20 Eylül 2014 Cumartesi günü Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) ve Konak Belediyesi, Dr. Selahattin Akçiçek Kültür Merkezinde “2014-Türkiye; Eğitim ve Kültür Dünyamızda Ne oluyor? Ne Yapmalıyız?” başlıklı önemli bir sempozyumu gerçekleştirdi. Tüm okulların 2014-2015 öğretim yılına başladığı hafta yapılan ve beş oturumda 21 bildirinin sunulduğu sempozyumda eğitim ve kültür dünyasındaki geri gidiş tüm boyutlarıyla irdelenerek öneriler tartışıldı. Sempozyumda sunulan bildirilerin aynı gün “Aydınlık bir Türkiye için Eğitim Reformu” adı ile YKKED tarafından yayımlanmış olması da bir sempozyum kazanımıydı.
Sempozyumda özellikle “her basamakta eğitimin dinselleştirilmesi, piyasalaştırılması, niteliğini kaybetmesi, yaratılan eşitsizlikler ve siyasal iktidarın ürettiği kadrolaşma” tartışmaları öne çıktı. Günümüzde eğitimin klasik tanımı olan “İstendik davranışlar geliştirme süreci” ifadesinin günümüzde anlamını yitirdiği, artık eğitimin “Doğuştan getirilen yeteneklerin ortaya çıkarıldığı, toplumsallaşma, insanlaşma, özgürleşme süreci” şeklinde tanımlandığı ifade edilerek çocuklarımıza dayatılan 4+4+4 ucube sisteminin mutlaka revize edilmesi gerektiği vurgulandı. Din eğitiminin çocuklarda, pedagojik olarak gelişim süreçlerine uygun gelen “soyut işleme geçiş dönemi” olan 12 yaşlarında verilmesi gerektiği belirtildi. Siyasal iktidarın, ülkenin her köşesindeki bölgelerde, mahallelerde simgeleşmiş okul mekanlarını İmam Hatip Ortaokulu-Lisesine dönüştürme çabaları dile getirilerek bunun bir dayatma, devlet erkini kullanarak aidiyetleri yok etme çabası ve topluma şekil vermek olduğu belirtilerek demokratik bir toplumda %50 çoğunlukla bunun yapılamayacağı ifade edildi. Sempozyumda tüm velilerin, öğrencilerin okullarını, kamusal eğitime sahip çıkmalarının gerekliliği belirtilerek ülkenin tüm bu yıkımdan çıkış için ancak seçimlerde ilerici siyasetin topluma “Eğitim Reformu” önerisi götürmesi dile getirildi. Sempozyumda üniversitelerin içine kapanıklığı, siyasal erke teslim olmuş haliyle özgünlüğünü ve özerkliğini tümüyle kaybettiği ifade edilerek, eğitim sendikalarının ve örgütlerinin tüm bu süreçlerde birlikte davranmalarının altı çizildi. Eğitime daha çok kaynak aktarılması, laik-demokratik, bilimsel eğitiminin vazgeçilmezliği, eğitimin bir insanlık hakkı olduğu gerçeği, kırsal bölgelerdeki eğitim sorunları, eğitimde kitaplara yansıyan cinsiyet ayrımcılığı ayrıca konuşulan konulardı. Sempozyum, okul öncesi 4-6 yaş eğitiminin özellikle zorunlu, parasız ve tam gün olması gerektiğini önemle belirtti. Tüm bu sorunların çözümünde ve öğretmen yetiştirme deneyiminde ülkenin özgün Köy Enstitüleri kazanımının “eğitim saklı kenti” olarak durduğu ifade edilerek genel liselerin ve özellikle Anadolu Öğretmen Liselerinin kapatılması da katılımcılar tarafından kınandı.
Sempozyumdan iki gün sonra, gerici-katil IŞİD militanlarının Türkiyeli rehineleri serbest bırakması sürecinde, Bakanlar Kurulu aldığı şok bir kararla ilkokul, ortaokul ve liselerdeki türbanı serbest bırakan bir yönetmelik değişikliği yaparak kendi tabanına selam çaktı. 25 Eylül 2014 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Emre Kongar bu kararı “Bu kez de 9 yaşındaki kız çocuklarının başlarını örtme kararı, tam da Musul Konsolosluğumuzun 49 mensubunun IŞİD teröristlerine rehin bırakılmasının hesabı sorulduğunda açıklandı… Evet, gündemi saptırma var… Evet, din eğitiminin ve tesettürün yaygınlaştırılması hamlesi var… Evet, cinsiyet ayrımcılığının, çok küçük yaşlardaki çocukların istismarı ile başlaması var… Evet, tüm gençlerimizin istikbalinin ve ülkemizin geleceğinin eğitim yoluyla karartılması var… Ama çok daha önemlisi, Türkiye'nin çağdaş bir toplumdan, bir ortaçağ toplumuna dönüştürülmesi sürecinde yaşanan yeni bir aşama da var!” diyerek tepkisini ortaya koyarken, Can Dündar da 23 Eylül 2014 tarihli Cumhuriyetteki yazısında “Bunca Suç, O Başörtüsüne Sığmaz! başlıklı yazısında “Hep aynı oyun: Ne zaman köşeye sıkışsalar, ne zaman içerde veya dışarda sorular yığılsa; “Konsolosluktakileri niye zamanında çekmedin?” “Rehinelere karşılık ne verdin?” “Yolsuzluk soruşturmalarını neden örtbas ettin?” “Asansör kazası, Soma faciası ne oldu?” “İşsizlik neden arttı, büyüme neden durdu?” …soruları peşpeşe sıralansa… Hemen başörtüsünü getirip örtüyorlar suçlarının üstüne… Yine öyle yaptılar. “Kadınlar yüksek sesli gülmesin” diyen bakan, “Ortaöğretimdeki kızlar türbanla derse girebilsin” kararını açıkladı. Aman gülmesinler, örtünsünler, hatta örttürsünler; “Biraz da öbürleri, çocuklarını yurtdışında okutmak zorunda kalsın”. O arada Reza'ya dokunulmasın, karısı daire alınacak parayı bir alışverişte harcasın; rüşvet kutuları, saatleri, sıfırlamalar, “Hakara makara”lar tartışılmasın. Yemezler. O örtü, bunca suçu örtmeye yetmez.” ifadeleriyle dinin ülke yönetiminde ne denli araçsallaştırıldığına özellikle dikkat çekiyordu. Bu yönetmelik değişikliği ile 4+4+4 ucube eğitim sistemine türban takılarak eğitimin tümüyle dinselleştirilmesi yönünde önemli bir hamle yapılıyordu. Siyasal iktidar %50 oyunu konsolide etmek adına her tür bilim dışı, pedagoji dışı yöntemleri hayata geçiriyordu.
24 Eylül 2014 günü bu kez öğretmenler meydanlardaydılar. Eğitimde yaşanan tüm olumsuzluklara karşı iş bırakarak siyasal iktidarı protesto ettiler ve topluma bir mesaj verdiler. Öğretmenler meydanlarda: “Eğitimde dinselleştirmeye, eğitimde piyasalaşmaya sadakata-yandaşlığa dayalı kadrolaşmaya hayır dediler. Genel Liselerin, Anadolu Öğretmen Liselerinin kapatılarak çocuklarımızın İmam Hatip Liselerine mahkum edilmesine hayır dediler. Onlar parasız-laik-demokratik-bilimsel eğitim için, onlar özgürlükçü ve eşitlikçi bir eğitim için, onlar hayatımızı ve çocuklarımızın geleceğini karartan gericiliğe karşı bir duyarlılık üretmek için meydanlardaydılar”
Türkiye dayatmalar ülkesi… Demokrasi böyle işliyor. Ama Türkiye bir gün mutlaka bu yaratılan karanlığı ülkenin demokratik dinamik güçlerinin sağduyusu ile aşacaktır.