Laik Eğitime Veda Ederken * Kemal Kocabaş

Pazartesi, 09 Nisan 2012 09:51
?4+4+4? Kesintili eğitim yasası büyük tartışmalardan sonra AKP çoğunluğu ve MHP desteği ile TBMM?den geçerek Çankaya?ya imzaya gönderildi. Yasanın tartışılması ve yankıları ise hala devam ediyor. Uzun süre devam edeceğe de benziyor. 4 Nisan 2012 tarihli gazetelerde henüz yasa daha imzalanmadan Manisa-Turgutlu Gazi İlköğretim Okulu?nda Din ve Ahlak Bilgisi dersine giren Caferi İmamın kendine özgü giysileriyle sınıfın ortasına oturarak çocuklara kendi inanç dünyalarını anlattığı bir fotoğraf yayınlandı. Bunlar bundan böyle sıkça göreceğimiz ?Yeni Türkiye!?? fotoğrafları olacağına benziyor?
4 Nisan 2012 tarihli, Star gazetesinde siyasal iktidara çok yakın bir kalem olan Mustafa Karaalioğlu ? Sır değil, bu kanunun temel motivasyonu imam hatiplerin orta kısımdan itibaren önünü açmaktır. Bununla birlikte, ortaokul ve liselerde Kur?an-ı Kerim ve siyer (Hz. Muhammed?in hayatı) eğitim seçmeli yer alacaktır? diyerek iktidarın bu yasadaki temel amacını dillendirmektedir. Yazar, yasadaki diğer tüm maddelerin çok anlamlı olmadığını, temel amacın eğitimin din eksenli bir rotaya oturtulmasını ifade ediyordu. Türkiye; bu yasayla maalesef Cumhuriyet Eğitim Devriminin laik ve bilimsel eğitimin 89 yıllık kazanımları yok varsayılarak ?eğitimin dinselleştirilmesi? yolunda önemli, sıkıntılı bir dönemece girmiş oldu. Bundan böyle tüm okulların imam hatipleşeceği çok açıktır. Böyle bir eğitimden çağdaş, demokratik bir toplum çıkar mı? Bilim ve toplumların diyalektik gelişim süreci çıkmaz diyor? Ayrıca bu yasa toplumun tüm desteğini almadığı, toplumsal mutabakatı sağlamadığı, pedagojinin evrensel kazanımlarını dikkate almadığı, bilimsel olmadığı, rövanşif bir ruh halinin acele ürünü olduğu için uzun ömürlü olamayacaktır? Olmaması da gerekir.
Bu ülkede hiçbir kesimin dinle ilgili bir sorunu yoktur. Din hepimizin ortaklaştığı önemli bir kurumdur. Yurttaşlar özgürce dinsel görevlerini kendilerinin arzusu oranında yerine getirebilmekte, dinsel bayramlar halkımızın toplumsal dayanışması anlamında çok önemli kültürel zenginlikler üretmektedir. Din, Türkiye?de insanlarımızı ayrıştıran değil birleştiren özellikleriyle anlamlı ve değerli. Bu konularda bir sorun yok. Sorun dinin araçsallaştırılması, politik süreçlerde kullanılmasıdır. Yasaya bu anlamda itirazlarım var. Öncelikle bu yasa Anayasanın giriş temel hükümlerine aykırı ve ?dinin araçsallaştırılmasını? temel alan bir yasadır. AKP ve MHP TBMM?nde seçmene selam için adeta yarışmışlardır. AKP, bu yasayla kendi söylemleri olan ?muhafazakar-demokrat? olma çizgisinin dışına çıkmış, adeta radikal bir parti gibi davranmıştır. Evrimine uygun davranmamıştır.
Bu yasanın uygulanma süreçleriyle beraber neler olacak? Çok açıktır ki mahalle baskısı, okul yöneticilerinin yoğun presi ile bu dersler seçmeli değil, zorunlu hale gelecektir. Türban ortaokula girecek ve yaygınlaşacaktır. Bir süre sonra da karma eğitim fiilen kalkacaktır. Pedagoji (Eğitim Bilimleri), hangi yaşta çocuğun nasıl bir eğitim alması gerektiğini inceler. Çocuğun biyolojik, beyinsel, psikolojik gelişimlerine uygun öğrenme modelleri, müfredatları geliştirir. Bu yasada bu anlamda bilim, yani pedagoji yoktur. Tüm gelişmiş ülkelerde zorunlu okul öncesi var, bu yasada okul öncesi yok. Gelişmiş ülkelerde okula başlama yaşı pedagojik olarak 72 ayı tamamlamasını öngörüyor. Bu yasa 60 mı? 72 ay mı? karar veremiyor. Tüm gelişmiş ülkeler uzun bir kesintisiz temel eğitim verip 14-15 yaşlarında mesleki yönlendirme yaparken, bu yasa 9 yaşına çekiyor. Hacettepe Üniversitesi Eğitim Fakültesi Fakülte Kurulu ?Söz konusu yasa teklifi, bilimsel temellerden uzaktır, çocukların gelişim özelliklerine uygun görünmemektedir, fırsat eşitliğine ve kamu yararına aykırıdır.? diyerek bilimsel bir itirazı haykırmaktadır.
Hükümet sözcüleri, Başbakan konuşmalarında sürekli olarak ?Halkımız böyle istiyor. 28 Şubat?ın intikamını alıyoruz? diyerek yasayı savunuyor. 28 Şubat?la, darbelerle hesaplaşmaya sözümüz yok. Ama şunu biliyoruz ki 28 Şubat öncesi ilkokullar 5 yıldı. Şimdi bu yasa ile ilkokul 4 yıla düşüyor. 28 Şubat öncesi ortaokul ve liselerde bu yasayla seçmeli olacak olan ama pratikte zorunlu işleyecek olan din dersleri yoktu? Peki halkımızın hangi oranda 9 yaşında çocuklarımıza din eğitimi verilmesini istediğine ilişkin bir çalışma var mı? Yok? Peki bu yasa AKP?nin seçim beyannamesinde var mı? Yok? Oy vermenin somut anlamı nedir? Beyannamelerde söz verdiğin işleri yap anlamındadır. Toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren bir yasayı %50 oy almış bir parti bile olsa toplumun tüm kesimleriyle uzlaşarak çıkarması gerekmez mi? %50 oy almak her şeyi yaparım anlamına mı geliyor? Tabii ki hayır. Demokratik, gelişmiş ülkelerde yöntem uzlaşmaktır. Tüm bu dayatmacı, formatlayıcı anlayışla Türkiye yeni bir anayasa yapabilir mi? Toplumun bir kesimini karşısına alarak, empati yapmadan, eğitim yasasının çıkarılma süreçlerindeki yaşanılanlardan sonra anayasa uzlaşması artık çok zor görünüyor.
TBMM?nde çıkan bu yasada ?İlköğretim devlet okullarında parasızdır.? ifadesinin çıkarılması eğitimin paralı olması, piyasaya bırakılmasına yönelik değerlendirmeleri doğrulayan ibarelerdir. Komisyon süreci tümüyle arızalıdır. Komisyonda 7. Maddeden sonra yasa görüşülmeden parmakların kaldırılıp, indirilmesiyle çok kısa sürede kabul edilmiş, muhalefete söz verilmemiştir. Bu yasanın hazırlanış sürecinde okullar için yeterli mekanlar, yeterli öğretmenin olup olmadığa ilişkin hiçbir öngörü-çalışma yoktur. Bu sisteme uygun kitaplar, araç ve gereçlere yönelik çalışmalar yoktur. Bütçede bu konuya ilişkin konulmuş bir kalem de yoktur. 13 Yaşı sonrası açık öğretim olanağı nedeniyle yoksul kesimlerin çocukları ve özellikle kızların eğitim dışı kalma olasılıkları yüksektir. 30 Mart 2012 tarihli Radikal gazetesinde Koray Çalışkan köşesinde yaşanılanlara ?Öğretmenleri yollarda sürükleyerek, üzerine su sıkarak, döverek hangi ülkede meşru bir eğitim reformu yapılmış?… Seçmeli kisvesi altında imam hatip rejimi tüm milli eğitime yayılıyor? diyerek itirazlarını köşesine taşıyordu.
1923-1946 yılları arası Cumhuriyet Eğitim Devriminin en önemli uğraşı uygulamalı parasız, karma, bilimsel eğitim ile ülke çocuklarının hayatlarını dönüştürmeyi hedefledi. 1927 yılında Mustafa Necati muhafazakar muhalefete rağmen karma eğitime geçti. 1940?lı yıllarda Köy Enstitülerinde ilk kez orta öğretim düzeyinde parasız-yatılı-karma eğitim yaşama geçmişti. Pozitif ayrımcı politikalarla ancak 1500 yoksul köy kızı bu eğitim olanağından yararlandı ve sonra onlar Anadolu?daki kızlar için bir umut ve ışık oldular. 1947 yılına gelindiğinde Köy Enstitüleri karşıtları yine karma eğitime itiraz ettiler. 1950 yılında Köy Enstitülerinin tüm kızlarını önce Kızılçullu, sonra da Beşikdüzü ve Bolu?da toplayarak sınıf arkadaşlarını, kardeşlerini birbirinden ayırdılar. Yıl 2012; şimdi filmin bir başka sahnesi oynanıyor. Cumhuriyetin bu insana dair kazanımı yine ağır bir saldırı altında?
Laik, demokratik bir ülkede okullar din eğitimi vermez. Verilirse bile pedagojinin işaret ettiği yaşlarda, olgunluklarda verilir. Türkiye; din eğitimini okul dışı yapılarda, kurslarda verilmesini tartışmalıdır. Araçsallaştırılarak, çoğunlukçu bir anlayışla, dayatmayla alınan bu kararlar ülkemizde barış kültürüne, farklı düşünerek yan yana yaşamak iklimine katkı vermez. Okullarda, toplumda önümüzdeki dönemlerde oluşabilecek ?ötekileştirmeleri? görmemek olanaksız. Bir aydın olarak bu uyarıları yapmayı sorumluluk olarak görüyorum. Eğitimin amacı tek sesli değil, çok sesli, çoğulcu toplumu hedeflemek olmalıdır.