TÜRKİYE'NİN ANA SORUNU: “NEGATİF SELEKSİYON” * Ülgen Zeki Ok

İleriye giden ülkelerde, evrim gerçeğinin (artık teori değil) temeli olan “doğal seleksiyon” süreci birçok alanda işlerken, Türkiye'de bunun yerini “negatif seleksiyon” (olumsuz seçilim) almış durumda…

Doğal seleksiyon, “iyi özelliklere sahip organizmaların yaşama şanslarının daha yüksek olması ve genlerini yeni kuşaklara aktarmaları” olarak tanımlanabilir.
Türkiye'de işleyen”negatif seleksiyon” sürecini ise, tanımını yapmadan, iki örnekle açıklayalım…
Sözcü'nün haberine göre Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın teyzesinin beş oğlu da devletin çeşitli kuruluşlarına yerleştirilmiş.
İkinci örneğimiz ise Uğur Dündar olsun… Star Televizyonu'ndaki ana haber bülteni izlenme rekoru kıran Uğur Dündar'a, kanal el değiştirdiğinde, yeni kanal sahibinin veya diğer kanalların teklifler götürmesi beklenirdi; doğal seleksiyonun beklenen sonucuydu bu… Peki ne oldu? Hiçbir televizyon kanalından teklif alamayan Uğur Dündar, çok iyi yaptığı bu işi bırakmak ve köşe yazarlığı yapmak zorunda kaldı…
“Negatif seleksiyon” birbiri içine geçmiş iki süreç yoluyla işliyor…
İlki “kifayetsiz muhterisler”in (yetersiz ihtiraslılar) cahil cesaretleriyle önemli görevler için yanıp tutuşmaları; yetenekli ve donanımlı kişilerinse bu görevlere talip olmamaları süreci ile yürüyen Dunning-Kruger Sendromu… David Dunning ve Justin Kruger adlı psikologlara “Ignoble (cibiliyetsiz, rezil) Nobel” ödülü kazandıran araştırmanın sonuçlarına göre, bilgili ve yetenekli insanlar “fazla alçakgönüllü” davranıp yüksek görevlere aday olmazlarken (bunu başkalarından beklerlerken), yetersizliklerinin bile farkında olmayan “kifayetsiz muhterisler” bu makamları işgal ediyorlar.
İkinci süreç burada devreye giriyor. “Birinci sınıf insanların, birinci sınıf insanlarla; ikinci sınıf insanların ise üçüncü sınıf insanlarla çalışmayı yeğlemesi” olarak özetlenebilecek “Andre Weil Kuralı” işlediğinde, üst makamlardaki ikinci sınıf “kifayetsiz muhterisler”in altındaki görev yerlerini de üçüncü, hatta dördüncü sınıf insanlar dolduruyor. İyice edilgen (pasif) hale gelen birinci sınıf insanlarsa, küsüp kabuğuna çekiliyor…
Yetersiz, yanlış ve ezberci eğitim sistemiyle yetişen; sorgulama, yargılama ve sentez yapma gibi yeteneklerinin gelişimi engellenmiş bireylerden oluşan toplumlarda, bu süreçlerin geniş kesimler tarafından farkına varılmasının da önüne geçiliyor.
Sonuçta, ikinci sınıf insanların, üçüncü ve dördüncü sınıf insanlarla birlikte yönlendirdikleri, geriye doğru ilerleyen (!) bir toplum ortaya çıkıyor.
Yakın tarihimize baktığımızda, birinci sınıf bir dahi olan Atatürk'ün başarısında, her alanda seçip önemli görevlere getirdiği birinci sınıf insanların büyük rolü olduğunu görürüz.
Bugün Türkiye'nin öncelikli olarak, hangi siyasi görüşte veya etnik kökende olursa olsun, Türkiye'nin gittiği yönden endişe duyan birinci sınıf insanların bir araya gelmesine gereksinim var. Ve fazla istekli olmasalar da; bu insanların önemli görevlere getirilmesine…
“Yeni bir Atatürk”ün gelip, bizleri kurtarmasını beklemeyelim, boşuna… O'nun her yaştaki Türk Gençleri'ne yaptığı uyarıları ve verdiği görevleri anımsamamız yeterli…

HAFTANIN SÖZÜ: “…iktidarda bulunanlar aymazlık, sapkınlık ve dahası hainlik içinde bulunabilirler. Dahası bu iktidar sahipleri kişisel çıkarlarını, istilacıların siyasal istekleriyle birleştirebilirler. Ulus, yoksulluk ve sıkıntı içinde harap ve bitkin düşmüş olabilir. Ey Türk geleceğinin çocukları! İşte, bu ortam ve koşullar içinde bile, görevin Türk bağımsızlık ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Bunun için gereken güç, damarlarındaki soylu kanda bulunmaktadır!” (Mustafa Kemal Atatürk)