Atatürk ve Köy Enstitüleri * Engin Tonguç

Atatürk?ün köy, köylü ve eğitim konularındaki başlıca görüşleri nelerdi? Halkın içinden gelen bir aydın ve köylülerden oluşmuş ordularda, onları savaş gibi insanların olumlu olumsuz tüm özelliklerinin ortaya döküldüğü bir ortamda komutanları olarak gözleyen bir asker olarak, 1 Mart 1922?de TBMM?de yaptığı konuşmada ulusun yüzde 80?ini oluşturan köylüleri, hep bildiğimiz gibi şöyle değerlendirir:

?Yedi asırdan beri cihanın dört köşesine sevk ederek kanlarını akıttığımız, kemiklerini yabancı topraklarda bıraktığımız ve yedi asırdan beri emeklerini ellerinden alıp israf eylediğimiz ve buna mukabil daima tahkir ve tezlil ile mukabele ettiğimiz ve bunca fedakarlık ve ihsanlarına karşı nankörlük, küstahlık ve cebbarlıkla uşak menzilesine indirmek istediğimiz bu asil sahibin huzurunda bugün ihtiramla hakiki vaziyetimizi alalım?.

Cumhuriyetimizin kuruluş ve devrim yıllarında bazı eğitimcilerimiz için yol gösterici olan bu sözler, bugün kentlerdeki her türlü düzensizlik ve bozulmadan köylülüğü sorumlu tutan günümüzün bazı sözde aydınları için acaba bir anlam taşıyor mu? Onlar ki gündelik rahatlarının kaçma nedenlerini, köylerindeki yaşamlarını hiç tanımadıkları köylülere yüklerler, ama onların hiçbir ön hazırlık yapılmadan, yeni ortamlarına uyum sağlamalarını kolaylaştıracak genel ve mesleksel bir öğrenimden geçirilmeden, kırsal alanda sahip oldukları hiç de küçümsenemeyecek nitelikleri geçersizleşip, kişilileri ezilip parçalanırcasına kentlerin kenarlarına (ve de yabancı ülkelere) atılı atılıvermelerinde sorumluluk payları olduğunu düşünmekten kaçınırlar. Atatürk?ün görüşleriyle bunlarınki arasında yıllar sonra ortaya vuran ne acı bir çelişki!

1923?deki şu sözler de Atatürk?ündür: ?Milletimiz çok büyük elemler, mağlubiyetler, facialar görmüştür. Bu olanlardan sonra yine bu topraklarda bulunuyorsa, bunun sebebi şudur: Çünkü Türk çiftçisi bir eliyle kılıcını kullanırken, diğer elindeki sabanla topraktan ayrılmadı. Eğer milletimizin büyük ekseriyeti çiftçi olmasaydı biz bugün dünya yüzünde bulunmayacaktık?.

Atatürk köylerde (ve de genel olarak) uygulanması gereken eğitim ve öğretim konusunda da şöyle der (15 Temmuz 1921, Maarif Kongresi, Ankara): ? Bu yurdun gerçek sahibi ve toplumumuzun büyük çoğunluğu köylüdür. İşte bu köylüdür ki, bugüne kadar bilgi ışığından yoksun bırakılmıştır. Bundan ötürü, bizim izleyeceğimiz milli eğitim politikasının temeli, önce?bilgisizliği gidermektir..Bir yandan bilgisizliği gidermeye çalışırken, öte yandan da yurt çocuklarını toplumsal ve ekonomik alanlarda etkin ve verimli kılmak için, gerekli olan bilgileri uygulayarak öğretme yöntemi ulusal eğitimimizin temelini oluşturmalıdır?Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, en önce ve her şeyden önce, Türkiye?nin bağımsızlığına, kendi benliğine ve ulusal geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla savaşma gereği öğretilmelidir??.

1 Mart 1923?deki TBMM konuşmasında da şu sözler vardır: ?Eğitim ve öğretimde uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için gereksiz bir süs, bir baskı aracı, ya da bir uygarlık zevkinden çok, gerçek yaşamda başarıya ulaşmayı sağlayan, uygulanabilen, kullanılabilir bir aygıt haline getirmektir?? Ve 26 Ağustos 1924?de Muallimler Birliği toplantısı: ??Devrimler, sizin , sayın öğretmenler sizin, toplumda ve düşünce hayatımızda yapacağımız devrimlerdeki başarınızla gerçekleşecektir. Hiçbir zaman unutmayın ki, Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister??.

O?na göre bunların başarılabilmesi şu temel ilkeye bağlıdır: ?Yaşamda en gerçek yol gösterici bilimdir, fendir!?. Laiklik ilkesinin Anayasa?da yer almasına karar verildiği günlerde de Atatürk şunları söyler: ?Dine bağlı, din ve devlet işlerini bir arada yürütmeye çalışanlara teokratik idareler denir, bu çeşit idareler eninde sonunda çökmeye mahkumdur. Bugün dünyada bu şekilde idare edilen devletler dünyanın en geri kalmış ülkeleridir. Bunun için, laiklik ilkesini Anayasa?mızın en büyük ilkelerinden biri olarak kabul etmek ve buna dört elle sarılmak gerekir. Türk gençliğini bu ilkenin dışında yetiştirmeye yeltenecek olanlar, bu devlete, bu ulusa en büyük kötülüğü yapmış olanlardır?.

Cumhuriyet?in ilanından bir süre önce, 8 Mart 1923?de, TBMM?nin 4.Eğitim Bakanı İsmail Safa, Umumi Maarif ve Terbiye Programı (Misak-ı Maarif) başlıklı bir Genelge yayınlar. Yeni devletin eğitim programı olarak düşünülmüş bu ayrıntılı metinde şu ilginç satırlar da vardır: ??İktisadi inkılaplar pek yakındır. Tehlikenin nereden geldiğini ihata ettikten sonra?memleketi iktisadi bir esaret altında bırakmayacak dimağlar mekteplerde hazırlanacaktır. Bunun için gençliği çalışmak fikri ve istihsal gayesi ile yetiştirmek ve onlara istihsal vasıtalarını vermek mesleğini takip edeceğiz?? (1). Tonguç?a göre İ.Safa, M.Kemal?in eğitim konusundaki görüşlerini doğru anlayan ilk Eğitim Bakanı?dır. ?İlk kez onunla Osmanlı Maarif Nezareti anlayışından ayrılarak Cumhuriyetin temel ilkelerine uyulmaktadır? (2).

10 Haziran 1935?de Saffet Arıkan?ı Eğitim Bakanlığına getirdiği zaman, Atatürk ona şu yönergelerini not ettirir: ? 1.Türk çocuğunun kişiliğini doğuşundaki yaradılışından gelen niteliklerine dikkat ve özen göstererek oluşturmak, 2. İyi korunmuş bu Türk çocuğu kafalarını ve zekalarını açmak, yaymak, genişletmek, sonra bu yetenekli çocuğun kafasına müspet bilim ve maddi teknik kavramları , yalnız teorik olarak değil, pratik araçlarla yerleştirmek, 3. Bu çalışma sırasında Türk çocuğunun kafasındaki birikimleri, karakterindeki sağlamlıkları, duygularındaki yükseklik ve genişlikleri, onurları olduğu gibi, doğal bir şekle alıştırmak. İşte bu sayede şu olacaktı ki, Türk çocuğu konuşurken onun beyanı, onun beyanındaki üslubu, kendini dinleyenleri ve dinleyeceklerin hepsini peşine takarak yüksek Türk ülküsüne ulaşacaktır?. (3)

1Kasım 1937?de, TBMM?ni açış konuşmasında Atatürk eğitim alanında yapılacakları belirler: ?Okuma yazma bilmeyen tek bir yurttaş bırakmamak, ülkenin büyük kalkınma savaşının ve yeni çatısının istediği teknik elemanları yetiştirmek, yurt sorunlarının dayandığı temel düşünceleri anlayacak , anlatacak, kuşaktan kuşağa yaşatacak birey ve kurumlar yaratmak?? .

Amacı ulusun egemenliğine dayanan, her tür sömürünün yok edildiği, işin, emeğin en üstün değer sayıldığı,kazanımların hakça paylaşıldığı, çağdaş, uygar, her vatandaşın mutlu olduğu, tam bağımsız, laik, bilimin öncülüğünde sürekli gelişmeye açık bir sosyal devlet, bir Cumhuriyet kurmak olan Atatürk?ün bu devletin temellerinin sağlamlığı için ulusun tümünü eğitip biçimlendirmeyi yaşamsal saydığı, devrim atılımlarını gerçekleştirecek yeni kuşakların bu amaçlara göre yetiştirilmelerini istediği , devletin güvencesini bunda gördüğü, bunu sağlamak için de amaca uygun bir eğitim sisteminin yaratılmasına büyük önem verdiği anlaşılıyor. Görüşlerindeki önemli bir özellik de Türk halkının niteliklerine olan güveni ve inancıdır. Bu nitelikleri bozmadan geliştirecek bir eğitimin uygulanmasını istemektedir.

Eğitimde asıl sorun ulusun yüzde 80?inin yaşadığı köylerdeydi. Osmanlı için köyler ancak asker ve vergi kaynağı idi. Köylerdeki eğitim sorununa çözüm bulmak için çabalayan bazı eğitimcilerin çabaları kuramsal ve bazen de yerel olmaktan öteye gidememişti. Cumhuriyet de köylere bir türlü ulaşamıyordu. Devletin köylerdeki uzantısı jandarma ve tahsildar ile sınırlıydı. Ünlü tarihçi Toynbee?e göre ? kurulmuş Cumhuriyet?in en zayıf yanı, bunun halk kitlelerinin bilinci ve istenci ile değil, bir sivil-asker aydın kadro tarafından yukarıdan kurulmuş olmasıydı. Toplumsal değişimler ve devrimsel ilerlemeler aşağıdan gelmezse, ya da halka benimsetilemezse, bir süre sonra öncü kadroların zayıflaması, dağılması ile karşı devrimci süreçler yaşanabilir??di. (4). Başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyet?i kuranlar işte bunun bilinci ve tedirginliği içindeydiler ve çözümü için çabalıyorlardı. Ama geç kalınacak ve ?karşı devrimci süreçler? ortaya çıkmaya başlayacaktı. Ceyhun Atuf Kansu köylülerin beklentisini şöyle anlatır: ?Kurtuluş Savaşı?nı onlar vermişlerdi. Sonra haklarını ve hayatlarını bir devrim yönetimine emanet edip köylerine döndüler. Devrim gelecekti; toprak düzeniyle, iş düzeniyle, eğitim düzeniyle, adalet düzeniyle. Beklediler beklediler. Gelmedi??(5). Tonguç?a göre de ?Kurtuluş Savaşı?nda kanlarını verenlerin hakları ödenecekti. Yeteneklilere, çalışanlara hakları verilecekti. İmparatorluk döneminde olduğu gibi ezen ve ezilen, sömüren ve sömürülen sınıflar bulunmayacaktı. Cumhuriyet bu demekti. Devrim, en uygun koşulları bularak yeni insan tipleri yaratmak zorundaydı?? (6). Köy Enstitüleri (KE)?ne doğru gidişin gerekçesi ve çıkış noktası budur.

İstenen değişim Muallimler Birliği Başkanı, Cumhuriyet?in kurucularından Mustafa Necati?nin 20 Aralık 1925?de Eğitim Bakanlığı?na getirilmesiyle hız kazanacaktı. M.Necati, Müsteşar?ı Nafi Atuf (Kansu) ile birlikte Bakanlıkta amaca uygun bir üst düzey yönetim kadrosu oluşturmaya çalışmakla işe başladı. Her kademedeki öğretmen ve eğitimcilerden uygun görülenler merkeze atanıyorlardı. Bunların arasında Adana Öğretmen Okulu Resim-İş Öğretmeni iken Mart 1925?de, iki ay için mesleki eğitim kurumlarını inceleme ve bir iş eğitimi seminerine katılma göreviyle Bakanlıkça Almanya, Fransa ve İngiltere?ye gönderilen, döndüğünde verdiği rapor Bakanlıkta çok ilgi çeken ve tartışmalara yol açan İsmail Hakkı (Tonguç) da vardı. Tonguç 11 Mart 1926?da Bakanlık Levazım ve Alatı Dersiye Müzesi Müdürlüğüne atandı. Başına getirildiği bölümün önemi adından çok büyüktü; Bakan ve Müsteşar?ı bu bölümün çalışmalarıyla tüm okulları çağdaş ders araç gereçleriyle donatarak derslerin uygulamalı yapılmasını ve okullara iş eğitimini sokmayı amaçlıyorlardı ve Bakanlık bütçesinden önemli bir payı bu işe ayırmışlardı. ?Okul Müzesi Müdürlüğü?nün ilkokullara kadar uzanan kolları vardı. Müdürlük, hemen ülkenin tüm eğitimini etkiler duruma gelmişti? (7).

M.Necati döneminin çok yönlü çalışmaları arasında konumuz bakımından söz edilmesi gereken bir uygulama da 1926/27 ders yılında, bazı bakanlık yöneticilerinin köy-kent ayrımına neden olur gerekçesiyle karşı çıktıkları, uygulamalı tarım öğreniminin de verildiği iki Köy Öğretmen Okulu?nun Kayseri ve Denizli?de açılmış olmasıdır. M.Necati?den sonra 1933?de ?Köy Öğretmen Okullarına karşı olan zihniyet, bunları geliştireceğine kapatacak?tır (8).

1 Ocak 1929?da Atatürk?ün kendisine büyük umutlar bağladığı Bakan M.Necati?nin zamansız ölümü (henüz 34 yaşındaydı) ile bir durgunluk dönemine girildi. Geriye baktığımızda, M.Necati yaşasaydı acaba KE?nin kurulmasına o yıllarda başlanabilir miydi diye sormaktan insan kendini alamıyor. Onların kurulmasının başlangıcı olarak 1936 Eğitmen olayını alırsak 7 yıllık bir gecikme söz konusu oluyor!

31.12.1929?da Tonguç?a ek görev olarak Gazi Eğitim Enstitüsü Resim-İş Bölümü?nü kurma görevi de verildi. 1932?de açılan bu Bölüm?de yoğun olarak uygulamalı iş eğitimi yapılacak, ayrıca Bölüm, Cumhuriyet?in ve Kemalizm?in tanıtımı için birçok çalışmalar yapacak, hatta CHP?nin altıok amblemi bu Bölüm?de çizilecektir.

Reşit Galip?in Eğitim Bakanlığı döneminde konumuzla ilgili bir hareketlenme görülür: Şubat-Haziran 1933 arasında bakanlıklararası bir Köy İşleri Komisyonu toplanır. Komisyon, raporunda ?tarım işletmeleri de olacak bölge öğretmen okulları kurulmasını, öğrencilerin öncelikle köylerden alınmasını, öğretmen olduklarında kendi bölgelerinde çalıştırılmalarını? öngörür. Köy öğretmeni ? köyün inanışlarına etkili olabilmeli, toplumsal, maddi ve ekonomik yaşamı etkileyebilmeli, aydın bir kişi olmalıydı. Sarıklı köy hocasının yerini ancak bu niteliklerle doldurabilirdi. Bu da onun okul içinde sınırlı kalmayıp, onun okul dışında bekleyen daha birçok çetin ve geniş görevleri başarabilmesi ile olasıydı?? ( 9 ). Sanılanın aksine, Tonguç bu Komisyonda bulunmamıştır. Etkin olan Komisyon Üyesi Şevket Süreyya Aydemir?dir. Ne yazık ki uygulamaya geçilemeyecek, ?bu güzel düşünceler tatlı ve hoş bir rüya gibi kalacak? tır ( 10 ).

1935?e gelindiğinde Cumhuriyet?in kuruluşundan beri sürdürülen çabalara karşın, eğitim köylere hala götürülememişti. 1933/34 ders yılı verilerine göre nüfusun yüzde 20?sinin yaşadığı kentlerdeki 1192 ilkokulda 6851 öğretmenle 254.517 öğrenci vardı. Buna karşılık yüzde 80?in yaşadığı 40 bin köyün yalnızca 5 bininde çoğu üç sınıflı okul vardı. Buralardaki öğretmen sayısı 6786 ve öğrenci sayısı 313.169 idi. Köylerde ilkokul çağındaki çocukların yüzde 78,2 si okula gidemiyordu. Var olan köy ilkokullarının çoğu bakımsız ve haraptı ( 11).

Köylerde okuma yazma bilme oranı yüzde 15?di. Yalnız kadınlar dikkate alındığında bu oran yüzde 5?e düşüyordu.

Başbakan İsmet İnönü 13 mart 1934?de CHP Parti Grubu?nda yaptığı konuşmada ?bir türlü çözümlenemeyen ilköğretim konusunun Parti?de ele alınarak Hükümet?e yol gösterilmesini ? isterken, artık sabrı tükenen Atatürk, 10 Haziran 1935?de, Kurtuluş Savaşı?nda ve Cumhuriyet?in kuruluşunda etkin görevler yapmış bir askeri, Saffet Arıkan?ı Eğitim Bakanlığı?na getirdi. İlköğretim sorununu çözecek çalışma arkadaşı arayan Bakan 3 Ağustos 1935?de İ.Hakkı Tonguç?u İlköğretim Genel Müdürlüğü?ne atadı. Bu göreve gelebilmek için bekleşen bazı Bakanlık yöneticilerinin ve parti içi çekişmelerin etkisiyle atamanın ?vekaleten? yapılmış olması, yıllar sonra sömürü konusu yapılacaktır. Ne olursa olsun, gerçek, vekaleten atama 31 Ocak 1940?da asaletene çevrilinceye kadar, KE?nin kuruluşu açısından bu en önemli günlerde, İlköğretim Genel Müdürlüğü görevini, tam yetki ile ?fiilen? Tonguç?un yürütmüş olduğudur.

Yeni Genel Müdür 24 Aralık 1935?de ilköğretimin durumunu somut verilere dayanarak belirten 35 sayfalık ayrıntılı bir raporu Bakan?a verdi. Bu raporda en çarpıcı saptama, 40 bin köyün 8 milyon insanın yaşadığı 32 bininde nüfusun 400?ün altında olduğu, buralarda pek az okul bulunduğu ve eldeki olanaklarla bu köylere öğretmen yetiştirmenin ve okul yapmanın başarılamayacağı anlatılıyor, ?çok yeni yöntemlerle çalışmak, okul yaptırma yollarını bulmak, gereken nitelikte öğretmen yetiştirmek ve köylerde yaşayan insanların ekonomik gücünü yükseltmek , üretim yeteneklerini arttırmak?bilgiyi maddi yaşamda başarı kazandıracak bir araç olarak vermek?? gerektiği belirtiliyordu ( 12 ). Rapor Atatürk?ün sofrasında bir gece boyunca tartışıldı. Atatürk,özellikle küçük köylerde ilk üç sınıfı okutmak üzere askerliklerini çavuş ve onbaşı olarak yapmış, okur yazar köylülerden yararlanma önerisini ortaya attı. Gerekçesi ilginçti: Orduda erlerin temel eğitiminde onlardan yararlanılıyor, hatta onlara top kullanması bile öğretilebiliyordu. Kısa süreli bir eğitimden sonra, onlar köy çocuklarına hiç olmazsa abece?yi, dört aritmetik işlemini, istiklal marşını, Cumhuriyet?in anlamını öğretirler, okulun bayrağını çekerlerdi. Öneri, eğitimcilerin ve bakanlık yöneticilerinin bir çoğunca mesleğin yozlaşacağı kaygısıyla, hatta ?dehşetle? karşılandı. Ama Bakan kararlıydı. Orta Anadolu köylerinde yapılan inceleme ve gözlemler olumlu sonuç verince, uygulamayı düzenlemek üzere eğitimcilerden yedi kişilik bir çalışma grubu kuruldu. Buraya çağrılanların bazıları bile (ki sonradan KE?nde müdürlük yapacaklardır) zorlukla inandırılabildiler. Öneri Atatürk?den gelmeseydi eğitmen işine girişilemezdi. İlk Eğitmen Kursu Temmuz 1936?da Eskişehir-Mahmudiye?de açıldı.İlk günler kaygılı geçti. Ama sonra beklenmedik düzeyde bir başarı ortaya çıktı. 4,5 aylık kurs ve köylerde geçirilecek 3-4 aylık staj döneminden sonra köylere dağılan eğitmenlerin başarıları oralarda da sürecekti. Eğitmenlere kurslarda uygulanan öğretim yöntemleri, onlar köylere gittiklerinde derslerini hazırlamalarına yardımcı olacak kılavuz kitaplar, köylerdeki öğrencileri için hazırlanan üç yıllık ders kitapları eğitbilim bakımından özgündü. Eğitmen adaylarının, hatta ilkokul öğrencilerinin bile görüşleri alınarak hazırlanmış bu kitapların türlerinin en iyileri ve başarılıları oldukları yazılmıştır. İlk denemeden sonra Eğitmen Kursları hızla çoğaltıldı. Eğitmen yetiştirilmesine son verildiği 1946/47 ders yılı sonuna kadar 9318 eğitmen yetiştirilmiş, bunlar binlerce köy çocuğunun ilkokulun ilk üç sınıfını okumalarını başarı ile sağlamışlardır.

Ne var ki, eğitmen olayına karşı oluş hep sürecektir. KE?nin yıkılış döneminde, 1948?de yapılan ilk işlerden biri eğitmen yetiştirilmesini durdurmak, daha sonra da eğitmenlerin işlerine son vermeye kalkışmak olacaktır. Kısacası, tutucu eğitimciler eğitmen olayına hiç sıcak bakmadılar, hala da bakmıyorlar. Köyün içinden yetişmiş, askerde kendilerine özgü bir liderlik niteliğini kanıtlamış (bir halk türküsü ?beni çavuş sanmayın, bölüğün başkanıyım? der) ve köyde belli bir saygınlığı olan bu eski askerleri kendi köylerinde, iş yaşamları süresince eğitim vermekle görevlendirmenin özgünlüğünü ve anlamını kavrayamadılar. Eğitmen düşününün temelinde Atatürk?ün köylüyü savaş koşullarında çok yakından ve iyi tanımış , onun niteliklerini iyi kavramış olması vardır. Bazı başka ülkelerin geçmişlerinde de eğitmen olayına benzer uygulamalar vardır. Ama Türkiye?deki Eğitmen olayının dünya eğitbilim tarihinde özgün bir yeri olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Tonguç?a göre Eğitmen geçici bir çözüm değildi. Eğitmen ?liderlik niteliği kanıtlanmış, türlü işler içinde sınanmış, çevresindeki gerçek yaşamdan alınabilecek bilgileri edinmiş, yeni bir meslektaş tipi? idi. ?Onları küçümseyenler, onlardan yararlanılamayacağını ileri sürenler, ülkeyi, özellikle köyü hiç tanımayan, asla bilemeyenlerdi?Eğitmenli okullar açılmasaydı yedi binden fazla köy tümüyle ilköğretimden yoksun kalacaktı? ( 13 ).

Eğitmen olayı Atatürk?ün önerisidir, onun gücüyle gerçekleştirilmiştir ve onun eseridir.Ve de KE?ne giden yolda atılan başlangıç adımıdır. Eğitbilimci İ.H.Baltacıoğlu şöyle der: ?KE nasıl doğmuştur? KE Eğitmen Kursları denilen kurumlardan çıkmıştır. Enstitüler bu kurumların hem gövde, hem can, hem de ruh bakımından birer süreğinden, olgunlaşmış şekillerinden başka bir şey değildir?(14 ). Tonguç da ?KE teşkilatı , eğitmen teşkilatının üzerine kurulabilmiştir? diye yazacaktır (15 ).

Burada hem Eğitmen hem de KE olayının bir özelliğini belirtelim: Alışılmış yasal düzenleme, yeni bir işe girişirken önce yasa çıkartılmasıydı. Ama burada tersi yapılmış, işe başlandıktan ,uygulama sonuçlarına göre gereken düzenleme ve düzeltmeler yapıldıktan sonra yasalaşmaya gidilmiştir . Böylece baştan yasa çıkartılmasıyla uygulamalardan alınacak sonuçlara göre değişiklikler yapılmasında zorlukların çıkması ve sistemlerin katılaşması önlenmiştir. Bu yöntem bazı araştırmacıların tarihlerde yanılmalarına neden olmuştur; ilgili yasaların çıkarıldığı tarihleri esas alarak eğitmen işinin başlangıcını yasasının çıkarıldığı tarih olan 11 Haziran 1937 ve KE?nin başlangıcını 17 Nisan 1940 olarak düşünmeleri gibi.

22 Haziran 1937?de Genel Müdür, kendisinin ?KE?nin kurulmasıyla ilgili ana ilkeleri aydınlatan muhtıra? diye nitelendirdiği uzun bir raporu Bakan?a verir. Raporda ?Öğretmen yetiştirilirken onu çok yönlü işler görebilecek şekilde forme etmenin ve onunla birlikte köye gidecek, diğer iş alanlarında çalışacak elemanı da yetiştirmenin önlemleri alınmalıdır? dendikten sonra, ?birçok yanlışları, çürüklükleri görüldükçe destekler vurularak yıkılmaktan kurtarılmış klasik kültür kurumları örneğinde ya da benzerinde bir okul köye yararlı elemanı yetiştiremez ?Köyde iş görecek öğretmenin ve diğer mesleklere gireceklerin; ideoloji ve psikoloji bakımından, devletin birer değer olarak kabul ettiği ve halkın ortak malı durumuna getirmeye çalıştığı yeni değerleri, köyde aksiyona çevirebilecek karakterde olmalarını kabul etmemiz gerektiği?? sözleriyle temel ilke saptanıyordu ki, bunun Atatürk?ün eğitim için çizdiği yol olduğu apaçıktır. Daha sonra uygulamanın ayrıntılarına girilerek, öğretmen adayının köyden alınması, bunların ?çok yönlü? yetiştirilmeleri, yeni okulların ?üretici bir yurt? olması, öğrencinin köy yaşamından koparılmaması belirtiliyor, uygulanacak ilke ve yöntemlerin, programların esaslarına geçiliyordu. Son olarak kuruluşa ?yavaş başlanması, başarı elde edildikçe ileriye doğru hızlı adamlar atılması? önerilerek uygulamanın deney ve gözlem sonuçlarına göre yönlendirilmesinin önemi vurgulanıyordu ( 16 ).Bu önerilere dayanarak 30 Ekim 1937?de biri İzmir-Kızılçullu, diğeri Eskişehir-Çifteler?de olmak üzere iki ?Köy Öğretmen Okulu? açıldı. Bunlar giderek çoğaltılacaktı. Bu okullar KE?nin birer prototipi idiler. Hatta buralarda çalışanlar kendi aralarında bu okullar için Köy Enstitüsü adını kullandıklarını, ama yasası çıkmadığı için bu adı resmen kullanamadıklarını yazmışlardır. Genel Müdür de 12 Ağustos 1937?de yazdığı bir mektubunda ?senin pek hoşuna gidecek birer Köy Enstitüsü açıyoruz? demekte idi ( 17 ).

10 Kasım 1938?de Atatürk?ün yaşamdan ayrılması KE için en önemli desteğin yitirilmesi demekti. Yeni Cumhurbaşkanı?nın tutumu ne olacaktı? İnönü?nün 5 Aralık 1938?de Kastamonu Gölköy Eğitmen Kursu?nu denetledikten sonraki tutumu kaygıları giderdi. Ne var ki Bakan Arıkan 28.12.1938?de istifa edecekti. Resmi gerekçe ?sağlık nedenleri? idi. Olayı yakından bilen Tonguç?a göre ise ?Arıkan Atatürk?ün ölümünden sonra Bakanlık makamında kalmak istemediği için ayrılmış?tı( 18 ). Bu yorum gerçeğin tümü müydü? İstifanın 26.12.1938?de toplanan, bazı Tüzük değişikliklerinin yapıldığı, İnönü?ye ?Değişmez Genel Başkanlık ve Milli Şef? sanlarının verildiği CHP Olağanüstü Kurultay?ından hemen sonra oluşu, bazı parti içi sorunları akla getiriyor. Daha önceki yıllarda Arıkan?ın partideki totaliter ve sağ eğilimlere karşı çıkışları olmuştu. Onun yaşamdan ayrılışı da yine böyle bir parti kurultayı ile ilgilidir: CHP?nin genel politikasının değiştiği, okullara din dersleri konulması kararı alınarak Öğretim Birliği Yasası?nın çiğnenme yolunun açıldığı ve önemli tartışmaların yapıldığı 17 Kasım-4 Aralık 1947?deki 7.Kurultay!

Böylece KE?nin temelinin atıldığı Atatürk ve onun son Eğitim Bakanı S.Arıkan dönemi sona ermiş oluyordu. Belgeler, tanıklıklar, anılar, resmi yazışmalar bu dönemde yalnız eğitmen uygulamasının değil, köylere öğretmen yetiştirmeyi de kapsayan KE sisteminin ana ilkelerinin , sistemin esaslarının saptandığını, bu amaçla KE?nin prototipi olan Köy Öğretmen Okulları?nın açılmaya başlandığını kanıtlıyor. Bir araştırmacı da birçokları gibi şöyle yazıyor: ? Arıkan ve Genel Müdür Atatürk?ün liderliği altında kısa bir süre içinde 40-50 bin öğretmen yetiştirilebilecek yeni bir plan geliştiriyorlardı. Bu planın dayandığı ana fikir, KE?nin kuruluşuydu? ( 19 ). Bu durumda, KE?nin kuruluşunda bir Atatürk-Arıkan ekseninden söz etmek yanlış olmaz.

Ama iş sürecekti.Yeni Cumhurbaşkanı İnönü de siyasal destek verecek ve konu ile yakından ilgilenecekti. Yeni Bakan Yücel de bizdeki yöneticiler ve politikacılarda az bulunan bir davranışla, kendisinden önce başlanmış işleri durdurmak, duraklatmak, bozmak yerine bunları sürdürdü, olgunlaştırıp geliştirdi, yaygınlaştırdı. Yücel?e göre ?KE?nin kurulmasında ..bu işte bizden önce yapılmış bütün tecrübelerden elde edilen teorik istifadenin, selefim sayın Arıkan ?ın zamanında başlanmış olan eğitmen yetiştirme ile iki Köy Öğretmen Okulu?ndan alınan pratik tecrübelerin hissesi vardır?? Ve ?Benden önce selefim Arıkan zamanında?eğitmen yetiştirmek üzere kurslar, daha büyük köyler için öğretmen yetiştirmek üzere Köy Öğretmen Okulları açılmaya başlanılmıştı?? Ve ??Eğitmenler meselesi mühimdir. Beş sınıflı okulların ilk üç sınıfı onlara verilmeseydi ilköğretimde bugünkü gelişmeyi sağlayamazdık?? ( 20 ). Böylece KE tasarımı , Atatürk?ün eğitimde gösterdiği doğrultudan sapmadan sürdürülebilecek ve İnönü-Yücel ekseninde gelişecektir.

KE tasarımının Atatürk?ün eğitim görüşlerine uygunluğunu araştırırken, KE sisteminin düşünsel temeline biraz daha yakından bakmak gerekiyor:

KE?nin amacı neydi? Amaç, köylerde okumaz yazmazlığı giderecek, bir ölçüde tarım bilgileri vererek o alandaki ilkelliğin yok edilmesine yardımcı olacak öğretmenler yetiştirmekle mi sınırlıydı? Yoksa çok daha geniş kapsamlı, ülkenin toplumsal ve ekonomik yapısında yapılacak devrimci değişiklikleri benimseyip destekleyecek, yürütüp başaracak yeni tip cumhuriyet insanını mı yaratmaktı? Olayın başından (hatta öncesinden) beri özellikle eğitimciler arasında sürüp gelen ayrım da temelde eğitim içi ve dışı sayılan bu sorunlar ilişkisindeki düşün ayrılığından, bu ilişkiye eğitimci olarak karışıp karışmama konusundaki tutum uyuşmazlığından kaynaklanıyordu. KE?ni kuranlara göre amaç, elbette geniş kapsamlı olandı. Bu nedenle de, KE tasarımı dar anlamdaki amacı da kapsayarak; 1.Cumhuriyet?in devrimci ideolojisinin, 2.Eğitim tarihi boyunca eğitim ve eğitbilim alanında ülkemizde ve diğer ülkelerde edinilmiş bilgi ve deneyimlerin, 3.Ülkemizin gerçeklerinin akılcı ve gerçekçi bir şekilde gözlemlenmesinden çıkan sonuçların senteziyle oluşturulacaktı.

KE?nde ??İş eğitbiliminin ilkelerine, toplumsal pedagojinin metod ve amaçlarına, Cumhuriyet?in getirdiği ilkelere uyularak?ünlü pedagogların?ileriye sürdükleri eğitim ve öğretim ilkeleri uygulanmış, Türk çocuğunun yaratıcı kudreti meydana çıkarılmış, gelenekçi okulun çocukları ezen, yıpratan sakat usullerinin yerine yeni metodlar geçirilmiştir?? ( 21 ).

KE?ni anlamaya ve anlatmaya çalışırken, amacın ne olduğu tam olarak algılanamazsa doğru sonuca varılamaz ve KE, köylere ilkokul öğretmeni yetiştirmeye indirgenerek, tutucu ve gelenekçi eğitimcilerin kendi meslek disiplini anlayışları içerisinde sınırladıkları bir eğitim atılımı olarak anlaşılır. Gerçekten de geçmişte ve günümüzde, KE?ni böyle anlayanlar çoktur. Hatta KE döneminde, buralarda özveriyle çalışmış olanların bile bazıları olayı böyle anlamışlardır. Bu görüşlere uygun olarak, KE konusundaki incelemeler de iki doğrultuda yapılmıştır:

Bunlardan birincisi, yaygın olarak kullanılan, eğitimi bir araç değil, tek başına bir amaç olarak anlayan, konuyu eğitim ve eğitbilim disiplini içerisinde gören ve salt bir eğitim-öğretim olayı olarak sınırlayan, daha çok gelenekçi ve tutucu eğitimcilerin kullandıkları yöntemdir. Konuya böyle bakınca, işe bu disiplin çerçevesinden çıkmamak koşuluyla, KE tasarımını etkileyebilecek eğitim, eğitbilim ilke, yöntem, görüş, öneri ve hareketlerini incelemekle başlanmakta, bu alanlardaki yerli yabancı eğitimciler incelenmekte, ama bunların dar anlamdaki öğretim-eğitim görüş ve önerileri dışındaki düşünlerine değinilmekten de kaçınılmaktadır. Bu incelemeler KE?den önce birçok eğitimci arasında köye uygun öğretmen yetiştirme konusunda genel çerçevede bir görüş birliği oluştuğunu göstermektedir: Kırsal alanlarda açılacak yatılı okullara yalnız köy çocukları alınmalı, bu okulların tarım ve iş alanları olmalı, uygulamalı, pratik öğrenim yapılmalı, köyde çalışacak öğretmene ev ve arazi verilmeli, öğretmen köyde tarımda yol gösterici olmalıydı. Bu bir genel çerçeveydi. KE tasarımı bunları içermektedir, ama KE yalnız bunlar mıdır? Öyle olsaydı, ortaya kapatılmalarından sonra yarım yüzyılı aşan bir tartışma konusu çıkmaz , KE konusu çağdaş eğitim ilkelerinin uygulandığı öğretmen okulları olarak eğitim tarihimizde yerlerini alıp kenara konurdu. Amaç köyde abece öğretmek ve biraz tarım bilgisi vermekle sınırlı olsaydı, KE?ne özgün niteliklerini veren uygulamalara gerek kalmaz, öğretmen adaylarına biraz eğitbilim yöntemleri, biraz tarım bilgisi öğretilir, biraz da alıştırma (temrin) yaptırılıp köylerine gönderilirler, onlar da okullarında alışılagelmiş türden öğretmenliklerini yapar, sorunsuz bir meslek yaşamı sürerlerdi.

Ama böyle olmadı!

Bu durumda, ikinci araştırma yöntemine başvurmak gerekiyor ki, Atatürkçü ideoloji ile olan bağlantı ortaya çıkarılabilsin. Bu yöntemde olaya eğitim disiplininin sınırları dışına çıkarak , ülkenin tüm toplumsal, ekonomik, siyasal sorunlarını da kapsayacak şekilde, geniş bir açıdan bakmak gerekiyor. Bunu eğitimi kendi başına bir amaç olarak gören eğitimciler değil, ancak eğitimin bu alanlardaki sorunların ortadan kaldırılması için girişilecek köklü değişimleri hızlandıracak , gerçekleştirecek insanları yetiştirmeye yönelik bir araç olarak kullanılması gerektiğine inanan ?sosyal (toplumcu) pedagoglar? yapabilirler. ?Nerede bir ilköğretim hareketi olmuşsa, bu mutlaka sosyal düşünen eğitkenlerden gelmiştir? ( 22 ). Gelenekçilere göre ise, bu anlayış, mesleğin sınırları dışında kalan, eğitimcileri ilgilendirmemesi gereken konulara eğitimi karıştırmaktı. Tonguç?a göre ise eğitimin amacı, ?kişiyi, ülkesinin ekonomik düzenini, toplumsal koşullarını geniş halk kitleleri yararına değiştirecek,; bu alanda karşısına çıkacak engelleri yenecek yetkinlik ve etkinliğe kavuşturmaktır? ( 23 ).

KE; eğitimde köy-kent ayırımı yapılmaması görüşünde olan eğitimcilere karşın, Atatürk?ün deyişi ile ?ulusun asli unsuru olan? köye özellikle yöneliktir. Bu o günkü nüfus dağılımının ve toplum yapısının zorunlu sonucudur. Tonguç?a göre de ?nüfusunun yüzde sekseni köylerde yaşayan bir millet için bilinmesi ve memleket bu karakterini muhafaza ettikçe hiç hatırdan çıkarılmaması gereken en büyük ve basit hakikat, köyün her işe temel olması lazım geldiğidir?? ( 24 ).

Kurucuların birçok kez vurguladıkları gibi, KE okul değildir. Buraları Atatürk?ün amaçladığı ideal, çağdaş, uygar toplum yapısının küçültülmüş bir modeli olan yaşam ortamıdır. Hatta başlangıçta KE yerine ?Eğitim Yurtları? adı düşünülmüştür.

Köy ilkokulunu bitirenler kurulmalarına başlanmış Köy Bölge Okulları?na giderek 3 yıllık bir mesleki öğrenim göreceklerdir. Böylece köylerde mesleksel farklılaşma gerçekleşecek, bu da kapalı köy ekonomisinin dışa açılmasına yardımcı olacak, kısıtlı köy-kent ilişkisi gelişecektir. Amaç köyü durağanlaştırmak değil, çağdaş toplumsal ve ekonomik yaşama katmaktır.

KE?de en yüce değer, iş ve çalışmadır. Bunda ilke, işin bilinçli olarak, anlayarak, çalışanlarca programlanarak yapılmasıdır. Amaç, kişiliğin böyle bir iş uygulaması aracılığı ile geliştirilmesidir. Ama iş sınırlı bir alıştırma(temrin) niteliğinde de kalmamalıdır; ekonomik değeri olan bir verim elde edilmelidir. KE?deki iş eğitimi Atatürk?ün ?bilgileri uygulayarak öğrenme yöntemi, ulusal eğitimin temeli olmalıdır? görüşü ile çakışmaktadır.

KE?de verilen bilgiler, kullanılabilir, uygulanabilir olmalıdır. Atatürk de ?bilgi gerçek yaşamda başarıyı sağlayan uygulanabilir, kullanılabilir bir aygıt haline getirilmelidir? demiyor muydu? KE?de yardımlaşma, birlikte çalışma, birbirini destekleme en üstün etik kavramlardır. Atatürk ? bilgi gereksiz bir süs, bir baskı aracı, bir zevk aracı olmamalıdır? der.

KE?de öğrencinin yönetime katılması önemlidir. Yönetim denetlenecek , eleştiri ve konuşma özgürlükleri kısıtlamasız kullanılacaktır . Düşünce, inanç, okuma ve tartışma özgürlüğü hiçbir eğitim kurumumuzda KE?de olduğu kadar yoğun ve özgür bir şekilde uygulanmamıştır. Her günkü serbest okuma saatleri, kitaplarla tıka basa dolu, sürekli açık ve işler durumdaki kitaplıklar KE?ne özgüdür. Bu yöntemler halk egemenliğine dayanan bir toplumun oluşturulmasını sağlayacak cumhuriyet vatandaşlarının yetiştirilmeleri için çok önemlidir. ?Toplumda ve düşünce yaşamımızda öğretmenlerin yapacakları devrimler ile askerlik, politika ve yönetim alanlarındaki devrimlerimiz gerçekleşecektir? sözleri Atatürk?ündür.

KE ?de Kemalizm?de de öngörülen laik öğretim, resmi dille öğretim, karma eğitim, ulusal eğitim ilkeleri uygulanmıştır.

Köy Okulu, Bölge Köy Okulu, KE, Yüksek KE ve bunlara bağlı meslek kursları, akşam okulları gibi yan kuruluşlarla işlevsel bir bütünlük de gösteren kademeli örgütlenme, bu birimlerin çevrelerindeki toplumla yakın ilişkide olmaları, bunların geniş tarım alanları, tarım araç gereç merkezleri, teknik bakım onarım işlikleri , üretimin değerlendirilmesine yönelik döner sermaye, çevre halkı ve KE çalışanlarıyla öğrencilerin birlikte kurup işlettikleri etkin üretim tüketim kooperatifleri, KE örgütlenmesinin dar anlamda eğitimi değil, köklü ekonomik-toplumsal değişimleri amaçladığının kanıtlarıdır. KE?de, yapılacak toprak reformuna destek amacıyla 150-200 bin tarımcı yetiştirilmesi için geliştirilen, ama uygulanamayan tasarı da amacın ne denli kapsamlı ve devrimsel olduğunu göstermektedir. Tonguç?a göre ?köy meselesi?mihaniki surette köy kalkınması değil, manalı ve şuurlu bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köylü insanı öylesine canlandırmalı ve şuurlandırmalı ki, onu hiçbir kuvvet yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar edemesin. Köy meselesi , köyde eğitim problemleri de içinde olmak üzere bu demektir?Köylü vatandaşlarda?cumhuriyet vatandaşlığı şuurunu aksiyon haline gelebilecek şekilde uyandırmak lazımdır? ( 25 ) ve ?Devrimcilik demek, organizma normal bir şekle gelinceye, yazgıyı ve doğayı yenebilecek gücü buluncaya kadar korkmadan ve sürekli olarak operasyon yapmak demektir?? ( 26 ).

S.Eyüboğlu da ? Atatürk gibi?Tonguç da halka, Mehmetçiğe güveniyordu? diye yazar (27).

Bu söylemlerde ve Kemalizm?de sık geçen iki sözcük ve kavram konu bakımından anahtar niteliğindedir: Devrim ve bilinçlenme! Bunlar Kemalizm?in özünde vardır; Cumhuriyet devrimdir, Atatürk devrimcidir. Öylesine devrimcidir ki, değişimin yolunu kapamamış, sürekli devrimsel devinimlere açık tutmuştur. Ya bilinçlenme, bilinçlendirme? Amaçlanan topluma, adına ne dersek diyelim, toplum bilinci, devrim bilinci, demokratik bilinç, aydınlanma bilinci, vatandaşlık bilinci, sınıf bilinci( belki de bunların tümü) edinmiş bireylerin çabaları ile varılacaktır.Bu kavramlar Kemalizm?de ve KE tasarımında eş anlamlıdırlar. KE, bir ?devrim için eğitim? tasarısıdır. KE, devrimci Cumhuriyet?in devrimci eğitim kurumlarıydı. Cumhuriyet?e, çağdaşlaşmaya, uygarlaşmaya karşı olan güçlerce yıkılmışlardır. Bu süreç, 1946?dan sonra girilen ve günümüze kadar varan karşı devrimle eş zamanlıdır. Ne yazık ki, uzun süre, aydınların çoğunluğu yıkıma suskun kalmıştır. Ama bu arada KE?deki uygulamaların ve amacın doğruluğunu kanıtlayan bir gelişme olmuştur: KE çıkışlı genç öğretmenler, örgütlenmişler, dernekleri, sendikaları ile önemli baskı güçleri oluşturmuşlardır. Bugün KE konusunda geniş bilgimiz varsa, konu hala güncelliğini sürdürüyorsa, bunu sağlayanlar KE?nden yetişmiş olanlar ve onların ardıllarıdır. TÖS?ün 4-8 Eylül 1968?de topladığı Şura?nın adı ?Devrimci Eğitim Şurası? idi. Şura?nın sloganı ?Devrim için Eğitim?di.

KE?nden yetişenlerin eğitimin amacını nasıl anladıklarını belirtmek için TÖS Başkanı Fakir Baykurt?un 7-9 Temmuz 1969?daki TÖS Genel Kurulu?na sunduğu rapordan bir alıntı yapalım (o TÖS Başkanı ki söylediklerinden hiç ödün vermeden TÖS?ü 12 Mart karanlığından yüz akı ile çıkarmayı başarmıştır):
??Biz öğretmeniz, devlet memuruyuz, ama egemen sınıfların uşağı ve çocuk avutucusu değiliz?Biz içerideki egemen sınıfların ve onların dışarıdaki eklentilerinin yüce çıkarları için halkın gözünü külleyici , tutucu, uyutucu bir eğitimin uygulayıcıları olamayız?Bizim başta gelen görevimiz, halka İngiltere?nin ve Amerika?nın coğrafyasıyla, ineklerin ve sineklerin anatomisini öğretmekten öte, geniş anlamıyla ?politik bilinç? kazandırmaktır. Görevimizin ve halkla ilişkilerimizin özü budur? Bu ana sorunun çözümlenmesi ancak devrimle mümkündür. Bu devrim halk tarafından, onun oluru ve kararı ile yapılacak gerçek devrimdir. Bunun için bize düşen başlıca görev, eğitimi devrim için uygulamak, halkı uyandırmak, ona politik bilinç vermektir?Bu devrim cebre ve silaha dayanan ihtilal olmayıp, halkın oyuna ve kararına dayanan gerçek devrimdir?Anayasa?da yer alan temel hak ve özgürlüklerin çoğunun kullanılması örgütlü olmayı gerektirir. Örgütlenmemiş kitleler, örgütlenmenin yasal koşullarını bilmeden bu hakları kullanabilirler mi?…? ( 28 ).

KE?nin amacının özü budur. Temeli Atatürk devrimciliğine dayalıdır. Yapılmak istenen, Atatürk devrimlerini ileriye götürecek , devrimsel süreçleri hızlandıracak bilinçli Cumhuriyet vatandaşları yetiştirmektir.

Belki de KE?nin en kısa ve öz anlatımı, bir toprak ağasının TBMM?de KE çıkışlılardan yakınma amacıyla söylediği şu sözlerdir: ?Bunların her biri kendini bir Atatürk sanıyor!? ( 29 ).

_________________________________________________
e-posta: engintonguc@ttnet.net.tr

Son Güncelleme ( Saturday, 17 March 2007 )