Birinci Yılın Sonunda 4+4+4 Sisteminde İlk Geri Adımlar… * Kemal Kocabaş

2012 yılının ilk üç ayında topluma bir yasa dayatıldı. Halkın büyük bir kısmının demokratik itirazına rağmen, pilot uygulamalar yapılmadan, tüm eğitim bileşenlerinin görüşleri alınmadan siyasal iktidar TBMM çoğunluğuyla, jet hızıyla 4+4+4 yasasını çıkardı. 8 yıllık kesintisiz ilköğretim, sırf İmam Hatip Ortaokulları açmak adına parçalara ayrıldı. Yasa 2012-2013 öğretim döneminde uygulanmaya başladı. Tüm eğitim süreçlerinde piyasalaştırma ile birlikte eğitimi dinselleştirmeyi amaçlayan bu yasa ülkenin 90 yıllık Cumhuriyet kazanımlarını, laik-demokratik-bilimsel eğitimi tümüyle örselemeyi amaçlıyordu. Yasanın iki aylık TBMM tartışma sırasında eğitimcilerin, sendikaların özellikle 60-66 ayda okula başlama süresine yönelik itirazları bir yıllık uygulama süresi sonunda itiraz edenleri haklı çıkardı.

MEB illerden gelen geri dönütlerden 60-66 aylık çocukların okula uyum sağlayamama, dinleme bozukluğu, dikkatsizlik gibi olumsuzlukların ortaya çıktığını kabul etti. Evrensel pedagojiye dayanılarak yapılan tüm itirazlar uygulamada ortaya çıktı. Bir ülkenin eğitim sistemi değişikliğinde hezeyanların değil, akıl ve bilimin egemen olması gerçeği tekrar doğrulandı. Sayın Başbakan, çocuklarını göndermek istemeyen aileler için “Gidip rapor alanlar var. Bunları evlatlarına ihanetle vasıflandırıyorum. Bu çocuklar geri zekâlı mı?” demişti. Bilimsel veriler başka bir şey söylüyordu. Bir yıllık süreç bilimin verilerini doğruladı. Bakanlığa iletilen geri dönütler ve sendikaların yaptığı araştırmalardan ortaya çıkan sorunlar:

1)60-66 aylık çocuklar için 40 dakikalık ders süresinin uzunluğu ve dikkat dağılması problemi uygulamanın ilk olumsuz sonucu. Dikkate alınmayan bilimsel pedagojik gelişim evreleri bu tür sonuçları öngörüyordu. Bakanlık önümüzdeki dönemde ders süresini 20 dakikaya düşürerek süreci revize etmeyi düşünüyor.

2) Bir yıllık uygulama sonunda erken yaşta okula başlayan çocukların okumayı gerçekleştiremedikleri, 66 ayın altındaki her beş çocuktan dördünün ilk yıl sonucunda okumayı sökemediği ortaya çıktı. Bu önemli bir sonuç. Çocukların gelişim evresi eğitime hazır olmadığında her yerde çıkabilecek bir sonuç. Üst yaş gruplarındaki öğrencilerin tamamı Nisan ayında okumaya geçerken, 66 ay altındaki öğrenciler için bu oran yüzde 18'de kaldı. Yani 60-66 ay aralığında kalan çocukların yüzde 82'si Nisan ayında okumaya geçemedi.
3) 2 bin öğretmenle yapılan görüşmeler sonucunda okula yeni başlayan öğrencilerin yüzde 67'sinin en az bir kere altına kaçırdığı saptaması yapıldı. Siyasal iktidarın dayatmayla çocuklarımıza bunu yaşatmaya hakkı var mı? sorusunu beyinlerimizde tartışmalıyız.
4)Birinci sınıfların yüzde 44'ü boylarına uygun olmayan sıralarda bir ders yılı oturmak zorunda kaldı. Şimdi bodrum katlarında bu çocuklar için minderli sınıflar oluşturulması planlanıyor. Bu bulgular bile alt yapı anlamında bakanlığın bu sürece çok hazırlıksız olmasını göstermesi anlamında önemlidir.

5) Öğretmenlere “1.sınıflarda yapılan sistem ve müfredat değişikliğine ilişkin herhangi bir eğitim aldınız mı?” sorusuna ise öğretmenlerin yüzde 65'i eğitim almadım diye cevaplarken, yüzde 31'i bu yönde eğitim aldığını ama işe yaramadığını, yüzde 4'ü ise eğitim aldığını ve işe yaradığını bildirdi. Sürecin eğitimin en önemli öznesi olan öğretmen sorununu hiç dikkate almadığını gösteren bir sonuç.

6)Okullarda 60-70 aylık çocuklarla, 71-84 aylık çocukların ayrı sınıflarda toplanması, yeterli öğrenci yoksa yakın okullarda birleştirme yapılması da bakanlığa gelen öneriler arasında. Bu öneriler geçiştirme önerileridir. Çözüm üretmez.
7)Çocukların klasik sıra düzeninde değil, yerde minderde veya nerede rahat ediyorsa orada ders dinlemeleri ve tek kişilik sıraların “u” düzeninde sıralanması için düzenleme yapılması, okula hazırlık dönemlerinin 60-70 ay arasındaki öğrencilere 3.5 ay, 70 ay üzerindekilere de 1 ay yapılmalı önerisi bakanlık nezdinde tartışılabilir hale geldi. İlk saptamalar bunlar.

Tüm bu öneriler ve tartışmalardan sonra önerilerimiz olmalı. Bakanlığın bu sorunlar karşısında çocuklarımız için yapacağı en önemli adım revizyonla, küçük düzeltmelerle zararı hafifletme çabaları yerine yanlışı kabul ederek aklın ve bilimin rehberliğinde süreci sil baştan almasıdır. Bakanlığa iletilen geri dönütler ve sendikaların araştırmaları uygulanan sistemin eğitimi gerilettiğini ortaya koyarken, 60-72 aylık çocukları kobay haline dönüştürdüklerini gösteriyor. Bakanlığın halkın çocuklarına bunu yapma hakkı yok… Acilen yapılması gereken ise okul öncesi eğitimin zorunlu hale gelmesi ve okula başlama süresinin 72 ay olarak değiştirmesidir. Ülkemizin ve çocuklarımızın aydınlık geleceği adına bu inatlaşmadan, toplum mühendisliğinden, dayatmadan vazgeçilmelidir.

Milli Eğitim Bakanlığının revizyon açıklamaları sonunda 2 Temmuz 2013 tarihinde Hürriyet gazetesi yazarı M. Yılmaz köşe yazısında “…Yüz binlerce çocuğun geleceği, AKP'lilerin imam hatiplerin orta bölümlerini açma hırsları yüzünden karartıldı. Bütün bu yaşananlar, bir yıl önce uzmanlar tarafından söylenmişti, ama uzmanları dinleyen kim ki zaten? Başbakan mimariden tutun da eğitimciliğe kadar her şeyin “tek bileni”, onun dediği oldu, sonuç ortada! Bu kadar çocuk ve velileri utangaç da olsa bir özrü hak ediyor. Özür o çocukların yaşamları boyunca yaşayacakları sorunları hafifletmeye yetmez elbette. Ama hiç olmazsa pişkinlikle karşılaşmayalım!” diyerek yaşanan sürece yönelik değerlendirmelerde bulunuyor. Yine aynı tarihli Cumhuriyet gazetesinde Şükran Soner çocuğun özgür düşünebilme yetilerinin köreltilmesi amaçlı, bir eğitim projesinin topluma dayatıldığını ifade ederek iktidarın “Özür dileriz, deneme yanılma yöntemi ile de olsa büyük yanlışımızdan döneceğiz…demiyor, diyemiyor” değerlendirmesini yapıyor.Bu satırları yazarken Mısır'daki darbeyi TV'ler naklen veriyordu. Her tür darbeye karşı olan birisi olarak yüzde 50 ile iktidar olup topluma kendi politik öngörülerini dayatanların da kendilerini yeniden sorgulamaları gerektiğini düşünüyorum. Gezi Parkı olayları, Mısır'daki gelişmeler dinsel dayatmalarla, toplumun yarısını öteleyerek toplumun yönetilemeyeceği gerçeğini ortaya koydu. 4+4+4 yasası da böyle bir dayatma yasasıdır. Çocuklarımızın her tür gelişim sürecini göz önüne almayan bu yasadan vazgeçilmelidir. Çocuklarımız ve ülkenin geleceği adına aklın ve bilimin rehberliğinde “çağdaş bir eğitim reformu” tartışması ülkenin gündemine acilen girmelidir.