Uzman Psikolog Nagehan Büküşoğlu, temel eğitimde psikolojik danışma ve rehberlik hizmetlerinin önemini anlattı. Eğitimi; zihinsel, duygusal, bedensel, sosyal olarak bireyleri geliştirmeyi amaçlayan bir krum olarak tanımlayan Büküşoğlu; günümüzde, okullarda gerek maddi imkansızlıklar, gerek öğretmenlerin müfredat konularını yetiştirme zorunluluğu nedeniyle eğitimin bu amaçlarını tam olarak yerine getiremez hale geldiğini belirtti.

Eğitimin sosyal ve duygusal gelişim kısmı bir kenara bırakıldı, zihinsel gelişim kısmı, yani öğretim kısmı ön plana çıktı. Bu geride kalan duygusal, sosyal gelişimin sağlanması da rehber öğretmenlere olan ihtiyacı arttırdı.

Türkiye'de özellikle ilköğretimde rehberlik hizmetlerine gereken önem verilmiyor. Son yıllarda, meslek seçimleri ve dersaneler sayesinde liselerde rehberlik servisleri önem kazanmaya başladı ancak hala ilköğretim ve okul öncesi dönemlerde rehberlik hizmetleri yerleşmiş değil.

Rehberlik ve psikolojik danışma hizmetleri verilmesine ana sınıfından başlanmalıdır. Çünkü ilk defa anne babasından kopup, diğer yaşıtlarıyla karşılaştırılabileceği bir ortama giren çocuklarda bocalamalar, kapasite farklılıklarından doğan aksaklıklar, anneden ayrılmada güçlükler yaşanabiliyor. Standart bir eğitimin verildiği anaokullarında, zihinsel ve duygusal olarak birbirinden çok farklı çocukların eğitim yaşamlarının şekilenmesinde rehberlik servisleri büyük rol oynuyor. Örneğin rehber öğretmenler çocuğun gelişim düzeyine göre, ilköğretime başlamasına ya da bir yıl daha ana sınıfına devam etmesine karar verebiliyorlar. Çünkü gelişimini tamamlamadan okula başlayan çocuklar büyük problemler yaşayıp çok fazla örselenebiliyorlar.

Rehber öğretmenlerin amacı çocukların potansiyellerini ortaya çıkarmak ve geliştirmektir. Çocuklar çevrelerindekiler tarafından kendilerine yakıştırılan etiketleri kendilerine kişilik modeli olarak benimseyebiliyorlar. Çocuğa sürekli olarak "Sen yaramazsın, sen kötü bir çocuksun" denilmesi onun kişiliğinin bu yönde gelişmesini sağlıyor. Tam tersi olarak, iyi durumdaki bir çocuğa "Sen mükemmelsin, kusursuzsun", gibi abartılı sözler söylendiğinde, çocuk kendisini dünyanın efendisi gibi görüyor. Gerçekten kapasitesi iyi durumda bile olsa, kusursuz olamadığı zaman, ya da kendisinden üstün birileriyle karşılaştığı zaman bocalıyor.

Ebeveynden aldıkları ön niteliklerin dışında bir de ilköğretim çağında öğretmenlerinin kendilerine yakıştırdığı nitelikleri benimser çocuklar. Bunun için rehberlik servisi tarafından çocuğun benlik özelliklerinin belirlenmesi, yanlış giden birşeyler varsa düzeltilmesi gerekir. Öğretmenlerin de bu konuda bilinçlendirilmeleri görevi rehberlik servisine düşer.

Uyum sorunları olan çocuklar, kaygı ve korku düzeyleri çok yüksek olan çocuklar, cinsel kimlik karmaşası içinde olanlar; psikolojik danışmanlar sayesinde erken farkedilebilirse, sorunları kemikleşip kişiliklerinde yer etmeden çözülebiliyor. Üstün çocuklar veya hiperaktif çocuklar da sorun yaratabiliyorlar ve bu çocuklarla nasıl ilgilenmesi konusunda öğretmeni bilinçlendirecek olanlar da yine rehber öğretemenlerdir. Çocukta aniden ortaya çıkan ağır bir hastalık, bedensel özürler gibi ağır durumlarda ona yardımcı olmak; cinsel istismara uğrayan veya madde bağımlılığı olan çocuklara karşı uyanık olmak, erken müdahalede bulunmak onları kurtaracaktır. İşte bu gibi durumların erken teşhisi için onların çok iyi gözlemlenmesi, davranışlarındaki doğal olmayan yönlerin farkedilebilmesi ve müdahale edilmesi görevi de psikolojik danışmanların üzerine düşüyor.

Kalabalık sınıflarda, öğretmenlerin her çocuğun sorunlarını tek tek gözlemleyip farketmesi mümkün olamayabiliyor. İşte burada devreye rehber öğretmenler ve psikolojik danışmanlar giriyor. Onlar aldıkları eğitim gereği çocukların sergiledikleri davranışlardaki herhangi bir aksaklığı daha kolay farkedebiliyor, hangi soruna nasıl yaklaşılacağını daha iyi biliyorlar. Bu nedenle okullarda psikolojik danışma hizmetleri aksatılmamalı, çocuk gelişiminde ve eğitimindeki yararları gözardı edilmemelidir.
Ders dışı uğraşılarını destekleyin
Psikolog Dr. Sibel Gürsoy, başarının kişiye göre değişen bir kavram olduğunun altını çizerek, çocuğun başarısının; aile düzeyi, çocuğun içinde bulunduğu ortam, maddi durum, geçirdiği ağır bir rahatsızlık, yaşadığı ani değişiklikler, anne-babanın gösterdiği ilgi, öğretmeninin davranışları gibi birçok nedenden etkilenebildiğini belirtti.

Zeka testleri ve sonucundaki bazı numaralandırmalarla çocukların üstün veya düşük kapasiteli olarak adlandırılmaları çok yanlış bir davranıştır. Zeka bir melekeler topluluğudur. Yapılan testlerle bir konuda üstün çıkan bir çocuğu üstün zekalı olarak nitelendirmek; ailesi, çevresi ve kendisinin ondan beklentilerini arttırır. En küçük bir başarısızlık çok fazla yıkımlara yol açar.

Zekayı etkiyelen faktörler çok çeşitlilik gösterirken, başlıcaları çocuğun kendisinden, ailesinden, okul ve öğretmenlerinden, eğitim sistemindeki aksaklıklardan kaynaklanan nedenlerdir. Çocukla ilgili olanlar; ondaki sürekli bir organik hastalık, travmatik bir olay, yaşadığı ortam, konsantrasyon bozukluğu, zihinsel kapasite, buluğa girerken karşılaştığı zorluklar şeklinde belirtilebilir. Ailenin eğitim ve sosyo-ekonomik düzeyi, aile içi şiddet, ailedeki şiddetli geçimsizlik durumları, çocuğun birkaç evde büyümesi, çocuğun sürekli olarak başkalarıyla karşılaştırılması, ailenin çocuğu ayrı bir birey olarak kabullenmek yerine onu kendi kişiliklerinin devamı gibi görmeleri, dayak, ödül, ceza, tehdit, anne-babadan birinin aşırı korumacı diğerinin baskıcı olması gibi aileden kaynaklanan durumlar çocuk başarısını olumsuz olarak etkiler. Okulda idareci ve öğretmenlerin sözel ya da fiziki şiddet uygulamaları, fazla ödev, sınıftaki olumsuz davranışların notla cezalandırılması, sınıfta çocuğun küçük düşürülmesi, öğrencilerin birbirleriyle kıyaslanması, sık sık öğretmen değişmesi, öğretmenin çocuğu aileye şikayet etmesi gibi hallerde çocuğun okula ve öğrenmeye karşı ilgisi azalabiliyor. Eğitim sistemindeki aksaklıklar, kalabalık sınıflar, her meslekten insanın sınıf öğretmeni olması, müfredat programının çocuğun gelişimine uygun olmaması, öğretmen alımında psikolojik değil fiziksel bozuklukların engel teşkil etmesi, rehberlik servislerinin yaramaz öğrencilerin gönderilmekle tehdit edildiği yerler olması, öğrenme yeteneklerindeki farklılıkların gözönünde tutulmaması da başarısızlıkların temel nedenlerini oluşturuyor.

Bu başarısızlıkların en aza indirilmesi için; anne, baba çocuğun yanlış yapmasına izin vermelidir. Çocuk üzerinde kontrol gücü kurulmamalı, onu etkileyici, yol gösterici olunmalıdır. Çocukla olan ilişkide kuralcı değil uzlaşmacı olunmalı, onlarla oynamaya zaman ayrılmalı, sevilmediği anlamına gelen söz ve davranışlardan kaçınılmalı, ders dışı uğraşıları desteklenmelidir. Çocuklar sevdikleri aktivitelerden dersler bahane edilerek uzaklaştırılmamalıdır. Aksi halde dersleri sadece zevk aldığı aktiviteleri engelleyici, kendisini kısıtlayıcı faaliyetler olarak görecektir. Halbuki dersleri ve ders dışı aktiviteleri dengeli bir şekilde yürütmesini sağlamak hem onun deşarj olup mutlu olmasını sağlayacak, hem de onun dersleri mutluluğuna bir engel olarak görmesini engelleyecektir

Özlem Sönmez
Yeni Asır Gazetesinden