Benim Annem (2) * Bedriye Aksakal

07.01.2015 / 00:00
Zaman zaman annemi anlatmayı sürdüreceğim. Ne de olsa o bir çınar ve bir tarih. Hem de gerçek bir tarih. Annem Kurtuluş Savaşı'nın acısını yudumlamış, Cumhuriyetin coşkusu yaşamış Cumhuriyetin Çocuğu.

Dünkü yazımda dedemi ve anneannemi yazmıştım. Annem ile söyleşirken teyzemleri ve dayımı soruyorum.

KARDEŞLERİ

Annem kardeşlerini sıralarken, duygu seline kapılıyor. Bir süre sonra konuşmasında kardeşlerini sıralıyor:

“Ağabeyim Hüseyin çok iyi bir insandı. . Köyden ayrılarak, İzmir'de tuhafiye ile birlikte manifatura dükkanı vardı. Durumu çok güzeldi.

Şapkayı ,kravatı ilk takanlardı. Ona cön derlerdi. Yerli Rumlar birgün dükkanını tarumar etmişler, canını zor kurtarmış. Babam, ağabeyimi köye çağırdı. Bir yıl Sarıhacılar'da kaldı tekrar İzmir'e döndü. Her yapılan yeniliğin arkasından gitti. Babamda ona her zaman destek verdi.” Genç yaşta vefat ettiğinde arkasında kızı ile oğlu küçük yaşlarda öksüz kaldı.”

Anneciğim, teyzemleri anlatmadan dayıma dua okuyor.

“En büyüğümüz olan Fadime Ablam, her zaman bizlere kol kanat germiştir. Ona sormadan bir işe başlamazdık. Disiplinliydi.

Evlendiğinde İzmir'e yerleştiler. Ablam da üç yetimin annesi oldu. Altı çocuğu ablama çok değer verdiler.”

Annem birden susuyor, gözleri kısılıyor. Sonra dudaklarından acılı sözcükler dökülüyor:

“6- 7 Eylül hadiselerinde İzmir'deydim. Ablamlar Namazgah'ta oturuyorlardı. O muhitte yerli Rumlar, Yahudiler vardı. Ablam ile akrabalarımıza gitmek için dışarıya çıktığımızda, çok kalabalık bir grubu görünce hemen eve girdik. Pencereden dışarıya baktığımızda, çapulcular, 15-16 yaşında görünen hırpani giyimli, kandırılmış gençler… Rumların dükkanlarının kepenklerini kırdılar. Perdeleri kapatarak arka odaya geçtik. Ertesi günü dışarıya çıktığımızda dükkanları yağmalanmış olarak gördüğümde ağabeyim aklıma düştü. Durum çok kötüydü. Sonradan ablamların Yahudi komşuları yeni kurulan İsrail'e, Rumlar'da Yunanistan'a gittiler.

Oysa bizler Manisa'da yıllarca Yahudi komşularımızla birlikte kardeşçe yaşadık. Onlar Manisa'dan giderken hem onlar, hem bizler birlikte birbirimize sarılarak ağladık.”

Muradiye Köyü'nde yaşamını sürdüren Emine Teyzeme ayrı güzel dendiğini, ağabeyimden ayrı tutmadığım Osman ağabeyimin Emine'nin annesi olan Zahide Teyzeme, ailede ana kız denildiğini, Konya'da öğretmen olan Kamil eniştem ve çocuklarıyla mutlu bir yaşam sürdüren Sıdıka Teyzemi anlatırken, annem sarsıla sarsıla ağlıyor. Ağlarken dudaklarından şu sözcükler dökülüyor:

“Ablalarımı çok özlüyorum.”

EVLERİ

1967 yılında Akseki'ye ve Sarıhacılar Köyüne gittiğimizde annemin ve babamın köyün terkedilmişliğini gördüklerinde ağladıklarını hiç unutamam. Köyde saysan otuzu geçmeyen hiç kimsesi olmayan yaşlılarla köy ayaktaydı. Onlarda dünyadan göç edeceklerinde köy yalnızlığını yaşayacaktı.

Anneannemin evini görmeye gittiğimizde yıkıntılar arasında bir karadut yaşam savaşı veriyordu. Annem evlerinin yıkıntıları arasına oturduğunda akşama dek dedemi, anneannemi, ablalarını ve komşularını saydı durdu. Annemi o an anılarıyla baş başa bırakarak soluk almayan köy sokaklarını dolaşırken ben de çok hem de çok üşüdüm.