Dursun Girgin * Zurna Gibi Zırlattırıp Durmayın Beni Yeter Artık

Dostlarım merhaba?
Yöremizde bilinmeyen o kadar çok değerler var ki. Hangisini söylesem bilmiyorum ama ben Dibekdere?yi anlattıkça aslında bir tarihi anlatıyorum. Milas?ı dolayısıyla Muğla?nın kültürünü anlatıyorum. Yani Dibekdere köyü denince ilk akla gelen şey şu oluyor; zurna davul eşittir zeybek kültürü. ?Peki ama Dibekdere denince niye Muğla veya niye Milas hatırlanmasın ki? diyen dostlarıma şunu söylemek istiyorum; bu tür insanlarımızın zaten yöresini bırakınız da kendi varlığından dahi haberleri var mı acaba?
Ben bütün bu konuları anlattıkça birşeylerin eksikliğini görüyorum; gelecekte Dibekdere köyü bir amele köyü, bir işçi köyü haline gelmesin. ?Peki neden bütün bunlar olur? diyen dostlarıma şunu hatırlatmak istiyorum; eğer bir insan yaptığı işten zevk alarak yapmıyorsa bu işin sonu gelmiş demektir. Yani bugün bir doktor ne için okur doktor olur? Bir sanatkar düşünün. Bir mimarı düşünün. Hiç kimse zevk olsun diye sanat öğrenmez. Elbette her sanatkar gibi Dibekdereli zurnacı ve davulcuların da bir beklentisi vardır. Peki nedir bu beklenti? Evini, barkını geçindirip kimseye muhtaç ettirmeden, herkes gibi yaşamak elbette. Bu her insan için geçerli bir nedendir. Şimdi benim bu köy için neden bu kadar çok endişelendiğime gelince?
Dostlar insanoğlunda yaradılıştan bir haslete, ruhiyeye sahiptir. Hani derler ya ?vallahi şu sanattan soğudum.? Aslında bu sözü söylemek bir sanatkar için, hele hele yıllardır çoluk çocuğunu beslediği bir sanattan bir anda yıldırım çarpmış gibi bu sözleri söylemesi kolay değildir. Bunlar eğer benim şu Kültür Köşemdeki yazılarımı takip eden dostlarım var ise, ki bu köşeyi Milasımızda hatta birçok yerde yaşayan Milaslı hemşehrilerimin dahi zevkle okuduğunu adım gibi biliyorum. Eğer bizler bütün bu olup bitenlere karşı kayıtsız kalırsak elbette tarih bizi kesin yargılar. Geçen günkü yazımın başlığı şuydu; ?Kaçan balık büyük olurmuş.? Aslında bu bir şikayetti. Bu bir serzenişti. Çünkü bir burukluğun ifadesi idi. Peki neden dostlarım; Dibekdereliler yarı aç yarı tok yaşamaya başlayalı aşağı yukarı 10 – 15 yıl oluyor. Yani org?un gelişiyle birlikte bir kültür yozlaşması, birkültür kıyımı yaşıyoruz. Ve bu gidişattan da en büyük zararı Dibekdereliler görüyor. Şimdi bazı hastalar vardır; yatalak olur olmaz hemencecik bitiverirler. Bazıları da vardır ki kolay kolay pes etmezler.
İsterseniz bu konuyu şöyle açık seçik söyliyeyim; Dibekderelilerin ne bir birikmiş mevduatları var, ne de bağ bahçe, tarla tokat, hiç bir şeyleri yok. Tek geçim kaynakları davul ve zunraydı. O da hızla gelişen olaylar sayesinde neredeyse sofradaki 3 ekmekten yarısı gitti. Şimdi bu insanların yıllardır alışık oldukları bir damak zevki, kültürü vardı. Hani şu şarkılara dahi konu olan ?İlle de Roman olsun? şarkısında bir söz vardır, ?Romanlar etsiz yemek yemezler.? Gerçekten de bu söz çok isabetli ve de doğru söylenmiş bir sözdür. 10 – 15 yıldır ne damak zevkimiz kaldı, ne de giyim kuşam. Velhasıl bugün var olma mücadelesi veriyor bu insanlar. İşte ?Kaçan balık büyük olur? sözünün sırları. İşte 10 – 15 yıldan beri içimizdeki öfkenin sebebi bu.
Peki siz diyeceksiniz ki; ?Bu işin suçlusu kim?? Bir kültür düşünün ki sahipsiz kalsın ve bu insanlar da yavaş yavaş birçok değerlerini yitirsinler. Ve bizim insanlar da sessiz sedasız bekleyip; ?E ne yapalım Allahım beterinden korusun? diye kara kara düşünsün. Böyle bir mantık olur mu dostlarım? Geçen gün de söyledim; bu köyde o kadar yetenekli gencimiz var ki sormayın. Malumunuzdur Muğla ilimiz bir turizm cenneti. Bodrum çevresi, Marmaris, Fethiye, Dalyan, Datça velhasıl bu yörelerde irili ufaklı 63 – 64 beldemiz var köyler hariç. Ve Muğla yöremizde neredeyse bir yılda en az; deve güreşiymiş, at yarışıymış, festivalmiş, boğa güreşiymiş, kermesiymiş 500 – 600 tane müzikli eğlence yapılıyor. Özellikle de birçok belediyelerimiz büyük sanatçılar getirme yarışındalar. Ve Dibekdere köyündeki davul ve zurna kültüründen hiç söz dahi açılmıyor.
Peki neden? Birinci nedenimiz şu; Muğla il sınırlarımız içindeki kendi kültürümüzden dahi haberimiz yok. Ayrıca diğer bir eksiğimiz de şu; yöremizdeki gerek yerel yönetimlerin, gerekse turizm sektörünün ihtiyaç duyduğu müzik kültürünün henüz Dibekdere köyünde olmayışı. Bu aslında bizim için de çok büyük bir eksiklik. Meselâ şu konuyu yine gündeme taşımak istiyorum. Eğer bugün için Muzkat-Der?in vermiş olduğu yetenek geliştirme projemiz hayata geçirilmiş olsaydı bütün karamsarlıklar bitecekti. Gençlerimiz akşamlara kadar kahve köşelerinde ömür çürütmeyeceklerdi. Peki bu projenin uygulanması için çok mu geç kalındı? Tabi ki hayır. Hani derler ya; zararın neresinden dönersen kardır. İşte böyle dostlar.
Hazır Sayın Başbakanımız bir plan açıkladı, umarım ki bu planların içinde Dibekdere olur. Yoksa yazık ederiz onca insanımıza ve de güzelim kültürümüzü kendi ellerimizle öldürmeyelim. Kültür bir milletin mayasıdır, tarihidir. İnsanın olduğu yerde kültür mutlaka olur. Kültürsüzlük dahi bir zaman sonra kendiliğinden kültür haline gelir. Aslında kültür adamlarımızı sahipsiz bırakarak bir nevi, insanın yetiştirdiği evladını katletmesi gibi bir iş bu. Yani, evlat katili olmak gibi bir şeydir bu.
Dostlarım bugün birçoğumuzun bilmediği bir kuruluş var, kısa adı UNESKO. Uluslararası Kültür Değerlerini Araştırma Yaşatma ve de Koruma Derneği. Şu Muğlamızda bir süre önce başlayıp da hayli gariban zurnacı ve davulcuları huzursuz eden vergi meselesi nedeniyle bazı dostlarımız, bu insanların aslında UNESKO?ca koruma altına alınması gerektiği konusunda bazı çevrelerle görüşmüş. Ve şu benim bir süre önceki ?Kaçan balık büyük olurmuş? adlı yazım basıma hazırlanırken beni telefonla arayıp bazı sevindirici müjdeler verdiler. Elbette sevinmem gerekir. Çünkü benim yıllardır amacım şu; bu insanları hep güler yüzlü görmek. Hep mutlu görmek istediğim için hep mücadele ediyorum. Peki neden? Çünkü insanların en hayırlısı insanlara ve çevresine ?en çok hayırı olan, iyiliği dokunan kimselerdir? de ondan. Hep ömrümü insanlara adadım. Bu benim en büyük hobimdir.
Biliyorsunuz geçen gün 89?lular asker oldular ve Dibekdereli gençlerden aranan sıfatları biliyor musunuz? ?Oğlum ne çalıyorsun. Efendim ben kaba zurna çalıyorum. Peki makam, usul, nota derslerini biliyor musun? Hayır. Peki kılarnet veya saksafon çalabiliyor musun? Hayır.? İşte yavrularımızda hemen bir eziklik, bir burukluk başlıyor. Ya davul çalanlar nasıl? Onlara da sorulan sorular şu; ?Oğlum ne çalıyorsun? Efendim davul çalıyorum. Peki darbuka çalabilir misin? Hayır. Peki neden? Efendim hiç denemedim.? Ne kadar da basit bir ifade.
İşte dostlarım bizim dernek olarak çabamız şu; bu köye çok büyük bir önem verilmesi gerekir. Gerek yerel yönetimlerce, gerekse devletçe, bu köye hiç vakit geçirilmeden hemen sahip çıkılması gerekir. Düşünün Dibekdere köyünde açılacak olan bir yetenek geliştirme projesi sayesinde Dibekdere köyü ve Selimiye?den en az 50 öğrencimiz yararlanacak. Ve bu gençlerimizin çoğu yarın hem zurna çalacak, hem kılarnet davul çalan çocuklarımızın hepsi de ritim saza hakim olacak. Ve böylece bu köydeki gençlerimizin yeteneklerini geliştirmekle aslında ?bir taşla iki kuş hatta üç kuş vuracağız.?
1. Yöremizdeki müzik kültürü bilinçli bir şekilde gelişecek. 2. Bu insanlar daha çok iş ve aş sahibi olacaklar. 3. Zaman gelecek Silahlı Kuvvetlerimizin arzu ettiği bando ve mehteran ihtiyacı bu köyden karşılanacak. Bunların yanı sıra yöremizin kültür turizmi de bu sayede canlılık kazanacaktır. İşte böylesine hayırlı işlere, böylesine güzel projelere önem dahi vermeyen insanlara üzülüyorum. Ve şunu söylüyorum; ?Yahu bir millet kendi kültürünü elleriyle boğazlar mı hiç?? Bunu soruyorum ve ilgililerden de cevap bekliyoruuuuuuum?