Dinde Reform mu Yoksa Tecdid Mi? * Ülgen Zeki Ok

Dinde reform mu yoksa tecdid mi?

Eylül 28th, 2013

İki tane tartışmaya kapalı tabusu vardı Türkiye'nin: Atatürk ve din…

Yıpratmaya yönelik çabalar sonucu, Atatürk tabu değil artık. Ancak, yıpratmak için vurulan darbeler ve atılan çamurlar Atatürk'ün daha çok parlamasına ve değerinin daha çok anlaşılmasına yol açtı; gerek Türkiye'de, gerekse yurt dışında. Güneş balçıkla sıvanmıyor, çünkü…

Şimdi sıra dinin tabu olmaktan çıkarılmasına geldi, sanırım… Taha Akyol 25 Eylül'de Hürriyet'teki 'Dinde reform' başlıklı yazısında, İslam'da papalık gibi merkezi bir otorite bulunmaması, 'reform' isteyenlerin bunu laik otoriteden beklemeleri gibi nedenlerle İslam'da 'reform' yapılamayacağını söylüyor. Ancak, 'Müslümanların vahim hali'ni göz önüne alarak, İslam'ın kendi terminolojisi olan 'tecdid' (yenileme) ve 'içtihat' kavramlarını çözüm yolu olarak gördüğünü bildiriyor.

Adına ister 'reform' densin, isterse 'tecdid' veya 'içtihat', dinde bir 'yenilenme' gerektiği konusunda Sayın Akyol ile aynı görüşteyim. Sayın Akyol'un da tepkisini çeken ilahiyat fakültelerinden felsefe dersini kaldıran YÖK kararından dönülmüş olsa da, bu kararın neden ve nasıl alındığını irdelemekte yarar var. Din ve felsefe konularında uzman Prof. Dr. Şahin Filiz ile Doç. Dr. Caner Taslaman'ın katıldığı TV8'deki programda (Youtube'da izlenebilir) konuşulan bazı başlıklar gerekçe hakkında fikir verebilir:

1-Mezheplerin paket programlarını benimsemek yerine konuların tek tek ele alınıp tartışılması gerekiyor.

2-Atatürk Kuran'ı Türkçeye çevirerek İslam dinine çok büyük hizmet vermiştir.

3-Arap gelenek ve göreneklerinin, uydurma hadislerin yol açtığı yanlış bilgilerin (recim gibi) İslam'dan ayıklanması için uyduruk ilmihaller yerine Kuran'ı Türkçe okuma gerek.

4-İlahiyat eğitiminde akılcılığın ve felsefenin yeri ve önemi artmalı; şekilden çok öze önem verilmeli…

Tüm bu görüşlerine katıldığım öğretim üyeleri, 'ulema' sözcüğünün 'din alimleri' anlamına gelmediğini, pozitif bilimler gibi farklı alanlardaki bilim insanlarının da 'ulema' içinde olduklarını belirtiyorlar. Kuran'ı incelerken şunu fark ettim: Bazı sözcüklerin tam ve gerçek anlamlarını kavrayabilmek için farklı alanlardaki bilim insanlarının birlikte çalışması gerekli.

Bir örnek vereyim: Birçok Kuran mealinde, Maide Suresi 90. Ayetinde geçen 'hamr' kelimesinin tam karşılığının 'alkol' değil 'aklı örten şey' olduğu, bu nitelikteki tüm içki ve uyuşturucuların 'hamr' kapsamına girdiği yorumu yer alıyor. Uyarıcılar, sakinleştiriciler, psikolojik ve/veya fizyolojik bağımlılık yapanlar, doğal veya sentetik olanlar… Hangi maddeler bu kapsama girer, içinde uyarıcı olan çay, kahve, kolalı içeceklerin durumu ne? Bunlara sadece ilahiyatçı karar verebilir mi? Yoksa nörofizyolog, farmakolog, psikiyatrist, dilbilimcilere de danışılmalı mı? Aynı konuda önceden inmiş “bu maddelerin bazı yararlarının da var olduğunu” (birçoğu bilimsel olarak da kanıtlanmıştır) bildiren (Bakara, 219) ve “Sarhoşken namaza yaklaşmayın” diyen (Nisa, 43) ayetlerin iptal (nesih) olup olmadığını da tartışmak gerekmez mi?

Her şey tartışılmalı ki, içinde alkol var diye eline kolonya sürmeyen 'aklı başka türlü örtülmüşler' rahatlasın; Kuran “Oku” diye başladığı halde, insanların okuyup anlamaması için elinden geleni yapan, dini siyasete alet eden din tüccarları işsiz kalsın; bölünenler birleşsin…

'Ilımlı İslam Projesi'nin çökmesinin ardından Türkiye'de laiklik ve modern yaşamla uyumlu bir din anlayışı üzerinde toplumsal bir mutabakat sağlanması çok önemli. Bunun için bilgi ve görüşlerini açıkça paylaşacak aydın din insanlarının yanında, her alandaki bilim insanlarına (gerçek ulemaya), basın ve medyaya çok önemli görevler düşüyor…

Haftanın Sözü: “Din vardır ve gereklidir. Temeli çok sağlam bir dinimiz var. Malzemesi iyi; fakat bina, uzun asırlardır ihmale uğramış. Harçlar döküldükçe yeni harç yapıp binayı takviye etmek gereği hissedilmemiş. Aksine olarak birçok yabancı unsur -tefsirler, hurafeler- binayı daha fazla hırpalamış. Bugün bu binaya dokunulamaz, tamir de edilemez. Ancak zamanla çatlaklar derinleşecek ve sağlam temeller üstünde yeni bir bina kurmak gereği ortaya çıkacaktır.” Mustafa Kemal ATATÜRK