Benim Annem (1) * Bedriye Aksakal

06.01.2015 / 00:00

Gazeteci şair yazar Yaşar Aksoy: 'Herkesi yazıyorsun, niçin anneni yazmıyorsun?' dediğinde günlerce düşündüm. kalemi elime alıp defterime bir şeyler yazmağa başladım. Yazdıklarımı okuyunca yırttım. Tekrar yazdım ve tekrar yırttım. Yazdıklarımda annemi anlatacak sözcükler yetersiz kalıyordu. Demek ki bir insanın en zor anı, annesini anlatmak. Annemi nasıl anlatabilirdim? Tüm sözcüklerden sıcacık sevgi akmalıydı. En sonunda İlhan Berk'in annesine dediği gibi ben de anneme aynı sözcükleri yazarak, yazıma başladım: “Benim annem dünya güzeli.”

Birinci Dünya Savaşı'nda savaş çığlıkları dünyaya sardığı 1915 yılında annem dünyaya gözlerini açar. Altı kardeşin en küçüğü olan anneciğim çabuk büyür gelişir. Köyün en güzel kızıdır. Kahverengi gür saçları ve kahverengi gözleri, al yanakları, kiraz rengi dudakları, uzun boyu ile her zaman dikkati kendisine çeker. Annesinin de körpe kızıdır. Çok da akıllıdır. Babasının anlattıkları belleğinden hiç silinmez. Hele Çanakkale Savaşı, ve Selanik'te askerliğini yaparken anlattığı askerlik anıları. Evlerinde duvarda bir hazine gibi sakladıkları Selanik'ten getirilen tel sepeti hiç unutamaz.

Annemi yazmak için zaman zaman birlikte yaptığımız söyleşileri not defterime yazdım. Yazmanın dışında takıldığım konuları anneme sordum, o da durmaksızın yanıtladı. Ne ben sormaktan yoruluyordum, ne annem yanıt vermekten. Anacığım anlattıkça çocukluğuna, gençliğine yol alırken, özlemleri yüreğine doluyordu. On yedi yaşında çıktığı; ama doyamadığı köyünü hala çok özlüyordu.

AİLESİ

Güzel annemin saçlarına yıllar kar yağdırsa da, kısa saçları ve onurlu duruşuyla, bir o kadar gülen yüzüyle yıllara meydan okuyor.

Bir gün anneme soy kütüğünü sorduğumda, önce dedemi anlatmaya başladı:

“Köyün ileri gelenlerindendi babam. Çok sayar severlerdi. Soyadı Kanunu çıkmadan önce köyde: “İmam Efendi” derlerdi. Akseki'nin Sarıhacılar Köyü'nün imamıydı. Bizim köye çok yakın olan köylerdeki çocuklar da dedenden ders almaya gelirlerdi.

Babam, bir taraftan da köyün gençlerini toplayarak, yolları yaptırdı. Köyün hangi eksiği varsa babam giderdi.”

Bu arada annem sıralama yapmadan anlatmasını sürdürüyor:

“Babamın ilk hanımı ölünce, büyüklerinin tavsiyesiyle, annemle evlenmiş. Annemin adı Ayşe'ydi. Babamın ilk hanımından olan Fadime Ablamı, ağabeyimi bizlerden hiç ayırmazdı Annem onları bizden daha çok severdi.

Babam Selanik'te üç yıl askerlik yapmış. Oranın kültürünü almış. Çok ileri görüşlüydü. Harf devriminden sonra Yeni Türkçe'yi öğrenen babam tüm köyün çocuklarını da ders vermiş. Çok aydın bir kişiydi.”

Annem, dedemin fotoğrafını eline alıyor. Uzun kış gecelerinde ocaktan çıkan alevlere bakarak, masal dinlediğini söylerken, sararmış fotoğrafta ki dedemin fotoğrafını bir çocuğu sever gibi okşarken, dudaklarından yakarışlar dökülüyor.

Bu kez anneannemi soruyorum. Narin yapılı, zayıf sıkıldığında yanakları al al olan, ölünceye dek yöresel giysilerini çıkarmayan anneannemi?

“Annem altı çocuğuna kötülüklerden koruyan melekti sanki. Annem yemez yedirir, giymez giydirirdi. Köy yerinde bizlere hiçbir zaman baskı yapmadı. Çok güzel yemekler yapardı yöresel yemekleri. Biliyorsun sen de filiz aşını, buğday çorbasını, ekşi çorbayı çok seviyorsun.” diyen annem gelenek yemeklerimizi de sıralamaya başlıyor. Ardından, konuşmasını da şöyle devam ediyor:

“Annem köyümüze yakın İlvat Köyü'ndendi. İlvat bizim köyden daha büyüktü. Birde Antalya yoluna çok yakındı. Arada bir orada ki akrabalarımıza katran ağaçları arasından yürüyerek giderdik. O zamanlar insanların birbirine saygısı sevgisi vardı. Kimse kimseyi rahatsız etmezdi. Büyükler küçükleri korurdu.Bir yere gitmeyi korkmazdık. Şimdilerde ise insan sokağa çıkmaktan korkuyor.

Köyde sürekli kışlar olduğu zamanlar yollar kapanırdı. Babamlar, Akseki'ye dahi gidemezlerdi. Böyle uzun kış gecelerinde annem perili masallar ve maniler söylerdi.”

Anneme: “Hatırladığın mani var mı?” diyorum. Yüzünde eksilmeyen gülüşüyle: “Yok” diyor.

Bu kez babamın 'not defteri'ne yazdığı Orman'alı Aşık oğlu Hüseyin'in kış ile ilgili yazmış olduğu destanı anneme okuyorum:

İlk cemrede sekiz karış kar yağdı
Ahali eline bir kürek aldı
Evlerin etrafı karla örtüldü,
Dam üzeri insan boyu oldu bu sene

*
Dağlar taşlar geymiş beyaz ziyneti,
Samanı olmayan çekti zahmeti,
Ol gani Mevla'nanın bize ibreti,
Aç kırıldı hayvan sığır bu sene
*
İbradı'dan alay alay geldiler,
Kürekleri omuzlarında kaldılar,
Ormana'da saman var mı dediler,
Samana geldiler yaban bu sene.

Uzun olan destanı okurken, annemin gözlerinin üzerine günün yorgunluğu çöküyor.. Yerimden kalkıp, üzerine ince bir örtü örtüyorum.