uyandım
ki; ağaçlarda soyunan bir eylül var
kapısı aralık kasım yolda
yalnızlığına sığınmışken rüzgâr, kırık
bir pencere olduğumu anladım
yüreği avucunda olan kadınların bakışında
henüz anlaşılmayan güzdü odalar
pas içinde
saçak altları sokaklar elele tutuşan
yoksul ve kavruk yüzlü çocuklardı
parmağımın birini onlara bıraktım
salonlara sığmadı arsız ölüm
boşluğun ortasına düşerken
yüreğin avazı
oturup düşündüm kaç kış, kaç bahar
gelip geçmişti sırtımızdan
kim bilir kaç…
bir satrançtı hayat, şah vurulunca ayıldım
yıllar bana suskun kaldı hep
gözlerinin kıyısında hüzün biriktiren kuşlar
kanatlarımdı uçamadım. tel örgülerin arkasında
inip kalkarken ayakları olmayan taş
basamaklar öfke kustu. bu yüzden hiç kimse
ulaşamadı aşkın dudaklarına, yalnız kaldım
dudaksız aşkta uzaklarda bir ut
nohut büyüklüğünde parmaklarıyla
o telden bu tele sıçrayıp
dövünüyordu bir hicranı dövercesine
yeri geldi ağladım
balkonlara devrilen o derin \”sükut\”
bir kış eviydisanki ayakları kırık
sandalye, yayları çıkık divan…
ikisinin de avuçlarında akıyordu birer ırmak
akıyordu ıssızlığın koynuna
uysal bir kedi gibi kopmuştu dalından
ağacına küsen yaprak; savrulup gitti
rüzgârına somurtarak…
ALINTI: ağacına küsen yaprak
/ İLE Şiir Dizisi 07 – İzmir