?ilahe, Güzel İşlenmiş Bir Tahtta Oturuyor? * Haydar Aksakal

16.07.2012 / 00:00
Bir zamanlar, Anadolu?nun en güzel kentlerinden birisi olan Manisa?da, insanlar kültüre de önem veriyordu. Tarihin derinliklerinde kaybolan medeniyetleri, sırları öğrenmek istemişler, bilim adamlarını kentlerine davet ederek araştırmalara katılmışlardır.
8-9 Mart 1936?da, bir Pazar gecesi Manisa halk evinin salonlarında, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Profesörü Helmuth Theodor Bossert?e gösterilen ilgi yoğundu?
Bossert, 11 Eylül 1889 yılında, Almanya?nın Landau Kenti?nde doğdu. Heidelberg, Straburg, Freiburg ve Münih, üniversitelerinde öğrenim gördü. 1913?de doktorasını tamamladı.
Freiburg Müzesi?nde asistan olarak çalıştı. 1919-34 yılları arasında Berlin Üniversitesi?nde Yakındoğu dilleri ve kültürleri üzerine dersler verdi. Bu dönemde 15?e yakın kitabı yayımlandı. 1933?de Türkiye?ye geldi. Almanların Boğazköy?de yaptıkları kazılara katıldı.
1934?de İstanbul Edebiyat Fakültesi?ne profesör olarak atandı.
II. Dünya Savaşı çıkınca Almanya?ya dönmedi, 1947 yılında Türk vatandaşlığına geçti.
Güneydoğu Anadolu?da Geç Hitit kalesi olan Karatepe?de kazılar yaptı. Hitit hiyeroglif yazısının okunmasını sağlayan iki dilli (bilinguis) yazıtları buldu.
Araştırma ve yayınlarıyla arkeolojiye katkıda bulundu.
Bossert, 34 kitap ve 107 makale yayımlamıştır. Hazırladığı son kitabı ?Türk Halk Sanatı?, ölümüyle yarım kaldı?
8-9 Mart 1936, Pazar gecesi Manisa Halk Evinde, Bossert tarafından verilen konferans:
MANİSA?NIN TARİHÇESİ:
?Çivi yazısı şekilleri 5-6000, hatta on binden fazladır. Çivi yazısı, kat?ı olarak biliniyor ki, Eti?ler tarafından bulunmuştur. Etilerin kendilerine mahsus diğer bir yazısı daha vardır ki bu da Etihiyeroğlif?dir. Etihiyeroğlif yazısı eski Mısır yazısına benzer; Etiler Anadolu?da nereye kadar gelmişlerdir? Etiler, Hiyeroglifi kayalar ve taşlar üzerine yazmışlardır; hangi kaya üstünde bir Hiyeroglif görürseniz bilin ki o, Etiler aittir. Şimalde; Boğazköy?ünden yukarı gitmediler; şarkta: Malatya?ya kadar uzandılar. Görüyorsunuz ki bütün şimali Suriye Etilere aittir; en zor hudut tayini garptadır; bunun için ben Manisa?dayım.
Manisa?da sizin hepinizin ?Papaz? diye tanıdığınız figür, doğrudan doğruya Eti devleti zamanında yapılmış bir eserdir. Bunun Etilere ait olduğunu Hiyeroglif yazısından biliyorum. Şimdiye kadar, Papaz diye tarif edilen figürün, Etilere ait olup olmadığı malum değildi. Tespit ettim ki bu figür Etilere aittir; yani Etiler Milattan önce 1950 den 1200 e kadar geçen zaman zarfında burada oturmuşlardı. Giderayak size bu figürün bir papaz olmadığını söyleyebilirim. Bu, Etilerin bir ana ilahesi, Bereket ilahesiydi. Etiler bunu kendilerine ilahe olarak yapmışlar, adını Spilos koymuşlardı. İlahenin eliyle göksünü tutuşu, Ana ve Bereket ilahesi olduğunu gösteriyor. Ve insanlara kendisinin yaratıcı bir varlık olduğunu ispat ediyor. (Sayfa: 42-43 )
Eğer oraya gidip ona dikkat ederseniz, göreceksiniz ki ilahe, güzel işlemiş bir tahtta oturuyor. Maalesef tahtın çok yerleri zedelenmiştir, figürün sağ tarafında yüksekte Hiyeroglif yazısı var. Figürün yüksekliğinin ?9? metre oluşu, onun 14-15 gün içinde yapılacak gibi kolay bir eser olmadığını gösteriyor.
Etilere ait eserlere yalnız Manisa civarında değil, şimdiki Kemalpaşa adını alan Nif?de de tesadüf edilir; orada bir Eti rölyefi mevcuttur. Orada bulunan rölyef bir ilah veya ilaheyi göstermiyor; bir kralı gösteriyor.
Manisa, eski tarihinde Etilere ait bir şehirdir ve uzun müddet Etiler burada oturmuşlardır. Eti medeniyetiyle Ege medeniyeti burada çarpışmış oluyor. Boğaz köyünde çıkan tabletlerdeki metinlerde (Ahhiyava=Akalar) la bu çıvarda buluşmuşlardır. Eğer bu civarda bir hafriyat yapılırda eski kültür tabakasına kadar inilecek olursa, Etilere ve Akatlara ait eserlere de tesadüf olunur. Eti metinleri okunmadığından Manisa ya ait malumatımız yoktur.
Manisa?nın tarihi Yunan müverrihleri (Tarih yazan kimse, tarihçi) ile başlıyor; Yunan Müverrihleri de eskiye ait malumatı bilmiyorlardı. Efsaneleri ve hikâyeyi çok sevdiklerinden mütemadiyen (ara vermeden, sürekli olarak) yazıyorlardı. Yunan Müverrihleri Manisa'nın kurtuluşunda Amazonların da eli olduğunu söylüyorlardı. Amazon silah taşıyan kadınlardır.
Yunanlılar Devri:
Eski efsanelerde Manisa?nın kuruluşu için Tantalus ve onun kızı Niobe büyük rol oynadı. Yunanlılar bunların Yunanlı olduğunu iddia ediyorlar; hâlbuki bu isimler Yunanlı değil Anadoluludur. Tantalus?un yaptığı ?Tantalis? kalesi yukardadır; tepeye çıkarsanız kalenin temellerini ve sarnıçları görürsünüz. Burada Niobe?ye ait bir eser vardır. Eski yunan şairi Homer, İtalya adasında eski Mağnezya da Niobe?nin çocuklarını kaybettiği için ağladığını söyler. (Sayfa: 44 )
Niobe?nin çocukları çok olduğundan mağrurdu, ilahlara karşı gelirdi. Apollon?un kız kardeşi Artemis Niobe?yi kıskandığından, Kardeşi Apollon?a Niobe?nin çocuklarını öldürmesini söyledi. Apollon da Niobe?nin çocuklarını bir okla öldürdü. Şair Homer?in de Niobe diye bahsetmiş olduğu şey, en eski kaya parçasından başka bir şey değildir.
Mağnezya İsa?dan 1400 sene evvel tamamen bir yunan şehri oldu. Yunan ırkından olan Eolar burayı zapt ettiler o zaman Mağnezya, Yunanlıların hâkimiyetini kabul eden Anadolulu bir şehirdir.
(Sayfa: 45)
Şüphesiz ki Eolar buraya geldiklerinde boş bulmadılar; buranın eski sakinleri vardı.
Lidyalılar Devri:
Bunlardan sonra buraya Lidyalılar hâkim oldular. Lidyalıların merkezi Sardis idi.
İsa?dan 665 sene evvel Gyges Manisa?yı fethetti. Manisa Lidyalıların elinde milattan evvel 665 ten 544 tarihine kadar kaldı. 546 tarihinde meşhur Lidya kralı Krezüs İran hükümdarı Kyrus tarafından mağlup edilerek Lidya hâkimiyeti ortadan kalkmıştır. Şüphesiz bu mağlubiyetten sonra bütün Lidyalılar kaybolmuş değildir. Manisa müzesine gidecek olursanız orada Lidyalılara ait kitabeyi görürsünüz. Benim kanaatime göre bu kitabe İskender zamanına aittir. Eminim ki, Manisa ve civarında Lidyalılara ait bir sürü kitabeler vardır. (Sayfa: 46 )
İranlılar Devri:
İranlılar 546?dan Büyük İskender?in Manisa?yı zaptı 333 e kadar kaldılar. İskender?in Anadolu?ya yaptığı seferde İranlılar içeriye atıldılar. Binaenaleyh Manisa?da Lidyalılardan sonra iki asırlık bir kültür tabakası da bulunacaktır.
Büyük İskender?le Manisa?da Grek ve Helen Kültürü baş gösterir, İskender?den sonra Anadolu?ya İskender?in Generallerinden Solaykos hâkim olur; bundan ötürüdür ki bunun kurduğu hükümete kendi namına izafeten Soleykitler denir. (Sayfa: 47 )
Romalılar Devri:
Bu tarihten sonra Manisa Roma hudutları içine girer. Roma hâkimiyetine rağmen yine resmi Lisan Yunanca kalmıştır, bundan dolayı burada hiç bir zaman Latince kitabe bulamayacaksınız. Roma hâkimiyeti esnasında büyük bir zelzele, eskiden kalan bütün eserler, abideler yıkıldı.
Zelzeleden sonra İmparator Tiberiyüs şehri yeni baştan inşa ve ihyaya başladı. Roma imparatorluğu, şarki ve Garbi Roma imparatorluğu diye ikiye ayrılınca burası, Şarki Roma İmparatorluğuna; netice itibariyle Kostantin?in hâkimiyeti altına girdi.
Bizans Devri:
Manisa, Şarki Roma İmparatorluğu hâkimiyetine geçtikten sonra, büyük bir ehemmiyet kazandı. O zaman burada büyük bir piskopos oturuyordu. 13 üncü asırda İstanbul Latinler tarafından zapt edilince Bizans imparatoru Yuhannos Dukas, Manisa?ya kaçtı. Bu imparatorluğu buradan idare etti. Yuhannos Dukas Manisa?ya geldikten sonra hayatını emniyet altına almak için, zannederim ki yukarıdaki kaleyi yaptırdı. Siz de tasdik edersiniz ki bu kadar yükseğe çıkmak ve orayı zapt etmek çok zor bir iştir. Ayni zamanda kalenin yeni yapılmış olması da noktai nazarimizi teyit eder.
Türkler Devrinde:
1398'de Osmanlılar bu havaliyi aldılar. 1402 de Timur buraya gelince Osmanlılar Manisa?dan bir müddet çekildiler, bilahare tekrar hâkim oldular. (Sayfa:48)
Görüyoruz ki Manisa, tarihte alelade bir şehir değil; bilakis çok büyük rol oynamış bir şehirdir. Çok şayanı teessüftür ki Manisa?nın bu kadar eski ve büyük bir tarihi olduğu halde, bu tarihe vakıf değiliz. Buna da sebep doğru dürüst bir hafriyatın yapılmamasıdır.
Biz buraya ufak bir sondaj ve Manisa tarihine yardım edebilmek için geldik.
Evvelce de söylediğim gibi altın ve gümüş arayıcılığı daha evvelki arkeologlar tarafından yapılmıştır. Bundan sonraki hafriyat bize hazine değil bu memlekette yaşayanların çanak ve çömleğini verecektir. Biliyorsunuz biz burada bir höyükte hafriyat yapıyoruz. Bizimle bazı lütufkâr arkadaşlarımız geldiler ve delikten ve hendekten başka bir şey görmediler.
Vaktimiz kısa olduğundan burada fazla kalamayacağız.?
Not: Bosert?in Manisa?ya bir daha gelip gelmediği bilinmiyor.
Kaynakça: Manisa Coğrafyası, Cenap Refik Orkon, Manisa Halk Evi Yayını, sayı: 3, İstanbul, 1937, Resimli Ay Matbaası.