Umudun Senfonisini Yaratmak Adına Merhaba 2015… * Kemal Kocabaş

Bugün 1 Ocak 2015, yeni yılın ilk sabahında, kahvaltı sonrası bilgisayarımın başında yeni yılın ilk gazete yazısını yazmayı çabalıyorum. Dışarısı çok soğuk, İzmir'in dağlarında kar var, tıpkı Kavaklıdere'deki çocukluğumun yeni yılları gibi… Yeni yılın ilk müziği olarak Dilek Türkan'ın sıcacık yorumuyla “Mazi Kalbimde Yara” yı dinleyerek 2014'ün kötü geçen günlerini hatırlamaya çabalıyorum…

Yıllardır 31 Aralık gününü hesaplaşma günü olarak bakarım… Dün de öyle yaptım. Bölümdeki arkadaşlarımın ve öğrencilerimin yeni yılını kutladıktan sonra Buca-Kaynaklar'da tek başıma öğle yemeğindeydim. Ben bu yıl ne yaptım, kendime dair, aileme dair, hayata dair, dostlarıma-arkadaşlarıma, sevdiklerime dair, ülkeme dair, insanlığa dair ne yaptım diye kendimi sorguladım. Yazdığım kitaplarla, yetiştirdiğim öğrencilerimle, yayınladığım bilimsel makalelerimle, başkanlığını yaptığım Yeni Kuşak Köy Enstitüleri derneğindeki toplumsal çalışmalarımla, gazetelerdeki haftalık köşe yazılarımla bireysel karnem kötü değildi… Görevini yapmış bir aydın duyarlılığıyla mutlu oldum ve yemekte yeni yıl kutlamalarını beyaz bir akışkan bardağı ile başlattım, bir anlamda da kendimi ödüllendirdim.

Sorgulamam devam ediyordu. Ülkemde neler oldu? neler yaşandı? diye soruları sormaya başladım. Yanıtlar çok parlak değildi. Yemek yediğim mekanda da Gencabay'ın “Batsın Bu Dünya” sı çalıyordu. Ülke gündemi ile müzik örtüşmüştü… 2014 çok kısa ifadelerle nasıl özetlenebilir diye düşündüm. 2014 Türkiye'sinde “karanlık vardı, despotizm vardı, gaz vardı, yoğun ötekileştirme vardı, kadına yönelik şiddet vardı, işçi ölümleri vardı, yolsuzluklar vardı, özelleştirme ve taşeronlaşma vardı, parti devleti vardı ve saray(!) vardı”… “Demokratik hukuk devleti” adına hiçbir şey yoktu. Siyasal iktidara bağlı bir yargı, emniyet ve iktidar erkine teslim olmuş üniversiteler, tümüyle dinselleştirilmiş bir eğitim sistemi vardı. Yani; vicdanını ve ışığını kaybeden bir Türkiye vardı.

2014, böyle geçti… 2014 eski, 2015 yeni yıl artık. Her yeni süreç umuda dair bir arayıştır, ışıktır. Kötüye karşı iyiyi-güzeli aramanın adıdır yeni yıl… Şimdi 2015'te ülkenin tüm vicdanlı, onurlu insanlarının demokrat ve aydınlık bir Türkiye yaratmak gibi tarihsel sorumlulukları vardır. Bu bir görevdir, bu ülkenin aydınlık geçmişine emeklerini, canlarına katan “Mustafa Kemal, Mustafa Necati, Nazım Hikmet, Sabahattin Ali, Hasan-Ali Yücel, İsmail Hakkı Tonguç, Cavit Orhan Tütengil, Aziz Nesin, Fakir Baykurt, Dursun Akçam, Can Yücel, Uğur Mumcu, Ruhi Su, İlhan Selçuk, Halit Çelenk, Türkan Saylan, Aşık Mahsuni, Neşet Ertaş” ve kaybettiğimiz pek çok güzel insana karşı borcumuzdur… Geleceğimiz olan çocuklarımıza karşı bir görevdir…

Ne yapacağız? 2015 Haziranda Türkiye çok kritik bir seçime gidiyor. Bu seçimler sonucunda Türkiye ya karanlığa, despotizme tümüyle teslim olacak, ya da “karanlığa, despotizme hayır” demenin onurlu sonucunu üretecektir. Bu anlamda demokratik muhalefetin çok önemli tarihsel bir sorumluluğu vardır. İktidara hazırlanan sosyal demokrat parti çok hızlı bir şekilde iç tartışmaları bitirerek topluma biz “İktidara hazırız, bize güvenin” mesajını verip ülkede kar topu gibi büyüyen bir “sinerji” üretmelidir. Koşullar farklı bile olsa tıpkı 1973, 1977 seçimlerinde Bülent Ecevit'in ürettiği sinerji gibi… Sosyal demokrat parti yani CHP, acilen “Cumhuriyetci sol sosyal demokrat” ortak bir dilini, söylemini üretmelidir ve bunu toplumla paylaşmalıdır. İzmir ve Muğla'nın tüm köşelerinde arkadaşlarımla-dostlarımla yaptığım söyleşilerde bu beklenti çok belirgin olarak konuşulmaktadır.

Yine bu seçimlere yönelik tabanda belirsizlik ve huzursuzluk yaratan ön seçim süreçlerine yönelik net bir açıklama yapmalıdır. Seçim öncesi adayların nasıl belirleneceğine dair kurallar çok açık ve net olmalıdır…Yerel yönetim seçimlerinde yaşanan kuralsızlık, kararsızlık Haziran 2015 seçimlerinde yaşanmamalıdır. Aksi takdirde ortaya çıkacak güvensizlik algısı seçimlerde başarısızlık getirecek ve ortak sinerji üretilemeyecektir… CHP genel merkezi, çok özel durumlar dışında kontenjan kullanmamalıdır ve kullanırsa bu sayı da 25-30'u aşmamalıdır. Kullanılacak kontenjanlar da gerçekten partiye katkı sağlayacak sol aydın ve teknokratlardan oluşmalıdır… CHP, her seçim bölgesinde üye veya delege bazında ön seçim yaparak tabanın beklentisini sol bir partiye yakışır şekilde yerine getirmelidir. Demokrat tavır budur… Parti tabanı ısrarla bunu talep etmektedir. Partiyi yönetenler bu çağrıyı kulaklarını tıkamamalıdır…

CHP, bu seçimlerde diliyle, söylemiyle, seçim süreçlerindeki politikalarıyla, topluma sunacağı projelerle ülkede “umudun senfonisini, umudun yürüyüşünü” çalışkan ve üretken bir parti imajıyla yaratabilir, hayata geçirebilir. Bu potansiyel hep var… Yeter ki istenilsin, inanılsın… Bu yapılmazsa CHP ve ülke çok şey kaybeder… Dileğimiz, “Laik-demokratik Türkiye” sevdamızın asla tükenmemesidir… Ne dersiniz? Buna hakkımız var mı?… Merhaba 2015…Sevgiler