MANİSA'NIN KURTULUŞU – ÇALBATUR'UN ANILARI – 5

Büyük Taarruz'un başından beri düşman gerilerinde harekat yaptığımız için, daimi emrimde bulunan tümen muhafız takımından seçilmiş manga ile irtibat keşif kolu olarak görev yapıyordum. Bu emri alınca Manisa istikametinde süvari mangamla ok gibi fırladım, fakat Liva kumandanına kavuşup da tümen emrini vermeye imkan olmadı, çünkü, düşmanın piyade makinalı tüfekle ateşleri bağlar kenarında bizi de ansızın ateş altına aldı. Kendimizi arazi kesintilerine atlarımızdan atmak suretiyle ölümden zor kurtulduk…
Girdiğimiz mevzilerden düşmana ateşle mukabeleye başladım. Manisa'dan yükselen yangın dumanları artık yakınımızda görülüyor, yangın alevlerinin çıkardığı çatırtılar bize kadar geliyordu. Şose sağındaki derin şarampol kesintilerinde gizlenen yedek atlarımızla bile irtibatımızı kesen düşman ateş baskısına karşı bir hayli süren bu çarpışmadan sonra, karşımızdaki düşmanın Manisa'ya doğru çekilmeye başladığını gördük. Sonradan anladım ki, karşımızdaki düşmanın kaçmasının sebebi; bağlar içinde tümen birliklerimizle muharebe eden düşmanın sağ kanadını süvarilerimizin kuşatmasından imiş. Karşıdan çekilen düşmanın terisine kapılarak takibine başladık. Bu ateşli kovalama ile Manisa'ya girmiştik. Şehrin içinde fazla silah sesleri sokak aralarına taşıyordu. Binaları siper alarak ateşe devam ediyorduk… Karşımızdaki düşman, cadde boyunca iç mahallere doğru kaçıyordu. Bu şaşkınlık ve kaçış durumlarında bile, rastladıkları yurttaşlarımızın kadın, ihtiyar, çocuk ayırmadan öldürüyorlardı…
Sokak muharebesinin heyecanımızı en yüksek dereceye çıkardığı bu anda, büyük binanın köşesini dönünce, şehrin önümüzdeki kısmında başlamış olan yangınların, korkunç gürültülü, çatırtılarla alevlerini sokaklara yayarak geçilmez halde yangın gürültülerine karışan kadın feryatları, beni de şaşkına çevirmişti. Şehrin merkezine doğru takip eden Bağlar Bölgesi'ndeki birliklerimizden bir manga erimizin ayakta ateş ederek ve binaları siper alarak ilerlediklerini gördüm. Önümüzde düşman kalmamıştı. Yerlerde yatan, zavallı öldürülmüş halkımızın cesetleri, yaralı erkek ve çocukların iniltili ve feryatları arasında muhtelif istikametlerden şehre girmeye başlayan birliklerimizle birleştik…
Önünde bulunduğum büyük bina hükümet konağı idi. İlk iş olarak cadde ve sokaklarda yaralı kardeşlerimizi bu bina önünde toplayarak yaralarını sardırmak oldu… Burada hazin fakat, mutlu bir hadiseyi anlatmayı; o günü yaşamış ve facialara karışmış ve halen hayatta bulunan kıymetli yurttaşlarımın şahıslarına hürmeten borç bilirim. Güzel Manisamız'ın kurtuluşundan seneler sonra, o korkunç ölüm gününde, babası ile beraber ağır şekilde Yunanlılar'ın yaraladığı Sadık ismindeki Türk yavrusu, yetişkin bir delikanlı olarak 1940 yılı 8 Eylül kurtuluşunda, gözyaşları ile ağır yaralı babasının ve kendisinin yaralarını sarmak, hayatlarını kurtarmak suretiyle yaptığım yardımın şükran borcunu ödemek istiyordu. O kara günün ölüm penceresinde yaralı kahraman çocuğu, bugün Manisa'nın ergin çiçeği ÇİÇEKÇİ SADIK'tır.
Kaçamayarak şehirde saklanan ve askerlerimizi gören zavallı halkımız, feryatlar, ağlamalar, sevinç gözyaşları içerisinde etrafımızda toplandılar. Kurtarıcıları olan kahraman asker kardeşleri ve evlatları ile sarmaş dolaş oldular, her tarafa bir anda Türk Bayrakları asıldı. Hükümet Konağı'na şanlı sancağımız çekildi. Yıllardır şerefli sancağına hasret kalan bu tarihi Atalar Yurdu Manisamız'da nihayet esaretten kurtarılmıştı.