En Çok Sevilen Baba * Işıl Soğukpınar

Ben Hayatta En Çok Babamı Sevdim

Ben hayatta en çok babamı sevdim
Karaçalılar gibi yerden bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü ha düşecek
Nasıl koşarsa ardından bir devin

O çapkın babamı ben öyle sevdim
Bilmezdi ki oturduğumuz semti Ben
Geldi mi de gidici – hep, hep acele işi
Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi
Atlastan bakardım nereye gitti
Öyle öyle ezber ettim gurbeti

Sevinçten uçardım hasta oldum mu,
Kırkı geçerse ateş, çağırırlar İstanbul'a
Bi helallaşmak ister elbet , diğ'mi oğluyla!
Tifoyken başardım bu aşk oy'nunu,
Ohh dedim, göğsüne gömdüm burnumu,

En son teftişine çıkana değin
Koştururken ardından o uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim, canevim
Hayatta ben en çok babamı sevdim. (Can Yücel)
Can Yücel?in babası Hasan Ali Yücel için yazdığı hepimizin yüreğinin telini sızlatan şiiri.
Çağın en gözlü müfettişi, çocukları tarafından hep özlemle beklenen babası, Milli Eğitim Bakanı, 26 Aralık 1961?de yitirdiğimiz edebiyatımız ve eğitim dünyasının eğitimde çağ açan insanı.
Çağdaşlığın, aydınlanmanın simgesi Köy Enstitüleri?nin kurucu Hasan Ali Yücel, öğretmenlik mesleğini tanımlarken? Eğer burnundan sümüğü akan çocuğun yanına gidip kendi çocuğunuzmuş gibi kendi mendilinizle burnunu silip ona şefkat göstermeyecekseniz bu işten vazgeçin.” diyen kişi.
Şöyle bir söylence kulaktan kulağa yayılmıştır zaman içinde. Yıllar önce bir Milli Eğitim Bakanı?nın makam odasının kapısı çalınır. İçeriden tok bir ses ''giriiin'' diye seslenir. Oldukça mütevazı döşenmiş odaya iki tane lise talebesi girer. Tombul yanaklı olan, milli eğitim bakanının yanına yanaşarak : ''Babacığım merhaba, elini öpmeye geldik Gazi'yle beraber'' diyerek arkadaşını gösterir. İki samimi arkadaş liseden mezun olmuşlardır. Bakanın elini öptükten sonra masanın karsısındaki koltuklara otururlar. Tombul yanaklı çocuk söz alır:
''Babacığım biliyorsun okulumuzu her ikimiz de basarı ile bitirdik ve bir yıldır para biriktiriyorduk. Eğer senin de iznin olursa bakanlığın bursundan yararlanıp Amerika?ya okumaya gitmek istiyoruz''
Bakan küçük bir sessizlikten sonra oğlunu dışarı gönderir. Oğlu dışarı çıktıktan sonra uzun boylu çocuğa söyle der:
''Bak evladım, ben sizler gibi başarılı öğrencilerin yurtdışında öğrenim görmesini her zaman desteklerim; fakat bir bakan olarak oğlumu Amerika?ya gönderirsem, bunu başkaları farklı değerlendireceklerdir. Bu yüzden sadece sana burs vereceğim. Gerekli işlemlerin yapılması için talimatı veririm az sonra. Hayırlı olsun'' deyip dışarı çıkmasını söyler talebenin.
Heyecan içinde kapının önünde bekleyen bakanın oğluna sarılır çocuk. ''Can, sana bir iyi, bir kötü haberim var. Baban bana burs verdi ama senin gitmeni onaylamıyor. ''
Tombul yanaklı çocuk elini cebine atıp bir mendil çıkartır. İçi para dolu olan mendili arkadaşına verip:
''Al bunları gazi. Nasıl olsa bana lazım değil bu para artık'' der bir yıldır biriktirdiği Amerika hayalini arkadaşına uzatırken.
Oğluna devlet bursu verilmesine mani olan bu düşünceli adam, Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel' in kendisidir. O tombul oğlan hepimizin babası Can Baba, yani Can Yücel, onun arkadaşı ise dünyanın sayılı beyin cerrahlarından Prof. Dr. Gazi Yaşargil' dir.
Oğlunu, yanlış anlaşılır endişesiyle burs hakkından yararlandırmayan güzel gözlü Milli Eğitim Bakanı, Köy Enstitüleri ile bu topluma ışık vermiş, yaptığı eğitim devrimi ile bütün dünyaya emsal olacak bir ilim irfan kavgası başlatmıştır, topraklarına aydınlık getirmek için çabalamıştır.
O, değişimler, çalkantılar, yıkımlar ve umutlarla dolu olan hayatında hep bu ülke ve insanı için iyi ve doğru olanı yapmaya çalıştı. . Ancak yaşanan olumsuzluklara yüreği dayanamaz ve 1961?de bu dünyadan göçer
Can Yücel, Hasan Âli Yücel?in ölümünden sonra ?İmece? dergisinde yazdığı bir yazıda: Ölüm, elbette bir kayıptır. Ama kazancı da vardır. Hasan Âli?nin ölümünün kazancı ise, gitgide kalpsizleşen bu toplumda, hâlâ, kalbi olup da, o kalbin sektesinden ölen insanların bulunduğunu göstermesidir? der.