HÜSEYİN AVNİ KUNDURACIOĞLU * Durmuş Kafkaslı'nın Ardından

''Şapkası başında naif bir çocuktu
Kalbinde yalnız bir
yolcunun
Anlaşılmamış şarkılarını taşıdı …''
Gürsel Caniklioğlu Yetmişli yılların son demleri yaşanmakta; ülke, faşist güçlerin baskılarına karşılık devrimcilerin mücadelelerine tanık olmaktadır. Radyolardaki ajans haberlerinde ya da siyah beyaz televizyonların ekranlarında baskıların, direnişlerin, ölümlerin dinlenildiği/izlenildiği yıllardır. Kuş uçsa herkesin haberi olduğu o yıllarda Milâs'ın sokakları, Arastası, kahvehaneleri 'Kireççilerin çoçukları'na yapılan operasyon söylentisi ile çalkalanmaktadır. Doğru ya da yanlış bilgiler birbirine karışmıştır artık. Korku süreci ile 'bizim çocuklar' olması arasında gidip gelmektedir kasaba. Durmuş Kafkaslı, Kireççilerin çoçuklarının en küçük olanıdır.İşte Durmuş Abiyle tanışmadan çok önce, ismini, yaşadıklarını kasabanın içinde bulunduğu bu süreçte öğrenmiştim.
Yıllar sonra Durmuş Abi ile tanıştığımızda, yani çok sonraları; yarıda bırakılmış Buca Eğitim Enstitüsü Türkçe Öğretmenliği, İnciraltı yurtları, İzmirin sokakları, gözaltılar, 12 Eylül, DAL ve uzun süren cezaevi yıllarını ardında bırakmış olacaktı. Bıraktı dediğime bakmayın, ne o Eğitimli arkadaşlarını bırakmıştı, ne de onlar Durmuş Abiyi. Hayat, onlara hep bir ağızdan türkü söylemeyi öğretmişti çünkü. Durmuş Abi ile nasıl tanıştık, nasıl sohbete başladık ya da ilk rakımızı nerede yudumladık hatırlamıyorum. Bu önemli de değil zaten. Hem kaç kişiydik ki kasabada, kimimiz vardı birbirimizden başka? Ama başındaki yün bereyi ve sonraki yıllarda Milas'ın sokaklarında onunla bütünleşecek olan bisikletini gayet iyi anımsıyorum.
Derken ÖDP (Özgürlük ve Dayanışma Partisi) 1996'da yeni bir umut, yeni bir solukla ülkenin siyasi yaşamına girdi. Dostlarla birlikte bu çatının altındaydık artık. Kongrelerden mitinglere, şiir günlerinden anma günlerine, basın açıklamalarından 1 Mayıs'lara kadar hep birlikteydik Durmuş Abiyle.
Kâh çetelerden hesap sorulsun diye Susurluk'taydık yoldaşlarla, kâh siyanürle altın aranmasına karşı koymak için Bergama'daydık çevreci arkadaşlarla. Can Yücel'in tabutunu omuzlarken de birlikteydik, Ahmet Kaya ile rakı kadehlerimizi 'güneşli ve güzel günlere' tokuştururken de..
Bazen parti içinde onaylamadığımız bir gündem oluştuğunda siyasette benim gibi henüz toy olan arkadaşlar geriye çekilir, küserdik. Ama Durmuş abi, tam tersine üstüne üstüne giderdi. Geçmişinden gelen kararlı, tutarlı, inançlı ve inatçı tavırları bayrağı hiç indirtmedi. Bu özellikleri ise, ona sert bir görüntü çizecekti elbette.
Aslında o sert görüntünün altında saklanmış çocuğu keşfetmek hiç zor olmazdı. O çocuğu yakaladığınızda şaşırıp kalırdınız. Çok güzel resim çizerdi örneğin. İlk gençlik yıllarında, Sodra Dağı'nın eteğinde alırmış soluğu. Uçsuz bucaksız ovayı tuvaline yansıtışını aktarırken görmeliydiniz keyfini ve özlemini. En büyük arzularından biriydi kendisine küsen tuvalinin başına yeniden oturabilmek. Oturabilseydi eğer, mutlaka sümbül çiçeğinin morluğunu yansıtacaktı tuvale. Annesinin, evlerinin önündeki toprakla buluşturduğu soğanlardan fırlayan o mor güzelliği hiç unutamamıştı çünkü.
Bir de yıldızların resmini çizerdi kesin.. Bir gece Datça'nın Palamutbükü koyundayız.. Kalabilecek onca mekana rağmen, o gece sahilde uyumuya karar vermişiz. Gece: sahili insanlardan da, gürültüden de yoksun kılıp, sadece dalgaların kıyıya vuran sesini bırakmıştı ortalıkta.. Yıldız bezeli gökyüzünün altında kumlara sırt üstü uzanıp, iki kocaman çocuk yıldızları saymaya girişmiştik. Eminim o gün, inadı ve direnişiyle gökyüzündeki yıldızları tek tek saymıştır.. Uyandığımda kısa boylu, iri gövdeli, sakallı haliyle halâ gökyüzüne bakıp yıldızların keyfini sürüyordu. Kim bilir neler geçiriyordu aklından o an.
Geçen gün işte bu kısa boylu, iri gövdeli, sakallı, bereli, inançlı, inatçı kocaman çocuğu yıldızlara uğurladık Milas'ta. Bir süredir yenmeye çalıştığı hastalığa teslim olmuştu.. ''Kör kuyularda merdiven'' olamadık ona.. Henüz 56 yaşında, kısa boylu, iri gövdeli, sakallı ama her daim gülen yüzünü toprağa bıraktık.
Sessizce fısıldadım ardından Ahmet Telli'nin dizesini;
''Sen dostumdun benim, gülünce yüzünde güneşler açan..''
Uğurlar olsun Kireççilerin yüreği yiğit küçük çocuğu.. Durmuş Abim..