Kaybettiklerimize Dair * Kemal Kocabaş

Hep sen mi ağladın hep sen mi yandın,/ Bende gülemedim yalan dünyada/ Sen beni gönlümce mutlumu sandın/ Ömrümü boş yere çalan dünyada
Heraklit ?Her şey akar? diye tanımlamış gelişimi, değişimi ve diyalektiği? Güneş, dünya hep dönüyor? İnsanlar, doğuyorlar, büyüyorlar, yaşlanıyorlar ve daha sonra da biyolojik yaşamlarını kaybediyorlar. Her gün binlerce yeni yaşam hayata ?merhaba? diyor, binlercesi de ?hoşça kal? diyerek aramızdan ayrılıyor. Her hoşça kalda yalnızlaşıyorsunuz, hoşça kal sırasının gelmekte olduğunu hissediyorsunuz adeta? Yaşadığınız dünyada ortaklaştığınız, aynı zaman diliminde bulunduğunuz insanların kaybı sizde acı üretiyor. Son on günde yaşamımızı güzelleştiren, müzikleriyle gönül dünyamızı titreten iki güzel insanı kaybettik: ?Neşet Ertaş ve Berkant?
Neşet Ertaş Kırşehir Çiçekdağı 1937 doğumlu bir halk çocuğu, bir halk ozanı, halk kültürümüzün çok önemli yalın, sade gerçek bir sanatçısı. Türkmen-Abdal geleneğinin son temsilcisi? Yoksullukla, düğün çalgıcılığıyla, konserlerle ve Anadolu insanına armağan ettiği ?insana dair türkülerle? geçen 74 yıl. Gönül Dağı, Zahidem, Tatlı Dillim Güler Yüzlüm, Yalan Dünya ve pek çok türküyü bu topraklara bırakarak 25 Eylül 2012 sabahı bizlere hoşcakal diyerek, yalan dünyayı terk ederek babası, hocası ?Aynı ruhun insanlarıyız? dediği Muharrem Ertaş?ın yanına, sonsuzluğa yol aldı.
Arkadaşımız yazar Öner Yağcı her buluşmamızda şiirler okur, yaşadığı süreçleri bizlere anlatır. Son buluşmamızda anlattığı bir yaşanmışlığı Neşet Ertaş?ın aziz hatırası adına paylaşmak isterim. Öner Yağcı bir Neşet Ertaş hayranıdır. Sesinin kötü olmasına karşın ?Zahidem? türküsünü her koşulda büyük bir gayretle söylemeye çalıştığını anlatır. 12 Mart döneminde Öner Yağcı tutuklanır. İşkencelerden geçer. İşkence sırasında acıya dayanamayarak büyük bir ses şiddetiyle ?Zahidem? türküsünü söyler. İşkenceciler bu ses şiddetine dayanamaz, işkenceyi bırakırlar. Bir başka gün hapishane avlusunda bu türküyü söylerken gardiyanlar gelip Öner Yağcı?yı coplamaya başlarlar. ?Türkü yasak? derler. Bu sırada gür, tok bir ses duyulur. ?Türküler yasaklanmaz, türkünün yasağı mı olur? Bırakın çocuğu? der. Bu ses hücredeki Deniz Gezmiş?in sesiydi. Gardiyanlar geri döner. Zahidem türküsü Öner Yağcı?yı işkenceden kurtarmıştır.
Neşet Ertaş kendi yaşam öyküsünü ?Bin dokuz yüz otuz sekiz cihana/Kırtıllar köyünde geldin dediler/Babama muharrem, anama döne/Dediysen atayı bildin dediler/Dizinde sızıydı anamın derdi/Tokacı saz yaptı elime verdi/Yeni bitirmiştim üç ile dördü/Baban gibi sazcı oldun dediler/ O zaman babamdan öğrendim sazı/Engin gönül ile Hakk?a niyazı/O yaşımda yaktı bir ahu gözü/Mecnun gibi çölde kaldın dediler/Zalım kader devranını dönderdi/Tuttu bizi İbikli?ye gönderdi/Babam saz çalarken bana zil verdi/Oynadım meydanda köçek dediler/Anam Döne İbikli?de ölünce/Tam beş tane öksüz yetim kalınca/Beşimiz de perişan olunca/Babamgile burdan göçek dediler/Yürüdü göçümüz tefliğe doğru/Bu hali görenin yanıyor bağrı/Üç aylık çocuğun çekilmez kahrı/Bunlara bir ana bulun dediler/Yozgat?ın Kırık Soku Köyü?ne vardık/Bize ana yok mu diyerek sorduk/Adı arzu dediler bir ana bulduk/İşte bu anadır buldun dediler/En küçük kardaşı kayıp eyledik/Onun için gizli gizli ağladık/Üstelik babamı asker eyledik/Yine öksüz yetim kaldın dediler/Zalim kader tebdilimi şaşırttı/Heybe verdi dalımıza devşirtti/Yardım etti Yerköy?üne göçürttü/Biraz da burada kalın dediler/Yerköy?den Kırıkkale?ye geldik/Babam saz çalarken biz cümbüş aldık/Kırşehir?e varınca kemanı çaldık/Aferin arkadaş çaldın dediler/Yârin aşkı ile arttı hep derdim/Babamı bir yere dünür gönderdim/Başlık çok istemişler haberin aldım/İstemiyor yârin seni dediler/Kırşehir?de yedi sene kalınca/Düğün düzgün hepsi bize gelince/Burada herkese yer daralınca/Ankara?ya gider yolun dediler/Ankara?da (sünnetçi) Veysel usta?yı buldum/Epeyce eğleştim, evinde kaldım/Yüz lirayı verip bir yatak aldım/Etti isen böyle buldun dediler/Bir ev kiraladım münasip yerde/Kaldı kavim kardaş hep Kırşehir?de/Bu aşk hançerini vurdu derinde/Çaresini bulmazsan öldün dediler/Yarin aşkı ile döndüm şaşkına/Arada içerdim yârin aşkına/Canan acımaz mı garip dostuna/Bunu da içeriye alın dediler.? şeklinde dizelere döker. Ertaş?ın türkülerindeki renk bu yaşamın, acıların, sevdaların tınısıdır.
?Sen kalbimin mehtabısın güneşisin/ Sen ruhumun vazgeçilmez bir eşisin/
Bir şarkısın sen ömür boyu sürecek/ Dudaklarımdan yıllarca düşmeyecek/? bu dizeler ulusal bir şarkıya dönüşen ?Samanyolu??nun ilk dörtlüğü. Bu şarkıyı beynimize, yüreğimize katan Berkant?ı 1 Ekim 2012 sabahı kaybettik. Samanyolu ilk gençlik dönemimizde dillerimize, gönlümüze düşen ve hiç çıkmayan bir melodi. Sırf bu parçayı dinlemek için Fuar Gazinolarına Berkantı izlemeye gelen Egelileri anımsadım bu yazıyı yazarken? 1967 yılında duygu dünyamıza giren, kuşaktan, kuşağa aktarılan bir parça olur. Berkant onlarca albüm ile bir dönem müzik dünyamızın önemli bir yıldızıydı. Berkant Akgürgen, 31 Aralık 1938 de doğar. Babası Hasan Akgürgen Hasanoğlan Köy Enstitüsünde Elektrik Santralı ve elektrik motorları üzerinde uzman bir ?usta öğreticidir.? Evleri de enstitü lojmanlarındadır, motor atölyesinin yanındadır. Hasan Hoca ülkenin 21 farklı enstitüsünün elektrik santralı arızalarını takip eden, gidip tamir eden, öğrencilere motoru öğreten bir enstitü emekçisi, imececisidir. 1941-1963 yılları arasında vefatına kadar Hasanoğlan?da çalışır. Berkant bu nedenle yaşamı boyunca hep ?Ben Köy Enstitülüyüm? onuru ve aidiyeti ile yaşar ve bunu da sık sık ifade ederdi.
Aynı zaman dilimlerini paylaştığımız, hayatımızı notalarla, melodilerle güzelleştiren, renk ve anlam katan, hayatın yanlışlıklarını itiraz ederek müziğe taşıyan Ruhi Su, Aşık Mahsuni, Cem Karaca, Barış Manço ve pek çok sanatçının arkasından Neşet Ertaş ve Berkant?ı da uğurladık? Anılarına saygıyla?