Kırılma * Kemal Kocabaş

Türkiye çok önemli süreçler yaşıyor. Çok ciddi travmalar yaratacak psikolojik kırılmalar üreten bir süreç. Aydın sorumluluğuyla ifade edilmekte zorlanılan düşünceleri okurlarla paylaşmayı görev sayıyorum. Eğer yaşanan süreçte kısa sürede ?sağduyu? egemen olmazsa, ülkede önemli sıkıntıların ortaya çıkacağı çok açık? Hiçbirimizin arzulamadığı, toplumsal barışın yok olduğu 1980 öncesi günleri bu ülke yeniden yaşamamalıdır? Ama görülen fotoğraf bu?

Adına ?Barış(!)? denilen bir süreç yaşanıyor. Bu ülkenin ilericileri 1970-1980 aralığında doğan çocuklarına genellikle ?Barış, Özgür, Devrim, Eylem? gibi adlar koydular. Tüm ilerici hareketlerin genetiğinde bu adlara atf edilen değerler vardır. O nedenle bu ülkenin ilericilerinin ?Barış? kelimesine yükledikleri anlam evrenseldir ve içselleştirilmiş bir değerdir. Barış kelimesiyle asla bir sorun yoktur? İlk sorumuz şu; yaşanan bu süreç; ülkenin kendi dinamikleriyle, açık, net gerçekten bir Barış süreci mi? Yanıtı yok?

Radikal Gazetesi yazarı Tarhan Erdem?in yaptığı bir araştırmaya göre Türkiye nüfusunun %78?i kendisini Türk olarak, %13?ü Kürt olarak, geri kalan %9 da farklı etnisitelere sahip Türkiye Cumhuriyeti yurttaşları olarak tanımlıyor. Yaşamım boyunca hayata hep soldan, emekten yana bakarak Cumhuriyet Aydınlanmasını ilerici bir hareket olarak yorumladım. Bir devrim hareketinin yaptığı çok önemli değişiklikler içinde hatalarının da bulunabileceğini düşündüm. Önemli olanın Osmanlı?nın ortaçağından, yeni çağa geçmenin erdemini değerli gördüm. Bu ülkede tüm etnisitelere ait yurttaşlarımızın eşit, özgür yaşamlarını da dile getirdim.

Tüm bu referanslara rağmen yaşanan süreçler beni ve pek çok kişiyi rahatsız ediyor. Çok gizli bir güce teslim olmuş bir ülke fotoğrafıdır bu yaşananlar. Barış süreci sürerken değişik kamu kuruluşlarında ?TC? levhalarının, Atatürk resimlerinin kaldırılışı, bayramların yasaklanışı, Atatürk anıtlarına çelenk koymanın sınırlandırılması bu ülkenin 90 yıllık Cumhuriyet geleneğine karşı bir duruştur. İnsanlarımızın 90 yıldır içselleştirdikleri değerlerin silinişidir. Bu bir travmadır. Meydanlarda yeterince tepkiler çoğalmasa da beyinlerde, yüreklerde olağanüstü birikimlerin oluştuğunu görebiliyorum, dinleyebiliyorum. Bu ülkeyi yönetenler bunu göremiyorlar mı? Şaşıyorum? Ülke nüfusunun %78?lik dilimi yaşanan bu süreçlerle inciniyor, değerleri örseleniyor? İncinen bir toplum fizik yasaları gereği bir süre sonra patlar. Nüfusun çok önemli bir kesiminin değerlerini örseleyerek barış olmaz. Dini öne çıkararak, eğitime, tüm süreçlere katarak barış üretilemez? Kürt vatandaşlarımızın her tür demokratik, kültürel haklarının verilmesi, onların bunu yaşaması bizleri, hepimizi mutlu eder. Ama böyle değil. Bu anlamda süreç çok kötü yönetiliyor.

?Barış? kelimesi ile demokrasi arasında bire bir özdeşlik, paralellik vardır. Barış kelimesi aynı zamanda ?demokratik bir toplum? da öngörür. Türkiye Nisan 2013 itibariyle demokratik bir toplum mudur? İçinde yaşadığımız sürecin önemli sorusu budur. Sorulara devam edersek yargı bağımsız mıdır? Üniversiteler her tür erkten bağımsız davranabiliyor mu? Medya özgür müdür? Siyasal iktidarı eleştiren yazarlar medyada yer alabiliyor mu? Ülke laik midir? Okullarımızda laik ve demokratik bir eğitim sistemi var mıdır? Siyasal partiler yasası, seçim barajı sorunu yok mu? Laiklik olmadan demokratik bir toplumdan bahsedilebilir mi? Bu değerlerin olmadığı bir toplumda gerçekten barış ortamı yaratılabilir mi? Bu soruların yanıtları önemli?

Tüm bu süreçler yaşanırken Ana Muhalefet Partisi CHP?nin etkin olamaması ülkenin geleceği adına önemli bir eksikliktir. CHP, ne söylediği belli olmayan bir parti görünümünden hızla çıkmalıdır. Çok kalın ifadelerle ?Barış evet, ama şöyle? diyebilmenin araçlarını, söylemlerini üretmelidir. Gerekirse şu anda siyasal iktidarın görevlileri olan akil(!) adamlar olarak adlandırılan gruba karşı demokratik kitle örgütleri, aydınlar ve yazarlardan oluşan 60 kişilik bir grupla bir çıkış yapmalıdır. CHP lideri Muğla?da ifade ettiği ?TC ibareleri kaldırılmaz? söylemini ülkenin her yerinde yüksek sesle söylemelidir. Bu söz sadece Muğla?da kalmamalıdır.

Türkiye dönüştürülüyor? Cumhuriyetin eşit yurttaşları yerine din kardeşliğine yönelik yeni bir toplum mühendisliği devrede. Bu sürece ya seyirci kalacağız, ya da demokratik tepkilerimizle ve öne süreceğimiz tezlerle bunun doğru olmadığını topluma sunacağız. Akıl ve bilimden uzaklaşarak demokratik ve çağdaş bir toplum asla olunamaz? Ancak bir Ortadoğu ülkesi olunabilir. Buna razı olacak mıyız?