Seçim Arenasından Notlar * Kemal Kocabaş

Türkiye 12 Haziran 2011 tarihinde kritik bir seçime gidiyor. Seçim sonuçları Cumhuriyetin 100. Yıl kutlamalarına yol alacağımız bir dönemde ülkenin rotasının belirlenmesi anlamında çok önemli. 12 Haziran akşamı seçim sonuçlarını merakla bekliyoruz. Anketler yayınlanıyor, kamuoyunu yönlendirme çabaları, kural dışı atraksiyonlar ve seçim meydanlarındaki sert ifadelerle son bir haftaya giriyoruz. Tüm kamuoyu seçim sonuçlarından dengeli bir tablo mu çıkacak? Yoksa bir tek parti çoğunluğu mu çıkacak? sorusunun yanıtını arıyor ve merakla bekliyor.
Bu seçim sürecinde basına, medyaya yansıyan pek çok ilginç olay gelişti. Bunlardan en sempatiği, sevimlisi, kimseyi incitmeyen MHP Genel Başkanının bir konuşmasında kullandığı ?Püskevit? kelimesiydi. Çocukluğumu anımsadım. Biz de ?püskevit? derdik Kavaklıdere?deki çocukluk yıllarımızda. İki püskevit arasına bir lokum koyarak yapılan sandviç bizlerin çocukluk yıllarının on beş kuruşa satın alınan mutluluğu idi. Daha sonra MHP mitinglerinde dağıtılan püskevitler bu seçimin hoş fotoğrafları olarak belleklerimizde yer aldı.
ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunu, CHP-Muğla Milletvekili adayı arkadaşım-dostum, ozan Tolga Çandar?ın seçim süreci sırasında kendisine yönelik ?çalgıcı? suçlamalarına verdiği yanıt bu sürecin en esprili, yerini bulan bir yanıt olarak yerini aldı. Sevgili Tolga ?Bu kadar dansözün olduğu bir yerde bir tane çalgıcı olmalı? diyerek seçim terminolojisine çok önemli bir katkı sağladı. CHP Muğla milletvekili adayı Tolga Çandar ayrıca ??Halktan kopuk bir işadamı girdi mi olumlu oluyor da halkın içindeki bir sokak çalgıcısı girince neden olmuyor?” diyerek kendisiyle ilgili yorum yapan rakiplerine ve yanlış çalgıcı-sanatçı algılamasına karşı gerekli yanıtları veriyordu.
Seçimlerde beni en çok rahatsız eden olay Sağlık Bakanının Güneydoğu?daki bir ilde ekonomik koşullarının düzeltilmesini talep eden bir görme özürlü yurttaşa verdiği ?Kör olduğun halde sana iş vermişiz, haline şükret? anlamına gelen ifadesi onur kırıcıydı. Kamuoyunun verdiği tepkiler nedeniyle Sağlık Bakanı görme özürlü yurttaştan özür dilemek zorunda kaldı ama iş işten geçmişti. Engelli tüm vatandaşlar ve vicdan taşıyan yurttaşlar bu yaklaşımdan çok rahatsız oldular.
Seçim meydanlarında Başbakan çok sertti. Konuşmalarında barış dili yoktu. Son günlerde küfre, hakarete yaklaşan söylemi çok şık ve zarif durmadı. Sürekli suçlayan, ötekileştiren bir üslup kullandı. Daha rahat olup, daha barışık bir söylem geliştirebilirdi ama yapamadı. Meydanlarda özellikle Kılıçdaroğlu?nun Alevi olduğunu ortaya koymak amaçlı söylemi doğru değildi, yanlıştı. Bu söylemde kendisiyle çelişti. İleri demokrasi, AB söylemleri boşta kaldı.
Bu seçimde örgütler düzeyinde bir gözlemim olmamakla birlikte CHP Genel Merkezi iyi çalıştı. Son aylarda art arda yayınlanan ?eğitim, demokrasi, anayasa? raporları önemliydi. CHP Genel Başkanının ülkenin her bir köşesine ulaşması, özellikle Doğu illerinde miting yapması kamuoyunca olumlu karşılandı. Kılıçdaroğlu zaman zaman Başbakan?a yanıt yetiştirmek yerine hazırladıkları raporlarda ifade edilen öğrencilere, gençlere, kadınlara, çalışanlara, kırsal bölgelere yönelik CHP açılımlarını öne çıkarsa, mitinglerde halkla bunları daha çok paylaşsa daha anlamlı olurdu diye düşünüyorum. Özellikle üniversite öğrencilerinin harçları, yurt olanakları, ÖSYM?nin yeniden yapılandırılması ile ilgili CHP açılımlarının iyi anlatılmasının, karşılıklı diyaloglardan daha yararlı olacağını düşünüyorum.
Seçimlere çok az kala Hopa?da yaşanan olaylar barışık, olaysız seçim atmosferini olumsuz etkiledi. Tüm basın organlarında çıkan haberlerin analitik değerlendirmesinde güvenlik güçlerinin abartılı davranışları bu olayların çıkma nedeni olarak gösteriliyor. Karadeniz halkı ?HES? nedeniyle, içinde yaşadıkları doğanın korunması anlamında çok duyarlılar. Demokratik tepkilerini göstermelerinden doğal ne olabilir?. Hopa?daki güvenlik güçleri bu demokratik tepkiyi bir olay çıkmadan, gaz sıkmadan arada tampon kalarak önleyebilirdi. Sonuçta sıkılan gaz nedeniyle astım hastası bir öğretmenin ölümü seçim süreçlerinin en tatsız, dramatik olaylarından birisi haline geldi. Özellikle Başbakan?ın ölen öğretmen için ?Bu arada bir tanesi de kalp krizi geçirerek, şu anda kimliğini bilmiyorum; üzerinde de fazla durmak istemiyorum, kalp krizi neticesinde öldüğü söyleniyor? şeklindeki değerlendirmesi insani değildi. Başbakan kendisi gibi düşünmeyen bir yurttaşın ölümüne böyle bakıyordu. Başbakan dilerim ki önümüzdeki dönemlerde kendisi gibi düşünmeyen bu ülkenin yurttaşlarına karşı bir empati kültürü geliştirir.
Bu seçimlerin dengeli bir TBMM oluşturması en önemli dileğim. Yeni oluşacak TBMM?nin seçim barajlarını ve tüm anti-demokratik yasaları temizleyerek, korkunun olmadığı, özgürlüklerin temel alındığı bir iklim üreterek Cumhuriyetin 100. Yılını ?aydınlık ve demokrat? bir Türkiye yürüyüşüyle taçlandırmasını bekleyeceğiz?