Burgata * Zehra Serra Hacer Baş

Sürüp gidiyor üç boyutlu tarazlanmış bağdaşık ayrılık
alnının ortasında karsaz deprem sayacı
ki yaşıyorken hissedeceksin gönüllü ölümü
nesnenin özüne sokulmuş
dizi dizi öğüdün basıncından kurtulmuş
suç defterini kapamış insanın sevinci gibi
bir kaçınılmazlığı var bu izlenimlerin
-çoktan dilinize dolandığım türkünün öte yamacında kalmışım-
dilimiz soyulmuş üstü açık acı
üzerinde düşündüğüm gergef bir gaf
kaç kez içimizin dışında saydamlaşız biz
ki öyle sersemlemişim
anlamaz bir duruluktan yalvartan dünya
dert ettim nicedir sözlerinin kapsamını
içim içimi yerken kaygısındaydım telaşımın
hangi ev senin gözlerinin yanmasına eş
ve en çabuk nasıl gidebilirim kendime sığınak özlemi
vuruyorum en az düşle kavramlaşmış kapıya
oyuntusunda varlığını sürdüren özerkle
başkent oluvermiş yaslanmış biryalnızlıktan
vuruyorum kapı
çatıya eğik dışarıya açılan gömüt paranoya
dört köşe tarh
döngüm
ardımdaki örüntü
göremiyorum duvarı
o içinden geçilemeyen imkansız sızı
boşluğun gerisi
mesafenin uzağı
yinelemem doğumla öldüren sevdayı
uzayın göbeğinde taşlaşmış cenin
doluyuz doğamamışlıkla
yüz adımdan bir önce
çekim merkezinde balıklar
neden gökyüzüne dikey çekilir şiir
ışıklar hızlı döner mi yalazdan
bunca patırtı arasında
trampet çalıyorum
daha eksiksiz birliğe doğru
ibre ikinci sınıf
hücrem kaçışa
desem ki
ya dünyayı sınırla
ya da bırak olduğu yerde kalsın
hayat seçilebilmeli
tuvale sürülecek renkleri seçme hakkı
üç sokak ötede cümle kapısı
yürüdüm
günümü aldı adımları
eskittim asfaltı nereye gitmişti herkes
ve ben
denize mi kaçsam
iki martı arası gökle