Sonbahar ve Okul * Kemal Kocabaş

Prof. Dr. Kemal KOCABAŞ

8 Eylül'de 'uyum programı' gereği, okul öncesi eğitim ve ilkokul ve ortaokul birinci sınıf öğrencilerinin ardından 15 Eylül'de de ilkokullar ve ortaokulların diğer sınıflarıyla, liseler ve pek çok üniversite 2014-2015 eğitim-öğretim yılına merhaba diyor. Yaklaşık 20 milyon öğrencimize ve 900 bin öğretmenimize yeni öğretim yılında içtenlikle ve sevgiyle başarılar diliyorum. Eylül ayı “Merhaba Sonbahar”, “Merhaba Okul” ve “Günaydın” demenin, özel bir heyecanın adıdır. Bir dönemler öğrenci olarak duyduğum bu heyecanı şimdi de öğretim üyesi olarak sevgiyle yaşarım. 15 Eylül 2014 Pazartesi günü üniversitemiz Hemşirelik Fakültesi'nde, arkadaşım Doç. Dr. Güzel Yücel ile birlikte yeni gelen öğrencilere yönelik “Üniversiteli Olmak” başlıklı bir konferans vererek okulu, eğitimi, üniversiteyi, büyük insanlaşma yolculuğunu ve okula başlamağa dair heyecanlarımızı ve coşkularımızı konuşacağız, paylaşacağız, bizler de okula merhaba diyeceğiz.

Okul her daim yeni bir başlangıçtır. İnsan hayatında bir devrimdir. Benim ilk devrimim, 16 Eylül 1962 tarihinde, Kavaklıdere İlkokulu'nda sıfır numara tıraş, siyah önlük, beyaz yakalık, boyna geçirilmiş kocaman bir silgi, yeni ayakkabı ve sabaha kadar heyecandan uyunmayan bir gece ile başladı. İkinci devrimim 16 Eylül 1967'de kocaman bir valiz, aileden ayrılmanın hüznü ve mahzunluğu ile parasız-yatılı o muhteşem Ortaklar İlköğretmen Okulu kapısından içeri girdiğim gün ve üçüncü devrimim de 1 Ekim 1972 yılında Ege Üniversitesi Fen Fakültesi amfilerinde ilk dersi dinlerken başladı. Çocukluk, ilk gençlik ve gençlik dönemlerimdeki yeni başlangıçlar o kadar önemli ve değerli ki, ancak ilerleyen yaşlarda çözümleyebiliyorsunuz. Tüm bu yeni başlangıçlar hep hayattan yana, aydınlanmadan, değişimden yana oldu, tıpkı Edip Cansever'in “Bütün iyi kitapların sonunda / Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda / Meltemi senden esen / Soluğu sende olan / Yeni bir başlangıç vardır / Parmağını sürsen elmaya, rengini anlarsın / Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın / Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır / Her başlangıçta yeni bir anlam vardır / Nedensiz bir çocuk ağlaması bile / Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır” dizelerinde olduğu gibi…

Sonbahar adeta okula başlama güzelliğine, tüm konukseverliği ve cömertliği ile ev sahipliği yapar. Renkleriyle, çiçekleriyle, yasemin ve melisaların yaydığı egzotik kokularla ve de dinginliğiyle… Edip Cansever sonbaharı, “Ey bana sevme/me gücü veren güzellik Sonbahar / Sen mi kaldın bir / Yok bir şey yapacak,” derken Attila İlhan “Eylül'den itibaren geceler hazindir, uzundur” diyerek sonbaharı dizelere taşır. Hasan Hüseyin Korkmazgil de, “Rüzgâr gibi Ağustos geçti ellerimizden, / Meyveler bizi bal renkli günahlara çağırıyorlar/ Bir yanda yaşanmamış günlerin hırsı, / Bir yanda boşa geçen gecelerin acısı, / Göçmüş kıtalar üstünde kuşlar gibiydik, / Her gören didik didik bizi denetliyordu. / Biz kendi derdimize düşmüştük…” diyerek sonbaharı dizeleriyle selamlar adeta… İlk gençlik dönemlerimizin önemli sesi Alpay “Eylül'de Gel” şarkısındaki “Tatil geldiği zaman / Ağlarım ben inan / Gidiyorsun işte / Arkana bakmadan / Nasıl geçer bu yaz / Ne olur bana yaz / Sen sen sen / Sen bir ömre bedel / Yok yok yok / Gitme gitme gel / Eylülde gel / Okul yolu sensiz / Ölüm kadar sessiz / Geçtim O yoldan dün / İçim doldu hüzün / Yapraklar solarken / Adını anarken / Bekletme ne olur / Gelmek zamanı gel / Yok yok yok / Gitme gitme gel/ Eylülde gel / Eylülde gel Eylülde okul yoluna / Konuşmadan yürüyelim gireyim koluna / Görenler, dönmüş hem de mutlu diyecekler / Ağaçlar sevinçten başımıza konfeti gibi / Yaprak dökecekler ” dizeleriyle okulu, Eylülü ve o güzel buluşmaları ne güzel aktarmıştı bizlere… Müzik de, okul ve Eylül imecesine katılmıştı.

Hayatımıza sonbaharla birlikte giren okul güzelliktir, okul değişimdir, okul aydınlanmadır, okul öğretmendir, arkadaşlardır, sınıftır, küçük yaramazlıklardır ve hep beraber büyümenin adıdır okul. Okul, şiirle, müzikle, resimle, sanatla, insanlığın evrensel kazanımlarıyla buluşmaktır. Okul, yıllar içinde fark ettiğimiz olağanüstü bir dönüşümün, farkındalığın adıdır ve bu anlamda ilericidir, insandan yanadır. Okul, çocukların doğuştan getirdiği gizil yaratıcılığı gün ışığına çıkaran, o gizil yaratıcılığı insanın ve evrensel dünyanın zenginliğine sunan, öğrencilere merak etme, soru sorma yetisi kazandıran, ulusaldan evrensele dönüştüren bir aydınlanma kurumudur. Sonuçta okul kocaman bir insanlaşma sürecidir, evrensel vicdana kavuşmanın adıdır.

Yıl 2014; okullarımız bu anlamda bir “eğitim cenneti” mi? Yukarıda saydığımız nitelikleri taşıyor mu? Çocuklarımız o büyük değişimi yaşayıp bireysel devrimlerini yaratabiliyorlar mı? Okullarımız arasında eşitsizlik var mı? Tüm sosyal sınıflar çocuklarına eşit ve nitelikli bir eğitim aldırabiliyorlar mı? Eğitime bir insanlık hakkı olarak bakılıyor mu? Kızlarımız ve yoksul halk çocukları eğitim hakkından yeterince yararlanabiliyor mu? Eğitim sistemimiz çocuklarda doğa, çevre, insan ve vicdan farkındalığı üretebiliyor mu? Eğitime insanlaşma ekseninden mi, yoksa piyasa ekseninden mi bakılıyor? Eğitim sistemimize evrensel laik, demokratik, bilimsel bir pencereden bakılabiliyor mu? Eğitim sistemimizde nitelik kaybı var mı? Sorularının yanıtları okullar açılırken her bir çevrede mutlaka tartışılmalı ve yanıtları aranmalıdır. Eğitim, artık siyaset kurumunun, tüm eğitim paydaşlarının tartıştığı çok önemli bir ülke sorunu haline mutlaka taşınmalıdır.

Eğitim, bir ülkenin ve çocuklarımızın geleceğidir. Okulların açıldığı bu dönemde toplum mühendisliği yapılarak tek tip bir eğitimin topluma dayatılmaması en önemli dileğimiz ve talebimizdir. Okullarımızın çocuklarımıza, insanlaşma yolculuğunda aydınlık bir pencere açması özlemiyle, öğrencilerimizi ve öğretmenlerimizi selamlıyorum…