Kadın, Jinekoloji ve Siyaset * Kemal Kocabaş

Türkiye durulmuyor, gittikçe daralıyor ve sıkışıyor? Laik-demokratik Cumhuriyet her gün yeni örselenmelerle yıpranıyor. Laik-demokratik değerler yerine dinsel, fetvaya dayalı, anti-demokratik, tek sesli muhafazakar iklim ülkeye egemen oluyor? Din eğitimini yaygınlaştırmaya, tüm okulları imam hatipleştirmeye yönelik ?4+4+4 eğitim yasası? ile başlayan, Uludere?de yaşanılan acılarla devam eden süreç şimdi sezeryan, kürtaj ve fetva kurumuna dönüşen Diyanet İşleri Başkanlığı açıklamalarıyla gündemdeki yerini koruyor.
Sayın Başbakan bir süre önce Kars?ta ülkenin çok saygın ve değerli bir heykeltıraşının yaptığı heykeli beğenmedi ?ucube? dedi. Kars Belediyesi vazifeden görev çıkardı, heykel yıkıldı? Sayın Başbakan bazı gazetecilerin, TV programcılarının yazılarını, söylemlerini beğenmedi ve sonunda ?Nuray Mert, Ahmet Altan, Ece Temelkuran, Bekir Coşkun, Özdemir İnce, Banu Güven, Can Dündar, Soner Yalçın? işlerinden oldular, programları kaldırıldı veya gazete değiştirdiler. Son olarak İktidar yanlısı Yeni Şafak Gazetesi?nden Ali Akel ?Uludere Olayı? ile ilgili iktidar yaklaşımını eleştiren vicdanı öne çıkaran bir yazı yazdı. Sonuç; İşine son verildi? Sayın Başbakan devlet tiyatrolarında oynanan oyunları beğenmedi, şimdi devlet tiyatroları yasası değiştirilerek iktidara bağlı bir sanat anlayışı geliştirilme çabaları başladı. Sayın Başbakan ?Dindar gençlik yetiştirmek istiyoruz.? dedi. Anında partinin grup başkanvekillerinin ortak önergesiyle hiçbir bilimsel ve pedagojik nitelik taşımayan ?4+4+4 Eğitim yasası? iktidar çoğunluğunun dayatmasıyla, MHP desteği ile yasalaştı. Eğitim sistemimiz büyük bir kaosun içine taşındı. Sayın Başbakan öğretmenlerin özlük hakları için bir günlük grev yapmalarına sinirlendi; ?İki aylık izinleri var, kaç saat çalışıyorlar ki?? diyerek 700 bin öğretmeni incitmeyi ihmal etmedi. Vazifeden görev çıkaran savcılar Ömer Hayyam?ın dizelerini içeren attığı bir twit nedeniyle ülkenin yüz akı piyanisti Fazıl Say için dava açılması gündemde yerini aldı. Büyük kentlerde okulları İmam Hatip Okuluna dönüştürülen öğrenci ve velilerin tepkileri de basında yaygın bir şekilde yer almaya başladı.
Son günlerde Sayın Başbakanın gündeminde kadın sorunları, özellikle jinekolojik problemler var. ?Her kürtaj bir Uludere?dir? ifadesi ile Başbakan kürtaja ve sezeryana karşı olduğunu, bunun arkasında dış güçler(!) olduğunu söylemeye başladı. Akıl ve bilim yerine tümüyle dinsel bir bakış açısıyla olayı yorumlayarak Sağlık Bakanına yeni bir yasa çıkarılması emrini verdi. Diyanet İşleri Başkanı da Başbakanı doğrulayan bir fetva vererek tartışmaya katıldı. Bilim dünyası ise bilimin verileriyle Başbakana itiraz ediyorlar? Türk toplumunun kadına bakışı hep sıkıntılı, sorunlu olmuştur. Şair-öğretmen, yazar Bilsen Başaran Yeniden İmece Dergisi 34. Sayısındaki yazısında ?Kadın dediğin koluna taktın mı yakışmalı, duvara attın mı yapışmalı?, ?Avrattan vefa, zehirden şifa olmaz?, ?Bal arıdan, kavga karıdan çıkar?, ?Avradı çirkin olanın sakalı ak olmaz?, ?Avradın kazdığı kuyudan su çıkmaz?, ?Erkek kocadıkça koç olur, kadın kocadıkça hiç olur?, ?Kadına, çocuğa, sarhoşa sırrını açma?, ?Erkeğin okumuşu kadı olur, kadının okumuşu cadı olur? kadına dair toplumdaki marazi kadın bakışını yansıtan atasözlerini yayımladı. Bu sözlerin yaşadığımız toplumsal hayatta, hayatı beraber paylaştığımız kadın-erkek dünyasında bir anlamı olmadığı çok açık. Ama Türk toplumundaki egemen erkek kültürünün kadın algısının bilinçaltı izlerini yakalamak anlamında önemli. Çocukluğumdan beri memleketim Kavaklıdere?de ?Yağmur yiyen darı ile pazara çıkan karıdan hayır gelmez.? ifadesini duyarım. Çok uzun yıllar Kavaklıdere?de kadınlar pazara çıkıp alışveriş edemiyorlardı. 1970?li yılların ortasında bu tutucu anlayışı kırdılar ve evlerinin her tür gereksinmeleri için pazara çıkıp hayatın içinde eşit koşullarda olduklarını kanıtladılar. Bu söz de kadın özgür iradesiyle tarihe karıştı?
Günümüzde kürtaj; 14 haftayı geçmemek koşuluyla istenmeyen bir hamileliğin sonlandırılması olayı. Sezeryan ise normal doğumun yapılamaması zorluğunda bebeğin cerrahi bir müdahale ile yaşama merhaba demesinin adıdır. Türkiye, çok sancılı sosyolojik değişimler yaşayan bir toplum. Hergün gazetelerde artan sayıda kadına şiddet ve tecavüz haberlerini okuyoruz. Sayın Başbakan ve aileden sorumlu devlet bakanının yaşanan bu gerçekliğe atlayarak, görmemezlikten gelerek kürtaj ve sezeryanı öne çıkarmalarının çok rasyonel olmadığı bir gerçek. Kadın örgütleri kürtajın yasaklanması tartışmalarına ?Kadınların sağlık ve yaşam haklarının ihlalidir!, Kadınların cinsel ve doğurganlık sağlıkları ve hakları ile ilgili karar verme haklarının ellerinden alınmasıdır!, Kadınların eşit bireyler olarak görülmediği süregelen muhafazakar zihniyetin bir başka tezahürüdür!? diyerek miting yaparak, gazete ilanları vererek görüşlerini açıklıyorlar. Kürtaj ile ilgili yasa 12 Eylül yönetimince çıkarılmıştır. Liberal aydın Murat Belge?ye göre kürtaj yasası 12 Eylül?ün çıkardığı ?en hayırlı? yasadır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre Türkiye?de istenmeyen gebeliklerin istemli olarak sonlandırılmasına yasal olanak sağlanması anne ölüm hızının düşmesine katkı sağlamış ve bu oran 1970?lerden 2000?lerin ortalarına, 100 bin canlı doğumda 250?den 28?e düşmüştür. Başbakan?ın ifadelerinin aksine kürtajın Türkiye?de arttığı yönünde hiçbir veri yoktur; tam tersine 1993?te 100 gebelikten 18?i kürtajla sonuçlanırken, bu oran 2008?de yüzde 10?lara gerilemiştir. 1994 ile 2011 yılları arasında 26 ülke kürtaj ile ilgili engelleri kaldırmaya yönelik adımlar atmışken, Türkiye?de yasaklanması veya kısıtlanmak istenmesini anlamak çok zor.
Ülkede yaşanan tüm bu olumsuzlukları siyasal iktidara şimdiye değin destek veren liberal yazarlar da görmeye başladı. 5 Haziran 2012 tarihli Milliyet Gazetesinde Hasan Cemal ?Tayyip Erdoğan, maşallah, Zaloğlu Rüstem gibi!? başlıklı yazısında ??Farklı düşünmektir demokrasileri demokrasi yapan. Ancak siz, bir Başbakan olarak, yalnız farklı düşünmüyorsunuz. Aynı zamanda sizin gibi düşünmeyenlere öfke saçıyorsunuz. Sizden farklı düşünenlere hoşgörünüz yok. Sizin gibi düşünmeyenlere tahammülünüz kalmamış.
Sizin gibi düşünmeyenlerin sesini kısmanın peşindesiniz. Bunun kırmızı sinyalleri yanıp sönüyor. Yazık. Sayın Başbakan; Öylesine bir diliniz, öylesine bir üslubunuz var ki. İtici, otoriter. Bir devlet dili bu. Ya da devletlu bir dil. Eskiden böyle değildi. Şunu iyi bilin:
Böylesine bir dil ve üslupla Türkiye iyiliklere doğru yol alamaz. Her şeyin doğrusunu siz bilemezsiniz çünkü… Doğruları, gerçekleri kendi tekeline alabileceğini sanan liderlerle barış ve demokrasi yollarında yürünemez. Tarihte bu defalarca kanıtlanmıştır? diyerek uyarılar yapıyor. Her kürtaj yaptıran anne mutlaka büyük bir acıyla bu süreci yaşar. Bu süreç onu mutlu etmez. Ama yaşamın öyle koşulları vardır ki kürtaj kaçınılmaz olur. Bazen bir tecavüz sonrası, bazen özürlü doğacak bir çocuk için, bazen annenin sağlığı için, bazen yaşanılan çok olumsuz aile koşulları için? Karar kadındadır, annededir. Dinsel savlarla yasaklanırsa ne olacak; bilimsel olmayan yöntemlerle çocukların düşürülmesi ve daha çok annenin hayatını kaybetmesi olacaktır. Parası olanlar için sorun olmayacak, yabancı ülkelerde kürtajlarını yaptıracaklardır. Olan yoksul, dar gelirli kadınlara olacaktır. O nedenle kadınların meydanlarda dillendirdiği ?Kürtaj haktır, yasaklanamaz?, ?Bedenimiz bizimdir, tartıştırmayız?, ?Kürtaj haktır, Uludere Cinayettir? şeklindeki haykırışları haklı ve meşrudur.
Fetvaların, teksesliliğin, otoriterliğin egemen olduğu bir Türkiye projesine karşı akıl ve bilimin, demokrasinin, özgürlüğün çok sesliliğin egemen olduğu bir Türkiye özlemi güncel ve acil bir taleptir. Ülkede biran önce barış dilinin egemen olması dileği ile?