Tartışmalarda Sol Yok * Kemal Kocabaş

Bilgisayarım pencerenin kenarında. İzmir, birkaç gündür soğuk, yağmurlu, hava bulutlu, gök gürüldüyor. Tıpkı Türkiye gibi? Arada güneş doğmak istiyor ama doğamıyor? Simsiyah bir gökyüzü. Muğlalı bir arkadaşımın ?Bizimoğlan güneş hep gararıp durmaz? sözünü anımsadım. Bu diyalektik bakışla biraz içim rahatladı ve yazıya döndüm.

Son on gündür Türkiye?de çok ilginç olaylar ve dramatik tartışmalar yaşanıyor. Sayın Başbakan son dokuz yıldır iktidarın eğitim politikası olarak hayata geçirdiği ?eğitimde dinselleştirme? çalışmalarını açık ve net bir şekilde ?dindar nesil yetiştirmeyi amaçlıyoruz? ifadeleriyle deklere ederek yeni bir tartışma başlattı. Başbakan daha sonra da bu istencinden geri adım atmadan Cumhuriyetin en özgün eğitim kurumu Köy Enstitülerini ?öğrencinin formatlandığı kurumlar? (!) olarak tanımlaması, son olarak da hem dindar hem de modern öğrenci yetiştirmeyi hedefliyoruz diyerek bu konudaki ısrarını sürdürdü. Sonra birden gündeme özel yetkili savcıların talebiyle MİT yöneticilerinin sorgulanması girdi. Savcı-emniyet-cemaat ve MİT-Hükümet eksenlerinde medyada tartışmalar yoğunlaştı. Hükümet, önce savcının görevden alınmasını sağlayarak ve sonra MİT görevlilerinin yargılanmasını önleyecek yasayı TBMM?den geçirerek sorunu çözme yoluna gitti.

Sorun hükümetin istediği gibi çözülmüş olmasına rağmen tartışmalar bitmedi. Tartışmalar, cemaat ile hükümet arasındaki ilişkiler bazında olaylar medyada irdeleniyor. Bu tartışmalarda sosyal demokratlar ve sosyalistler yok. Devlet denilen kuruma hakim Milli Görüş geleneğinden gelen hükümet çizgisi ile Gülen cemaati arasında yaşanan bir tartışma? Sosyal demokratların artık devlet içindeki tartışmalarda olmaması gelinen nokta anlamında düşündürücü. Cemaat artık tümüyle siyasal tartışmaların önemli bir öznesi. Bu Türk siyasal hareketinde yeni bir durum. Bazı yazarlar da cemaati ?Sivil Toplum Örgütü? olarak tanımlayarak sürecin olağan olduğu tezini işliyorlar. Durum gerçekten öyle mi? Tartışmalı? Ülkenin içinde yaşadığı bu sıkıntılı süreçte solun hayatın içindeki bu çok önemli tartışmaların içine girememesi, ağırlığının ve sözünün olmaması hem sol açısından hem de ülkenin geleceği açısından büyük eksiklik? Demokratik hukuk devletinin egemen olduğu bir ülkede sol, cemaatlerin toplumsal hayat içerisindeki, kamudaki yerini sorgular, toplum-din ilişkisi hakkında düşünsel açılımlar yapar, batıdaki din-toplum ilişkilerini ortaya koyarak devletin laik olması gerçeğini güçlü bir şekilde seslendirir, tek sesliliğe, laik ve çağdaş bir ülkede başbakanların ?dindar gençlik yetiştirmek istiyoruz? söylemine gerekçeleriyle itiraz eder. Bu tartışmalarda ortaya çıkan diğer bir sonuç; ülkede yasama, yargı, yürütme şeklinde tanımlanan kuvvetler ayrımı kavramının kalmadığı, yargının tümüyle siyasal iktidara ve cemaatlere bırakıldığı gerçeğidir. Hükümet TBMM?ndeki çoğunluğuna güvenerek yargıyı istediği gibi şekillendirebiliyor ve yönlendirebiliyor. Tartışmalardan ?İstikrar? olarak sunulan ?tek parti iktidarlarının? demokratik hukuk devleti gelişimine çok önemli değerler katmadığı, kendisi gibi düşünmeyenleri ötekileştirdiği, parti devletini ürettiği gerçeği de çıkan bir başka önemli sonuç olarak yerini aldı.

Bu saptamaların dışında siyasal iktidara oy vermeyen ve kendini ilerici-sol olarak tanımlayan kesimlerde yaşanılan süreçlerin yarattığı algı nedir? Bu sorunun yanıtı önemli. Bu sorunun yanıtını CHP ve siyasal iktidar da aramalı, araştırmalıdır. Ama çok küçük bir grupta konuştuğunuzda; ülkenin çözüldüğü, dönüştürüldüğü, 89 yıllık Cumhuriyetin tüm kazanımlarının yok edildiği, ülkenin kurucusu Mustafa Kemal?i değersizleştirme çabalarının yoğunlaştığı algılarını hemen görebilmek olanaklı. Bu algıların sonucunda kişilerde de hayal kırıklığı, ümitsizlik, kızgınlık, korku ve içine kapanma şeklinde davranışların geliştiği görülüyor. Yargıda, emniyette her yerde cemaatin egemen olduğu düşüncesi ve algısının bu kesimlerde yarattığı infiali anlamak önemli. Bu kesimler kendilerini çıplak ve korumasız hissediyor. Bu nedenle hayatın içindeki tartışmalarından, demokratik süreçlerden, örgütlenme dünyasından kendilerini geri çekiyorlar? Bu algı dünyasını irdelemek siyasal iktidar için de çok önemli. İktidar, artık sadece AKP?ye oy verenlerin mi iktidarı, yoksa toplumun tümünün mü? Başbakanın açıklamaları ve söylemi açıkça ?ben sadece AKP?ye oy verenlerin başbakanıyım? anlamına geliyor. Bu algının keskinleşmesi ve yoğunlaşmasının iç barışın korunması anlamında sıkıntılı olduğu bir gerçektir. Negatif yaşam-gelecek algılarının yoğunlaştığı toplumun diğer yarısını öteki kılmak-yok saymak çok rasyonel bir düşünce değil. Ama AKP, bu rasyonel düşünceye kendini taşıyamıyor. Toplumu sadece ?din ve muhafazakarlaştırma? penceresinden bakarak şekillendirmek istiyor. Yanılgı burada? Ahlak ve erdemi sadece dinde arıyor. Beyinde ve yürekte aramıyor?

Peki bu tartışmalarda olması özlenen, beklenen CHP ne durumda? Bu tartışmalarda yoğun bir düşünsel kararlılık sergileyemediği, toplumsal muhalefeti arkasına alamadığı, sürükleyemediği bir gerçek. Sayın Başbakan ülkenin yüz akı eğitim kurumu olan Köy Enstitüleri üzerine olumsuz değerlendirmelerde bulunuyor? CHP?den tıs yok. TBMM kürsüsüne yansımış çok açık net bir sol söylem yok? Toplumdaki tartışmaları geriden izliyor,yol gösterici olamıyor. CHP, var oluş nedeni olan ?sol, Cumhuriyet, hukuk devleti ve demokrasi? ilkelerinden helva üretemiyor. CHP seçmeni bu kez kurultayda demokratik-katılımcı bir CHP bekliyor. Tüzüğündeki tüm anti-demokratik maddelerin temizlenmesini bekliyor. Yeni bir dil, yeni bir söylem ve inandırıcılık bekliyor. Küresel politikaların yarattığıtahribatlara karşı halkın sağlık, eğitim, hukuk, demokrasi, çevre ve yaşam dünyasını zenginleştirecek bir sol söylem bekliyor. Tüm bunları liberal-muhafazakar dünyaya açılarak değil kendisi olarak, sol kalarak yapması çok önemli bir beklentiye dönüşüyor.

Tüm bu tartışmaların ülkedeki ?demokratik hukuk devleti? olma imecesine düşünsel katkı sağlaması en önemli dileğimdir.