2014 Yılına Girerken… * Kemal Kocabaş

Türkiye, çok canlı tartışmalarla yeni yıla girdi. Yeni yıl, her daim heyecan vericidir, yeni umutlar, yeni başlangıçlar demektir, eskiyi aşmaktır ve o anlamda ilericidir. Benim için yılbaşı bir anlamda özeleştiri günüdür. Ne yaptım? Neleri başardım, neleri başaramadım sorgulamasını yaptığım bir hesaplaşma günüdür adeta.

Yılbaşı günü akşam üzere sevgili annemle Urla'da deniz kenarında yüzen ördeklere ekmek atarken ve kahve içerken geçen bir yılı ve 58 yıllık yeni yıl öykümüzü düşündüm. Çocukluğumun yeni yıl kutlamalarında köyüm Kavaklıdere çoğu kez karlı ve soğuk olurdu. Gaz lambası ışığında patlatılan mısırlar, sobada pişirilen kestaneler, cevizli, kuru incirli, üzümlü, tombalalı kutlamalar ve büyük aile buluşmaları yaşanırdı.

Sonra parasız yatılı okullarda büyük kalabalıklarla kutlanılan kolektif coşkulu kutlamalar yaşamımıza girdi. Üniversite yıllarımızda da küçük bir yurt odasında öğrenci harçlıklarımızdan oluşturulan dar bütçe olanaklarıyla arkadaşlarımızla yeni yıl kutlamalarında yer aldık. Üniversite yıllarında içinde alkol bulunan akışkanlarla tanıştığımız ve geniş sevdalara-aşklara açıldığımız radikal romantik dönemler olarak yaşamımızda hep sevgiyle yer aldı. Ve sonra birim ailelerimizde çocuklarımızla yılbaşı masalarında, TV karşısında devam eden beraberlikler son elli yılın özetiydi. Son elli yılda tüm yılbaşı günleri beklentimiz her daim daha demokrat, aydınlık bir Türkiye vurgusu oldu. Sağlıklı, mutlu, barışın egemen olduğu bir Türkiye özlemi öne çıktı. Bu özlem ve beklenti hiç değişmedi… 2014'e girerken de yazılı ve sosyal medyada yer alan beklentiler-dilekler değişmemişti. Ülkeyi yönetenler toplumun bu beklentisini hayata geçiremiyorlardı.

2013'ün son günlerinde medyaya yansıyan Başbakanın cemaat için söylediği “Ne istediniz de yapmadık” daha sonra devlet içinde “paralel devlet, çete var” açıklamaları, başdanışman Akdoğan'ın “Milli orduya kumpas kurdular” ifadeleri, Mehmet Ali Şahin'in basına taşıdığı “Bir Yargıtay üyesi bir davanın kararı için Gülen Hocaya başvurdu” açıklamaları, bir Yargıtay üyesinin dinsel referansları öne çıkaran açıklamaları, üç bakanın çocuğunun gözaltına alınması, rüşvet, yolsuzluk iddiaları, ayakkabı kutularında ortaya çıkarılan paralar, para sayma makineleri ve iktidar partisindeki istifalarla yeni yıla girdik. Yeni yılın ilk günü TBMM Anayasa Komisyonu Başkanı Burhan Kuzu'nun istihbarat örgütünün paralel devlet yapısına ilişkin iktidara iki bin kişilik bir liste verdiği açıklaması tartışmaları bir başka boyuta taşıdı… Bu tablo, demokratik hukuk devletine yakışmıyordu…

Bu tablo siyasal iktidarın iflasının göstergesiydi… Bizim kuşak, yolsuzluk olaylarıyla ilk kez 1975'li yılların başında AP iktidarı döneminde Yahya Demirel'in sahte mobilya ihracatı ile tanıştı. Özal döneminde yolsuzlukları yüzünden bir bakanın yüce divana verilmesi olayına ve Özal'ın “Benim memurum işini bilir” sözüne tanık olduk. İSKİ yolsuzluğu ve Çiller, Yılmaz döneminde pek çok yolsuzluk olayı basında yaygın bir şekilde yer aldı ve yargıya taşındı…

Yaşadığımız süreçlerde siyaset kurumunun yolsuzluk olayları ile iktidar arasındaki sınırı çok iyi koruyamadığına tanıklık ettik. Yolsuzluk olayının şüphesiz pek çok nedeni var. Eğitim süreçlerimizdeki nitelik kaybı ve etik değerlerin eğitim süreçlerinde yeterince yer almaması tabii ki önemli faktörler. Ayrıca kapitalizmin, serbest piyasa ekonomisinin ve küreselleşmenin yarattığı daha çok kazanmak hırsının tüm değerleri yok ediyor olması da bir başka gerçeklik. Somut bir örnek Halk Bankası olayıdır… Sayın Başbakanın son bir yıldır İmam Hatip Liselerine yönelik onları yücelten(!), öne çıkaran açıklamaları İmam Hatip çıkışlı Halk Bankası genel müdürünün evinde ortaya çıkan para dolu ayakkabı kutularıyla iflas etmiştir… Sayın Başbakan dilerim ülkenin tüm okulları konusunda daha nesnel bakış çizgisine evrilir…

AKP iktidarının son 12 yılda Cumhuriyetin kuruluş felsefesini örseleme adına Cemaat ile işbirliği yaptığı, cemaatin önünü açtığı, yargıda, üniversitede ve emniyette Cemaat örgütlenmesine izin verdiği artık bir gerçekliktir. Şimdi bu ortaklık çatırdamıştır ve yapılan hukuksuzluklar ortalarda yayımlanmaktadır. Bu yapıların oluşmasında ana sorumlu hiç şüphesiz ki siyasal iktidardır. Siyasal iktidar bu ortaklık gerekçelerini ve yapılanları toplumla paylaşarak arınma süreçlerini başlatmalıdır. 2014 Türkiye'si, laik, demokratik, hukuk devletinde asla yer almaması gereken bu yönetim anlayışını aşmalıdır, izin vermemelidir. 2014 yılı artık ülkenin arınma yılı, hukuk devleti olma yolunda önemli adımların atıldığı bir yıl olmalı. Yargı reformu yapılarak yargı bağımsızlığı sağlanmalı ve yargının her tür erkten bağımsızlığı mutlaklaştırılmalıdır.

Yolsuzluklar toplum vicdanını yaralayan, toplumdaki adalet duygusunu yok eden savrulmalardır. O nedenle kim yaparsa yapsın, yolsuzlukların üzeri örtülmemelidir. Akhisar'da emekli bir hanımın Başbakanın mitinginde evinin balkonundan boş ayakkabı kutusunu göstermesi nedeniyle yaşadığı hoyrat muamele ibret vericidir. Akhisarlı hanımın en doğal demokratik tepkisinin, böyle gayri insani davranışlarla bastırılması iktidarın iktidar olma zaafını göstermektedir.

Siyasal iktidar, ülkeyi yönetme biçimiyle, üslubuyla ve kurumları ele geçirme politikalarıyla ülkeyi bölmüştür, kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirmiştir. Ülkeyi tüm alanlarda dinsel referansların egemen olduğu bir dönüşüme taşımıştır. Eğitim sistemi, özellikle 4+4+4 yasasıyla dinselleştirilme yoluna sokulmuştur. Bu politikalar nedeniyle eğitim sisteminin tümüyle niteliğini kaybettiği PISA-2012 sonuçlarıyla ve pek çok veriyle ortaya çıkmıştır. İktidarın eğitim ve kültür politikaları akıl ve bilime, toplumların evrensel diyalektik değişimiyle örtüşmemektedir. Şimdi görülen savrulmalar ve toslamaların temel nedeni de budur. Halkbank Genel Müdürü evinde bulunan paraları “İmam Hatip Lisesi için yardım paraları” diyerek yolsuzluğa ideolojik kılıf verebilmektedir. Buna benzer pek çok davranış çoğu kamu kurumunda görülebilmektedir. 2014 yılında ülke tüm bu savrulmaları demokratik yollarla aşmanın yollarını mutlaka bulmalıdır.

2014 beklentimiz açık ve nettir… Laik, demokratik Cumhuriyet, laik, demokratik, bilimsel eğitim, yargı bağımsızlığı, hukuk devleti, siyasal partilerde her tür vesayeti yok eden, demokratik katılımı öne çıkaran yeni bir yasa, özerk-demokratik üniversitedir… Yani Gezi Parkı ruhudur… Değişim, dönüşüm ve yenileşme… Bu ülkenin aydınlık, demokratik güçleri bunu başarmalıdır…