Doğanın Gücü (1)

Babacığım karaciğer rahatsızlığı geçirdiği yıllarda başımıza Lokman Hekim kesilmişdi. Kitapçılarda ne kadar bitki ile ilgili kitap varsa alıp okudu.
Rahatsızlığını da bitkilerden yapılan şurupları içerek, macun yaparak… giderdi. (Tabi doktor denetiminde ) Bende, bir iki yıldır bitki çaylarına merak sardım. Mevsimine göre, bağ- bahçe ve tarlalarda ismini bildiğim bitkileri toplayıp evde bir güzel yıkayıp kuruttuktan sonra, kimini kokteyl, kimini ise tek başına kavanozlara yerleştirdim.
Vitamin depoları olan sebze ve meyveleri bolca yiyorum. Çocukluğumuzda küpe gibi kulaklarımıza astığımız, kiraz var ya, onun saplarını arpa ile kaynatıp içersen, idrar sökmeye birebir geliyor. Mide için de meyvesini bolca yemeli.
Et kızartırken,köfte yapımında içine koyduğumuz kekik de çok marifetlidir. Soğuk algınlığına o da birebirdir. , diş ağrılarına kekik yağı sürdüğünüz zaman ağrı anında kesilir. Şu kabağa bayılırım. Dolmasını, tatlısını yemek ne güzel oluyor. Balkabağı, sakız kabağı, armut kabağı, asma kabağı… gibi türleri vardır.
Kabak deyimlere de girmiştir:
Kabak çıkmak.
Kabak çiçeği gibi açılmak.
Kabak tadı vermek.
Kabak başında patlamak.
Kabak tadı verdi.
Kabağın lapası akıntıya iyi gelir.Boğaz ağrılarına da, lapası ılıkça boğaz bölgesine sarılır. Ayrıca kabak çekirdeğini bolca yiyen kişi de şerit varsa onlar düşer.
Bir öykü vardır; Köylünün biri pazara gitmiş. Kabakları görünce sormuş “Ne len bu?” Satıcı da “Gabaaak” Köylü sormuş “Kaça len bu?” Satıcı da “10 guruş” deyince köylü, “Yuh be” demiş, “Bizim köyde eşeklere bunu bedava veriyolar”
Kışın ve baharda pazarda gördüğümüz ısırganın marifetlerine ne demeli?
Yıkarken ellerinize ısırdığına bakmayınız, onunda marifetleri çoktur.
Ev hekimliğinde çokça kullanırız: Balgam sökmede, burun kanamasında yapraklarını kaynatıp, soğuttuktan sonra, günde bir bardak içmek insanı zinde kalmasını sağlar.
Vatanı yurdumuz olan anasonu da karın ve boğaz şişliğinde; kaynatıp çay gibi içmek gerekir.
Hani çocukluğumuzda kapı önlerinde otururken taşla kırıp yediğimiz badem, ülkemizde bol miktarda yetiştirilir. Vatanının Orta Asya, İran, Suriye olduğu söylenir.
Ağız acısında, bademi dövüp balla karıştırmalı bir tatlı kaşığı yemeli.
Badem olur da güzel bir kız görüldüğünde hele bir de gözleri güzelse: “badem gözlüm” denilmez mi? Bir de özgün müzik dostları badem ağacı ile ezgileri sıralamaz mı?

Sen ağaçların aptalı. Ben insanların
Seni kandırır havalar. Beni sevdalar.
Bir ılıman hava esmeye görsün.
Düşünmeden gelecek karakış.

Kırlara gittiğimiz zaman tarla ve dere kıyılarında görüp yediğimiz böğürtlenin yeryüzünde üç yüz türü vardır. Ev hekimliğinde;ayak şişinde, kökünü suda kaynatıp sabah akşam içmek gerekir. Göz zafiyetinde ise, üzümlerini bolca yemeli. Bu üzümler vitamin küpü gibidir.
Çocukluğumda evimizin arkasında fidanlık vardı. Fidanlıkta ki ağaçların çoğunluğu dut ağaçlarıydı. Ağaçlara çıkarak ne çok dut yemişimdir. Dutların birçok ismi vardır. Akdut, karadut, ekşi dut gibi. Meyvesi yaş ve kuru olarak yenir. Akdut, solucan düşürmek için sabahları aç karnına yenilirse kurtları döker.
Karadutun şurubu da boğaz ve dil yaralarına iyi gelir.
Ekşi dut ta karaciğer hastalığına iyi geldiği söylenir.
Dut deyimlerde de kullanılır.
Örn:
“Dut kurusu ile yar sevilmez.”
“Dut yaprağı açtı, soyun; döktü giyin.”
“Dut yemiş bülbüle dönmüşsün..”
Tarla kenarlarında bağ ve bahçelerde kendiliğinden yetişen açık mor çiçekleri olan ebe gömeci benim en çok sevdiğim bitkilerden biridir. Yemeğine bayılırım. Yapraklarından yapılan sarmada pek güzel olur. Halk arasında kırk bir derde deva olarak bilinir.Çiçeği ve kökü hekimlikte kullanılır.
Boğaz inmesinde, burun kanamasında, diş etleri hastalığında, hazımsızlıkta ve mide ağrısına iyi gelir.