375 Gün Sonra Gelen Özgürlük * Kemal Kocabaş

?Okulda defterime/ Sırama ağaçlara/ Yazarım adını/ Okunmuş yapraklara/ Bembeyaz sayfalara/ Yazarım adını/ Yaldızlı imgelere/ Toplara tüfeklere/ Kralların tacına/ En güzel gecelere/ Günün ak ekmeğine/ Yazarım adını/ Tarlalara ve ufka/ Kuşların kanadına/ Gölgede değirmene yazarım/ Uyanmış patikaya/ Serilip giden yola/ Hınca hınç meydanlara adını/ Ey özgürlük!/ Kapımın eşiğine/ Kapıma kacağıma/ İçimdeki aleve/ Camların oyununa/ Uyanık dudaklara/ Yazarım adını/ Yıkılmış evlerime/ Sönmüş fenerlerime/ Derdimin duvarına/ Arzu duymaz yokluğa/ Çırçıplak yalnızlığa/ Yazarım adını/ Geri gelen sağlığa/ Geçen her tehlikeye/ Yazarım ben adını, yazarım/ Bir sözün coşkusuyla/ Dönüyorum hayata/ Senin için doğmuşum haykırmaya/ Ey özgürlük!?
Zaman zaman çok mutlu olduğumuzda bazı müzik parçaları dilimize dolanır. Günlerce sizle dolaşır? Dün akşam gece dersim vardı. Saat 19.00?da ders bitti. Bilgisayarımda gazetelere bakarken İstanbul 16. Ağır Ceza Mahkemesinde görülen bir davada 375 gündür tutuklu olarak yargılanan Ahmet Şık, Nedim Şener, Sait Çakır ve Coşkun Musluk'un tahliye haberleri karşıma çıktı. Dilime Zülfü Livaneli?nin sözleri yukarıdaki gibi olan muhteşem parçası ?Ey Özgürlük? parçası dolandı. Bugün de bana eşlik etmeye devam ediyor.
Türkiye, son yıllarda demokratik hukuk devleti anlamında ağır ve sıkıntılı süreçler yaşıyor. Mahkeme heyeti, 375 gündür içeride kalan gazetecileri ?İçeride kaldıkları süre ve suçun niteliğinin değişme ihtimalini göz önüne alarak? serbest bırakıyordu. Suçun niteliğinin değişme ihtimali ne demek? Hukukçular aynen şöyle yorumluyorlar ?Biz sizi terör örgütü suçuyla yargıladık? İçeride 375 gündür tuttuk? Pardon siz terör örgütü üyesi değilmişsiniz??. Tahliye kararının yorumu bu. Böyle bir adil yargılama olabilir mi? Böyle bir hukuk devleti olabilir mi? Şimdi dört gazetecinin içeride geçen 375 gününün hesabını kim verecek?… Bu iddianameyi hazırlayan savcı ve bu iddianameyi kabul eden mahkeme heyeti 375 günün açıklamasını nasıl yapacak? İçeri alınanlar için medyanın ve siyaset dünyasının önemli bir bölümü ?Bunlar gazeteci değil terörist, tecavüzcü, darbeci? diyerek peşinen ötelemişler ve suçlu ilan etmişlerdi. Şimdi neler yazacaklar. Merakla izleyeceğiz.
İstanbul?da Pazar akşamı büyük bir alışveriş merkezinin inşaatında çalışan 11 emekçi çadırlarının alev almasıyla yaşamlarını ekmek-iş uğruna kaybetti. Türkiye, insan yaşamına en az değer verilen bir ülke. Ülkeyi yönetenlerin merkezinde insan yok. Piyasa var, egemenler var. Tıpkı bu davada olduğu gibi? Özel yetkili savcı ve hakimlerin rastgele tutukluluk kararları aldığı, insan özgürlüğünün, yaşam hakkının bu kadar değersizleştiği, yerlerde süründüğü bir ülke olabilir mi? Yaşadığımız yıllarda bunu kabul etmemiz mümkün mü? Türkiye?ye bu fotoğraflar yakışıyor mu? Bu soruların doğru yanıtlarını ülkenin aydınlık geleceği ve çocuklarımız için olarak aramak zorundayız.
Bugün basına yansıyan haberlerde gazetecilerin avukatı Fikret İkiz?in 12 Mart 2012 günü mahkemede yaptığı savunma geniş bir şekilde yer aldı. İkiz, Başbakanın 2011 Nisan ayında Avrupa Parlamentosunda, Ahmet Şık?ın, basılmamış kitabının bilgisayar kayıtlarına yönelik olarak yapılan operasyona dair ?Bomba yapmak suç olduğu gibi bombanın malzemelerini kullanmak da suçtur. Öyle kitaplar vardır ki bombadan daha tehlikelidir? sözlerini hatırlatarak Başbakanın bu davayı doğrudan etkilediğini söyleyerek ?Başbakan henüz kimsenin bilmediği bir kitabın içeriğini nereden biliyor?? sorusunu soruyordu. Sayın İkiz?in mahkemede yaptığı bu açıklamalar son yıllarda açılan tüm bu davaların ?siyasal? olduğu gerçeği ile nesnellikten, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerlerden ne kadar uzak olduğunun kanıtıdır.
Akşam iki haber kanalında dört gazetecinin serbest kalmalarını ve değerlendirmelerini naklen izledik. Pek çok gazeteci, aydın ve yazarın içeri alınması gibi Nedim Şener ve Ahmet Şık?ın içeri alınmaları kamu vicdanını rahatsız etmişti. Özellikle Türkan Saylan?ın yaşamının son anlarında evine yapılan baskın insan olma onurumuzu zedelemişti. İçeride 3-4 yıldır mahkeme sonucunu bekleyen yazarlar, gazeteciler, milletvekilleri, aydınlar var. Tüm bu süreç yaşanırken Ahmet Şık, Nedim Şener ve diğer iki gazetecinin tahliye edilmesi ülkede önemli bir iyimserlik üretti. Ahmet Şık cezaevi çıkışı kendisinin 375 gündür özgürlüğünü çalanlardan, düzmece deliller üreten çetelerden yargı yoluyla hesap soracağını ifade ederken yaşanılan haksızlıklara karşı çığlığını, insan olma duyarlılığını öne çıkarıyordu. Bugünün gazete haberlerine bakarken de Nedim Şener?in sevgili kızını okula götürürken tebessüm eden fotoğrafını görmek bir başka insani güzellikti?Günün en güzel fotoğrafıydı?
Çağımızın temel değeri ?çağdaş demokratik hukuk? devletidir. Olmazsa olması da yargının her tür erkten, yani siyasal iktidardan, dinden bağımsız olmasıdır. Türkiye, bu evrensel değerden çok uzaktadır. 4+4+4 eğitim dayatması ile de bu değerlerden daha çok kopacaktır. Dilerim bu ülkede sağcısı, muhafazakarı, solcusu, liberali, sosyalisti ?demokratik hukuk devleti? paydasında ortak bir akıl üretir. Bu üretilmezse dayatmaların, intikam duyguların egemen olduğu bir Ortadoğu ülkesine dönüşme potansiyeli her zaman karşımıza çıkar. Dayatmaların değil; hukukun, demokrasinin, özgürlüğün, barış kültürünün egemen olduğu bir Türkiye dileği ile?
Hiç tanımadığımız, hiç yan yana gelmediğimiz ama duruşlarından, haykırışlarından, çığlıklarından masum olduklarına inandığımız gazeteci arkadaşlarımızı Rıfat Ilgaz?ın ?Bu da bir Özgürlük Şiiri? adlı şiiriyle selamlıyorum: ?1944 yılındasın yanlışın yok,/Kıştı girdiğin, temmuz ortasındasın./ Emirle de olsa açıldı ya/İşte demir kapılar ardına kadar,/ Dışardasın!/Tepende ne zamandır unuttuğun güneş,/Liman bildiğin gibi yerli yerinde/Hazır Karadeniz seferine şu vapur,/Şu mavna Haliç'ten geliyor./Poyrazdır bir uçtan bir uca esen/Çekebilirsin ciğerlerine!/Bu ses fren gıcırtısıdır,/ Durdu Beşiktaş tramvayı durakta./Gidemezsin elinde değil;/ Emrindesin insanı hiçe sayanların./ Bir liseli talebeyle vurulu bileklerin/Kırk mahkûmun sürüklediği zincire./Tek suçunuz hür insanlar gibi konuşmak,/Kitaplar suç ortağınız!/1944 yılındasın yanlışın yok,/Doğrudur dağıldığı esir pazarlarının,/Tek forsa kalmadı kalyonlara çakılı,/Roma sirklerinde atılmıyor köleler/Aç aslanların ağzına,/Çoktan yerle bir ettiler Bastil'i/ Kenar mahalleliler./ Özgürlük şarkısıdır söylenen Volga boylarında./Ne Taif'tesin, ne Magosa zindanında/Yalnız namı kalmıştır kaleme alanın/”Vatan Kasidesi”ni./Seviyoruz her zamandan fazla Fikret'i/Yeni anlaşıldı manâsı “Millet Şarkısı”nın,/Aynı “Sis”tir memleketin üzerindeki./Bugün de vaktinde çıktı gazeteler/Geçti ilk sayfalara Beşiktaş cinayeti;/Ismarlama yazıları üstât kalemlerin/Taksim'deki ziyafetten resimler?/Çeyrek saat uzaktasın çok değil,/O meşhur Babıali'den./Tek satır yok sayfalarda/ Bu zincirleme tutsaklık üstüne./Çekildi dış kapıdan demir sürgüler,/Tuttu süngülüler yolları/ Topyekûn himayesindeyiz zincirlerin.?