Manisa Beyi * Haydar Aksakal

14. yüz yıl dünyasında yaşamış seyyahların anılarından, Türk âlemini ve İslam dünyasını öğreniyoruz. Önemli kaynaklardan biriside, bir bayram günü arkadaşları ve esirleriyle Manisa'ya gelen, kente geldikten sonra kölesi kaçan ve atları çalınan, Orta Çağ'ın en büyük seyyahı ve Rıhlet-ü İbn Battüta diye bilinen seyahatnamenin yazarı İbn-i Batuta'dır. Asıl ismi Şemseddin Ebu Abdullah Muhammed b. İbrahim'dir.
İbn-i Batuta 24 Şubat 1304'de Kuzey Afrika'da, bir Arap ülkesi olan Fas'ın Tanca Kenti'nde doğdu. Hukuk ve Medrese (üniversite) tahsilini tamamladı. 22 yaşına kadar burada yaşadı. Berberi asıllı olup, Maliki mezhebindendir. 1325 yılında Mekke'ye hacca giden zengin, Faslı bir Müslüman'dı. Mekke yolunda yaşadığı maceralar, onu daha uzaklara seyahat etmeye yönlendirdi. İskenderiye Kenti'ne kadar uzanan bu seyahatinde uğradığı yerlerde, İslami bilgisiyle halkın ve ileri gelenlerin sevgisini gördü, iltifatlara mazhar oldu.
Onun, İslam dünyası ile tanışması, maceracı ve araştırmacı ruhunu ateşledi. Yirmi beş yıl içinde Mısır, Suriye, Arap yarımadası, Irak, İran, Doğu Afrika, Kuzey Türk İlleri, Doğu Asya, Çin, Hindistan, Endülüs, Sudan ve Anadolu'yu dolaştı.
Anılarını yazma işini 1355'de tamamladı. 1369 yılında vefat etti?
XIV. Yüzyıldaki İslam dünyasını, sanatını ve ekonomisini araştırmak isteyenler için İbn-i Batuta'nın kitabı değerli bir bilgi hazinesidir.
Anadolu insanı için şöyle der: “Bilad-i Rum denilen bu ülke dünyanın en güzel memleketidir. Allah, güzellikleri öteki ülkelere ayrı ayrı dağıtılırken, burada hepsini bir araya getirmiştir.
Burada dünyanın en güzel insanları, en temiz kıyafetli halkı yaşar ve en nefis yemekler pişirilir. Allah'ın yarattıkları içinde en şefkatli olanlar bunlardır ki, bundan ötürü “Bolluk, bereket Şam'da şefkat ise Anadolu'dadır. “denilmiştir.”
İbn-i Batuta, Saruhan Beyliği'nin ilk dönemlerinde Manisa'ya geldi.
Onun kaleminden Manisa Beyi:
“İzmir'den Manisa'ya doğru yola çıktık. Arife günü akşamı orada ahilerden birinin tekkesine indik. Burası bir dağın eteğinde güzel ve büyük bir şehirdir. Orada pek çok kaynaklar, akarsular, bağlar, bahçeler vardır.
Şehrin hâkimi Saruhan adını taşır. Şehre geldiğimiz zaman onu, birkaç ay evvel ölmüş olan oğlunun türbesinde bulduk. Bayram gecesi ile sabahını anne ve baba, her ikisi de bu türbede geçirmişlerdi. Çocuğun cesedi tahnit edilerek kalaylı demir kaplı tahta bir tabut içine konmuş ve cesetten çıkan kokunun kaybolması için çatısı örtülmemiş bir kubbeye asılmıştı. Bir süre sonra çatı örülecek, tabut yere indirilerek ortaya konacak, üstüne de ölenin elbiseleri örtülecekti. Birçok hükümdar için böyle yapıldığını daha önce de görmüştüm.
Manisa Beyini orada selamladıktan ve bayram namazını birlikte kıldıktan sonra tekkeye döndük. Bu arada kölem atlarımızı sulamak üzere öteki yol arkadaşımızın bir kölesi ile birlikte gitmiş, fakat gecikmişti. Akşam gelip çattığı halde onlardan bir eser gözükmedi. Burada Müslihiddin adında olgun bir hoca vardı. Atlanarak onunla birlikte durumu bildirmek üzere Bey'in yanına gittik. Bey, köleleri araştırmak üzere adamlarını gönderdi ise de, herkes bayram telaşı içinde bulunduğundan onları bulmak mümkün olmadı.
Kaçaklar ise, Manisa'dan bir günlük yolda, deniz kıyısında Foça adında kâfirlerin oturduğu beldeye firar etmişler.
Bu şehir gayet sağlam bir surla çevrili olduğundan Manisa Beyi, onların yıllık olarak gönderdikleri hediyeleri kabul etmekle yetinmekte idi.
Ertesi gün öğleden sonra idi ki, bir takım Türkler hem atları, hem de köleleri tutup geriye getirdiler. Anlattıklarına göre, kaçalar dün akşam yanlarından geçerken şüpheyi çekmişler, sıkıştırılmışlar, inkâr etmeleri fayda etmeyince kaçmak sevdasında olduklarını açıklamışlar, böylece ele geçirilip geriye getirilmişler.
Bu olay bittikten sonra Manisa'dan hareket ettik. Geceyi orada yazlayan bir Türkmen boyu arasında geçirdik ise de, hayvanlarımız için lazım olan yemi onlardan alamadık.
Binekleri çaldırırız korkusuyla da bütün gece nöbet tuttuk. Nöbet Hoca Afifeddin Tuzeri'de iken onun Bakara suresini okumakta olduğunu işittim. Uykun geldiği zaman nöbeti kimin aldığını bana bildir dedikten sonra ben de yattım ve ancak sabahleyin uyandırıldım. O zaman da hırsızların Afifeddin'in binmekte olduğu ve Selçuk'tan aldığım en güzel atımı bütün koşum ve takımlarıyla birlikte aşırmış olduklarını öğrenmiş oldum.
Ertesi gün yola çıkarak Bergama'ya vardık.” (1)
Kaynakça: (1) İbn-i Batuta Seyahatnamesi'nden Seçmeler, Parmaksızoğlu İsmet, 1971, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi