Yırca Köylüleri,köy Enstitüleri ve Zeytin * Kemal Kocabaş

14 Kasım 2014, Cuma, 9:21

“Duyduk ki… / Bu işler duyulur da durmak olur mu? / Bi sabah erken, / Haymana Ovası'nda bir garip kuş öterken, / Sıska bir söğüt ağacı altında zeytin tanesi yedik…” Nazım Hikmet

Soma-Yırca köylüleri, geçen hafta doğa ve çevre duyarlılıkları ile yaşadıkları topraklara, diktikleri ağaçlara onurlu bir şekilde sahip çıktılar. Kesilen altı bin zeytin ağacına rağmen yiğitçe direnişleri yargı ve kamuoyunda karşılığını buldu ve zeytin ağaçlarının katledildiği Yırca köyünde termik santral yapımı Danıştay kararıyla engellendi. Yırca köylüleri, HES direnişini gerçekleştiren Karadeniz köylüleri gibi ülkenin vicdanında onurla yer aldılar.

Köy Enstitülü yazar, şair Mehmet Başaran, zeytini “Ağaçların bilgesi, zeytindir kuşkusuz… En çelimsizi bile kendini kabul ettiren bir ağırbaşlılık, bir suskunluk içinde… Yaşlarını bilen yok. Roma'nın, Bizans'ın izlerini taşıyor bazıları… Zamanlar geçmiş, sahipler değişmiş ama onlar kendi ölümsüzlüklerinde… Gene kendi kendilerinin” ifadeleriyle zeytinin tarihselliğini anlatır. Zeytin, hepimizin hayatına, öykülere romanlara, şiirlere, şarkılara konu olmuştur. Akdeniz insanlarının vazgeçilmezidir, onların yaşamlarıdır, şiiridir, aşı ve ekmeğidir. İlhan Berk şiirinde zeytin, “Ne zaman seni düşünsem / Bir ceylan su içmeye iner / Çayırları büyürken görürüm / Her akşam seninle / Yeşil bir zeytin tanesi / Bir parça mavi deniz / Alır beni / Seni düşündükçe / Gül dikiyorum ellerimin değdiği yere / Atlara su veriyorum / Daha bir seviyorum dağları” dizeleriyle yer alırken, hüzünlü bir aşk hikayesinin yorumu “Önde zeytin ağaçları arkasında yâr / Sene 1946 / Mevsim Sonbahar/ Önde zeytin ağaçları neyleyim neyleyim / Dalları neyleyim / Yâr yollarına dökülmedik dilleri neyleyim” şeklinde Bedri Rahmi dizelerine yansır.

8 Kasım 2014 günü Antalya'dayız. Yeni Kuşak Köy Enstitülüler Derneği (YKKED) Antalya Şubesi, Antalya Sanatseverler Derneğinde “Cumhuriyetin 91. Yılında Eğitimin Güncel Sorunları” başlıklı bir panel düzenlemişti. Arkadaşlarımız Prof. Dr. Songül Sallan Gül, Prof. Dr. Firdevs Gümüşoğlu, Prof. Dr. Mualla Bilgin Aksu ile beraber katıldığımız panelde ülkenin eğitim-kültür sorunlarını konuştuk. Panel sonunda sorular ve katkılar bölümüne geçildiğinde Ortaklar İlköğretmen Okulu 1965 çıkışlı Necati Özkan Öğretmen söz aldı. Necati Öğretmen bir Adabelen buluşmasında okulu dolaşırken atılan, dökülen belgeler bulduğunu ifade ederek zeytinle ilgili bir belgeyi paneli izleyenlerle paylaştı. Belgeyi daha sonra da yayımlamamız için bize verdi.

Belgelerde ne vardı? İlk belge 9.7.1948 tarihli ve Tarım Bakanlığı Bahçe Kültürleri İstasyon Müdürlüğünden Ortaklar Köy Enstitüsü Müdürlüğüne yazılmış. Müdür Mustafa Gürsel imzalı yazı; “Yüksek Tarım Bakanlığınca emrinize ücretsiz olarak tahsis edilmiş 947 fidandan tevzi zamanında adresinize gönderilen 200 adet zeytin fidanının kaç adedinin tuttuğunun ve kuruyanların neden kuruduklarının yapılacak istatistiklerimize işlenmek ve bakanlığa arz edilmek üzere bildirilmesini rica ederim. Saygılarımla” şeklinde olup ve not olarak da “Kurumada iklime uygunsuzluk gibi haller müşahede edilmiş midir?” diye bir soru ek olarak yazılmış. Bu yazıya Ortaklar Köy Enstitüsü Müdürü Arif Gönendik 13.7.1948 tarihinde “Tarım Bakanlığı Bahçe Kültürleri İstasyon Müdürlüğüne, Erbeyli” adresine yanıt vermiş. Yanıt; “9.7.1948 gün ve 282 sayılı yazıları karşılığıdır. Müdüriyetimizin istasyonunuzdan enstitümüze verilmiş bulunan 200 zeytin fidanından 175'i halen tutmuş vaziyettedir. Tutmayan 25 fidan, dikim zamanında sıra üzerinde kayalık sahaya düştüğünden tutmamıştır. Keyfiyet saygı ile arz olunur.” Bu belgelerle Ortaklar Köy Enstitüsü-İlköğretmen Okulu revir binası arkasındaki zeytinliğin tarihi karşımıza çıkmıştı.

Pazarören Köy Enstitüsü ana binasının girişinde yazılan “Bozkırı baştan başa yeşille öreceğiz; Tanrı'nın geç kaldığı işi biz göreceğiz” ifadesi Köy Enstitülerinin Anadolu'nun yeşillendirilmesi, ağaçlandırılması konusundaki duyarlılığını anlatması anlamında çarpıcıdır. Bu anlamda yukarıdaki yazışma bu duyarlılığın bir parçasıdır. 1948 yılında kamunun ve Köy Enstitülerinin zeytin fidanına gösterdiği duyarlılık böyle… 2014 yılında başbakan yardımcısı, zeytin ağaçlarının yıkımına karşı direnen, bilekleri kelepçelenen ve dövülen Yırca köylülerinin haklı mücadelesini göremiyor, empati yapamıyor ve “Dağ taş zeytin dolu” diyerek doğa ve çevre duyarlılığına ne kadar uzakta olduğunu gösteriyordu. 1948'te bir zeytin ağacının hesabını sormaya çalışan bir kamu ve enstitü, 2014 yılında altı bin zeytin ağacını rahatça kesebilen bir doğa kıyımcılığı…

Son söz; güftesi Behçet Kemal Çağlar tarafından yazılan ve bestesi Adnan Saygun tarafından yapılan Ziraat Marşı'nın “Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine. / Milletin her kazancı, milletin kesesine. / Toplandık baş çiftçinin Atatürk'ün sesine / Toprakla savaş için ziraat cephesine / Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz / Biz yurdun öz sahibi, efendisi köylüyüz” dizelerindeki özgüven, inanç, tutku ve yurtseverlikte. Kapitalizmin, sınır, hukuk, insan, doğa tanımaz para hırsına karşı ağaçlarını koruyan Yırca köylülerine, ülkenin yoğun sıkıntılar içinde olduğu bir dönemde bizlere “insan duyarlılığını” tekrar hatırlattıkları için sonsuz teşekkürler…