MANİSA'NIN KURTULUŞU – ÇALBATUR'UN ANILARI – 1

“Hazırladığım anılar, tüm dünya milletlerine pervasızca meydan okuyan kahraman milletimin başardığı yoktan var olma savaşının bir parçasıdır. Kıymeti; içinde yaşanılmış, ateş hattında yazılmış fotoğraflar boğuşmaların gerçek yüzü olmasıdır. Kahraman Manisalı hemşehrilerime ve yurt koruyucusu genç evlatlarına bu anılar armağanımdır”
Seyfettin ÇALBATUR

8 Eylül Manisa'nın Kurtuluş Günü.
Zaman tünelinden geçiyorum. 1922 yılının Eylül ayının 8'inde Manisa Hükümet Binası'nda göndere bayrak çekilirken, Manisa'ya ilk giren Teğmen Seyfettin Çalbatur'u görür gibi oluyorum. Çalbatur coşkulu. Türk Ordusu'nun, Manisa'ya nasıl girdiğini başlıyor anlatmaya: “Başkumandanlık Meydan Muharebesi ile imha edilen düşmanın büyük kısmının ortadan kalkması üzerine, 5. Kolordumuza 'Akdeniz' hedefi verilmişti. Gediz Muharebesi'ni kanlı ve zayiatlı olarak zaferle sona erdirdiğimiz 2 Eylül 1922 günü, bu müjdeli haberi ve emri, tümenimiz almıştı. Günlerdir devam eden muharebe, boğuşma, kanlı hücumlar ve uzun yürüyüşlerle fevkalade yorgun düşen birliklerin, saldırı heyecan ve istekleri yeniden coşmuştu.
Atların yorgunlukları hiç dikka nazara alınmadan, sadece bir saatlik yem kestirme molası vererek tekrar yürüyüşe geçtik.
Yıllardır hasretini çektiğimiz mübarek vatan topraklarının yakılmadan, zalim düşman kuvvetleri tarafından harabe haline getirilmeden bir an evvel kurtarılması aşkı içinde, 'Selendi' istikametinde, bütün gece arızalı, çetin araziyi aşarak yürüdük.
4 Eylül 1922 günü çekilen düşman kuvvetlerinin yaklaşmasına fırsat verilmeyen Kula'ya, büyük bir zafer neşesiyle öğleden sonra girdik. İhtiyarlar, kadın ve çocuklarla dolup taşan kasabanın sokaklarında biz kurtarıcılarına karşı halkın gözyaşları içinde gösterdiği bu emsalsiz tablo, yıllardan sonra gözbebeklerimde bütün renklerle yaşayan tarihi bir tablo idi. Bu tabloda, facia, ızdırap, işkence, kan ve ölümle yoğrulmuş insan kitlesinin, kurtuluşlarına ve kurtarıcılarına karşı gösterdikleri çılgınca sevinçlerinin, bir arada kaynaşmış duyguları yaşıyordu.
Bu arada, enteresan bir hadiseyi de anlatmadan geçemeyeceğim. Çok üstün kuvvetlere, en son harp malzeme ve silahlarıyla tahkim edilmiş mevzilere ve çok kudretli keşif topçu kuvvetine sahip olan düşman ordularını yıkmak ve yok etmek için, sadece cesaret, azim ve imanı ile, mukaddes vatanın kurtarılması uğrunda, biricik dayanağı eşsiz varlığına güvenen kahraman ordumuzun güvenli döğüşleri olan bizler bile, Büyük Taaruzumuzla nihayet Afyon ve devamı olan düşman müstahkem mevzilerini ve daha iyimser bir ümitle de Dumlupınar hazırlanmış mevzilerini düşüreceğimizi düşünerek, haritalaramızı buralara kadar almıştık.
Fakat Türk gücü, Türk imanı, Türk'ün tarihi ve cesaret ve korkunç saldırıları karşısında, ne kudretli ve üstün orduların dahi dayanamayacağını, 26 Ağustos 1922 Büyük Taarruzumuzla bütün dünyaya, kahraman kurtuluş ordumuz yaptığı imha muharebesiyle bir kere daha ispat etti”