Son Günlerin Türkiye Notları

Türkiye, kıran kırana yerel seçim sürecini yaşıyor. Kimi yerlerde liste ve aday tartışmaları yaşanmaya devam ediyor. Liderler de meydanlarda halkla buluşarak, oy istiyorlar. Bu seçimlerde şimdiye değin seçimlerden farklı olarak daha çok “yolsuzluk” tartışmaları öne çıkıyor. Bu yolsuzluk tartışmaları kimi yerlerde istifaları da üretiyor. Dilerim ki, bu tartışmalar “temiz toplum” yaratma adına, önemli kazanımların doğmasına neden olur. En büyük yarış, üç büyük kentte gözleniyor. Seçim büroları, afişlemeler ve TV tartışmalarında, her geçen gün de tansiyonlar artıyor. Tüm bu seçim süreci yaşanırken, ekonomik kriz de ülkenin her bir köşesinde kendisini hissettirmeye başladı. İşyerlerinden ücretsiz işçi çıkarmalar, kapanan işyerleri sayısı hızla artıyor. İssizlik rakamları, son yılların en büyük değerine ulaşmış gibi gözüküyor. Tüm bu yaşananlar, yerel seçimler sonucu ülkede yeni politik gelişmelerin oluşabileceği işaretlerini veriyor.
XXX
17 Şubat 2009 Salı günü akşamı, bir grup arkadaşla birlikte, İzmir’de bir restaurantta yemekteydik. Restaurant doluydu. Televizyonlar, bir son dakika haberi olarak yılların tiyatro sanatçısı Gazanfer Özcan’ın vefat ettiği haberini veriyordu. Tüm masalarda yoğun bir sessizlik gelişti. Herkesin bu vefat haberine ilişkin üzüntüleri yüzlerine yansıyordu. Haber sonrası tüm masalarda Gazanfer Özcan’la ilgili sıcak, insani sohbetler başladı. “Kuruntu Ailesi” ve “Avrupa Yakası” gibi TV dizileriyle tüm toplumun sevgi ve saygı duyduğu, yaşamını tiyatroya adamış bir sanatçının ölümü, toplumda ortak duygu yumağı üretmişti. Daha önceleri Zeki Müren ve Barış Manço’un aramızdan ayrılışında da ortak bir duygu seli oluşmuştu. Restauranta yemek yerken Gazanfer Özcan’ın ölüm haberi sonrası yurttaşları izlerken, gözlemlerken, halkımızın gerçekten sanatçılarına sahip çıkma, onları kendilerinin bir parçası olarak ortaklaştırmalarına, değerbilirliklerine bir kez daha saygı duydum. Her akşam, TV denen sihirli kutuda yıllardır evlerimizin sevecen, esprili konuğu olarak hayatımızı zenginleştiren Gazanfer Özcan’ın anısına saygıyla…
XXX
17 Şubat 2009 günü Hürriyet Gazetesi’nde ilginç bir haber vardı. Ali Poyrazoğlu İstanbul’daki Tiyatrosu’nda, önümüzdeki günlerde eğitimin traji-komik yanlarını ortaya koymak üzere; “İki İleriye, Bir Geriye” adlı bir tiyatro eserini sahneleyecekti. Poyrazoğlu, eğitim sisteminde yaşanan niteliksizlik, eşitsizlik ve kadrolaşmaları bir tiyatro eseriyle topluma sunmayı hedefliyor. İlk kez eğitim sorunlarının bir tiyatro eseriyle dillendirilmesi, eğitim sorunlarına karşı bir toplumsal duyarlılık yaratmak anlamında çok önemli. Geçen hafta gazetelere yansıyan bir diğer haber Milli Eğitim Bakanlığı bütçesinin GSMH’ya oranı, bu yıl % 2.8 civarında olmasıyla ilgiliydi. Bu rakam son altı yılda ortalama % 3 civarındaydı. Bu rakam, çoğu Afrika ülkesinde ve Avrupa ülkelerinde % 7-8. Bu rakamların anlamı, iktidarın “eğitime fazla kaynak aktarmayacağım” demesidir. Göstergeler, son 6 yılda Cumhuriyet Eğitim Devrimi’nin temel felsefesinden farklı bakışların, eğitime egemen olduğunu göstermektedir. Sanki iktidar, eğitimi kamusal alandan çıkartmak, tümüyle özel sektöre açmak istiyor. Bu rakamlar, bence bunu gösteriyor. Yani iktidar, eğitimi bir “hak” olarak görmek istemiyor. Sınıfsal uçurumların çok yoğun yaşandığı bir ülkede, bu politikaların çok sorunlu sosyal sonuçlar üreteceği muhakkaktır. Çok ilginçtir ki, son günlerde seçimler nedeniyle, halka bedava kömür dağıtılırken; çoğu okul yakıtsızlıktan yakınmaktadır. 24 Şubat 2009 tarihli Milliyet Gazetesi’ne göre; Bornova Altındağ İlköğretim Okulu Müdürü, yakıtsızlık nedeniyle, velilerin çocuklarını okula göndermemelerini istemesine kadar varabiliyordu. Türkiye, çelişkili bir ülke… Seçimler nedeniyle ailelere kömür var; okula, eğitime yok!..
XXX
Bu yazıyı 25 Şubat Çarşamba günü, Ankara’da bir internet kafede yazıyorum. 26 Şubat 1961, Cumhuriyet Eğitim Devrimi’nin aydınlık eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in aramızdan ayrıldığı tarih. Yarın, Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği Ankara Şubesi ile ODTÜ Eğitim Fakültesi’nde, aramızdan ayrılışının 48. yılında, bir günlük Hasan Ali Yücel’in eğitim, bilim ve kültür politikaları başlıklı sempozyum var. Orada Hasan Ali Yücel’den günümüze, eğitime bakıştaki değişimleri anlatmaya çalışacağım. Bu yazıyı yazarken, bugünkü Radikal Gazetesi’nde, Sabancı Üniversitesi Eğitim Reformu Girişimi’nin raporu yayınlandı. Rapor gazetede; “Eğitimde vahim tablo” başlığı ile “Fırsat eşitliği lafta var; yoksula, kızlara eğitim yok… Ne fırsat var, ne eşitlik…En zengin kesim, en yoksul kesimin 21 katı eğitim harcaması yapıyor. En yoksul kesimin, sadece binde/4’ü Yükseköğretime erişebiliyor. En yoksulların %5’i, zenginlerin % 38’i Anadolu Lisesinde, 15 yaşındakilerin %32’si okuduğunu anlamıyor, % 52’si basit matematiksel problemleri çözemiyor” gibi saptamalar öne çıkıyor. Bu bulgular, siyaset kurumunun artık bir eğitim reformu projesini mutlaka gündemine taşıması zorunluluğunu ortaya koyuyor.
XXX
Geçen haftanın en önemli olaylarından biri, CHP Genel Sekreter Yardımcısı Mehmet Sevigen’in, kendisinin de etik dışı davrandığını ifade etmesine rağmen, kamuoyu baskısıyla biraz gecikmeli yaşanan istifasıdır. Bu istifa “gereğini bekleyen” CHP İstanbul Belediye Başkan adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu da büyük oranda rahatlatmıştır. Bu süreçte, CHP örgütlerinden örgütsel bir istifa talebi oluşmaması ilginçtir. Ama, Yatağan’da bir grup partilinin demeç vererek “temiz toplum” adına “Sayın Sevigen istifa etmelidir” şeklindeki çıkışı çok anlamlıydı. Bu yürekli çıkışı yapanları kutluyorum!.. Nefes alan bir partide, demokratik işleyişin olduğu bir partide; yöneticilerin, adayların seçiminin demokratik kurullarla oluştuğu bir partide yaşanan her sağlıksız sürece itiraz eden, demokratik refleksler oluşur. Bu süreçte, CHP örgütlerinden ses çıkmaması, sağlıklı bir parti yapılanmasının olmadığına ilişkin önemli bir zaafiyettir. Ali Topuz ve birkaç milletvekili ancak konuşabildi. İstifa talebinde bulundular. Basın bastırdı ve sonuç alındı. Basın, bir anlamda parti örgütlerinin yapamadığını yaptı.12 Eylül öncesi CHP, daha demokratikti. Partinin dinamik sağ ve sol kanatları vardı. Canlı, tartışan ve arayan bir partiydi. CHP; bu lider merkezli merkeziyetçi yapıyı bir an önce tartışarak, evrensel demokrasi-katılım değerlerini partiye taşımalıdır.
XXX
Gözlediğim kadarıyla, bu yerel seçimler sonucu partilerde yeniden yapılanma arayışları, tartışmaları başlayacak. Özellikle muhalefeti susturma, medyayı susturma çabalarıyla birlikte yaşanan ekonomik kriz ve ortaya çıkan yolsuzluklar, iktidar partisinin oylarında bir gerileme olacağına ilişkin yorumlar öne çıkıyor. Özellikle üç büyük kentte gerilemiş, hatta seçimi kaybetmiş bir iktidarın, iktidarda kalamayacağının altı çiziliyor. Bu fotoğraf nedeniyle, Deniz Feneri Dosyası’nı istemeye istemeye, kamuoyunun baskısıyla Almanya’dan talep eden Adalet Bakanı bile; “bizden olmayan belediyelere para vermeyiz” anlamına gelen talihsiz bir açıklaması basına yansıdı. Biraz şantaj kokan bu açıklamayı, Bakan yalanlamaya çalıştıysa da, ne demek istediği çok açıktı…Sanki iktidarda bir telaşın başladığına ilişkin veriler-yorumlar yaygınlaşmaya başladı. 25 Şubat 20098 tarihli Radikal Gazetesi’nde İsmet Berkan bile yazısının sonunda; “…Başbakan’ın son yedi miting konuşmasını, bu anlamda parti ilçe kongresi konuşmalarıyla kıyasladım, pozitif mesajlardaki azalma, gerçekten dikkat çekici. Pozitif mesajlar azalırken, negatif mesajların, özellikle de Doğan Medya Grubu ile kavgaya ayrılan sürenin artması, acaba ne anlama geliyor?” diyerek, iktidar partisindeki metal yorgunluğunun altını çiziyordu. Tüm bu süreçlerin, ülkemizin geleceğini aydınlatması dileği ile…

26 Şubat 2009