Su * Mehmet Sadık Kırımlı

güneşe bakan bir yudum su
olduğum doğru, ateşe düştüğüm de…

zamanı sızdıran testiyle zikzak
çizen ırmak benim yakın komşum
çat kapı terliyoruz. uzaklardan
çırılçıplak yanınıza geliyorum diyor
tanıdık bir dünya

elini tuttuğum hayat koparınca ipliğini
şaşırıyor vaktin pusulasını saat
neresinden baksak çocuk tedirginliği var
göğün yüzünde isyana
kalkışacak diye bekliyoruz bulutları hâlâ

uykusu kaçmış serçe perişan; yerlere
sinmiş ucuz parfüm kokusu yalamakta

önce saçak altları, sonra genişçe bir divan
düşleyen ve uzatarak
ayak parmaklarını boşluğa bakan
koskocaman ay yok ortalıkta
masada ölümün ağzını ıslatan su var
insanlar her şeyi beklemek için yaratılmış sanki

tuz ve ter kokusu yayan nefes gibi
geçiyoruz insanların ağız boşluğundan. gün
ufak – tefek çocuk yüzüyle çaresiz
bizimle her gün
bilmediğimiz mevsimlere…
ve hattâ hiç
görmediğimiz kentlere doğru
pupa yelken gidiyoruz…pupa yelken…

ahh… su… ne çok özledim seni bilsen
geçtiğimiz yaz ortasından beri