Çizmek İstiyorum

Manisa'yı çizmek istiyorum. Renkli çizgilerle Spil'deki dağ lalelerini, papatyalarını, yağlı çanakları, çın çın çiçeklerini… Yayladaki kiraz ağaçlarını, kirazların beyaz, pembe çiçeklerini.Bu gün Spil'deyim. Çiçekler, ağaçların dalları doruklardan gelen esintilerle dans ediyor. Güneşin ışıkları yapraklar üstünde.
Katır tırnağı ve ıtır kokulu yoldan aşağıya doğru iniyorum. Bir çocuk sevinci doluyor yüreğime. Yöremi saran günün ışıklarını yakalamak istiyorum. Ayak izlerim ardımda. Papatyalar arasında kendime taç yapıyorum, ardından papatya yapraklarını kopararak: “seviyor mu, sevmiyor mu” diye gençliğime yol alıyorum. Baharın muştusu kuşların özgürce uçmalarını kıskanıyorum. Kuşlar güneşin ışıklarıyla birlikte yolculuklarını sürdürüyor.
Doğanın içinde yolculuğum devam ediyor. Spil bağrında neleri barındırmıyor ki. İşte karşımda kiraz ağaçları. Dalları yemyeşil. Kiraz ağaçlarının üstünden kuşlar kayboluyor. Beyaz kiraz çiçekleri Sultan yaylasını doldurmuş sanki. Yaprakları bir sağa bir sola. Raks edercesine sallanıyor.
Anılar ırmağından geçiyorum. Kulaklarımda kirazlar küpe. Kiraz ağaçları arasında tarihi yaşıyorum. Fatih'in, Kanuni'nin görkemli yaşamları gözlerimin önünden bir film…
Dallarda sanki fenerler asılı. Ortam büyülü. Kanuni Gülfem Hatun'a ilanı aşk ediyor. Bir türküyle düşlerden uzaklaşıyorum. Yaylaya çıkmış olan Balkan göçmenlerinden bir grup genç türkülerini söylemeye devam ediyor:

Bir dalda iki kiraz
Biri al biri beyaz
Eğer beni seversen
Mektubunu sıkça yaz…
Ezgilere ezgiler ulanıyor:
Tombalacık Halimem neler olacak
Kiraz dolu yaylalar benim olacak.
Bende bir tekerleme söylüyorum:
Alçacık tepesi var
Kırmızı küpesi var
Dal ucunda al kiraz
Sepet sepet getirdim
Herkeslere yedirdim.
Kiraz denilince usuma manilerde doluyor:
Kiraz dolu bahçalar
Ben söylerim yar çalar
Yarim küsmüş gidiyor
Elinde de bohça var.
Bu kiraz budak budak
Olur mu kiraz duda
Manisa'nın güzeli
Canımdır sana adak.
Sultanların meyvesi Kiraz ile merhabalaşıyorum. Öyle güzel arkadaşlığımız başlıyor ki.
Ağaçlar arasında dolaşırken bir dede bastonuna dayanarak yanıma geliyor: “Evlat bakıyorum ağaçları çok seviyorsun. Gel şuracığa oturup sana kirazın nasıl dünyaya dağıldığını nelere iyi geldiğini anlatayım.”diyor.

Dede başlıyor anlatmaya:
“Kiraz, Giresun'dan dünyaya yayıldı. kent adını kirazdan aldı. Kiraz Giresun'dan papazlar tarafından Vatikan'a götürüldü. Buradan Avrupa'ya yayıldığı söylenilmektedir.
Kirazın ana yurdu Asya'nın batısı ile, Avrupa'nın doğusunda kalan kısımdır.” Dede bu kez kirazın faydalarını başlıyor anlatmaya:
-Güçlü bir ağrı kesicidir.
-Kolesterolü ve kan şekerini düşürür.
-Safra kesesinin taşının dökülmesine yardımcı olur.
Antioksidon etki yapar.
-Suyu ile yüz ve boyun kısımlarına sürülmesiyle kırışıklar gider.
-Ağrıların dindirilmesinde aspirinden daha etkili.
-B-C vitamin bakımından çok zengin.
-Bir de sapını kaynatıp içersen idrar söktürür.
Bu kez dedeye geçmişte okuduğum bir yazıyı dilim döndüğünce anlatıyorum:
“Japonya'da kiraz ağaçları çiçek açmaya başlayınca, Japonlar kiraz çiçeklerini görmeği iple çekerlermiş. Halk o gün işyerlerini boşaltıp doğanın bu görsel şölenine tanıklık edebilmek için kırlara hücum edermiş.

Fotoğrafları da çekip evlerine dağılırlarmış.”
Bu şöleni düşledim. Ardından neden Manisa'da kiraz yetiştirilen bölgelerde böyle bir şölen uygulaması yapılamaz mı diye sorular yönelttim kendime.
Dededen ayrılarak yolculuğumu sürdürürken, çocukların şarkıları yol boyunca uzadı:
Mayısta kiraz yeriz
Kuzuları severiz…