Köy Enstitüleri Kapatılmasaydı * Mehmet Hekim

Anadolu halkına eğitim eşitliği getiren bir güneş gibi aydınlatan Köy Enstitülerinin 64 . kuruluş yıldönümünü kutluyoruz hafta sonu .
Köy Enstitüleri olgusu,dünyada eşi benzeri olmayan,sadece bize özgü örnek bir eğitim girişimi , köy kalkınması deneyimidir . Köy Enstitüleri , toplumun dönem itibariyle sosyo – ekonomik yapısına uygun bir eğitim sistemiydi . Amaç eğitim kültür birikimini aktarmak kadar kültürel değişmeyi de amaçlamıştır .
1936 yılında Milli Eğitim Bakanı Saffet ARIKAN döneminde eğitmen kursları açılmış ; sonra açılan 4 köy öğretmen okulundan olumlu sonuçlar alınması üzerine , Hasan Ali YÜCEL in Milli Eğitim Bakanlığı dönemimde 17 NİSAN 1940 yılında , 3803 sayılı yasa ile Köy Öğretmen Okulları , Köy Enstitülerine dönüştürülmüştür . Buradaki temel etken , tabii ki ülkenin köy gerçeğidir . Ders programları okur yazarlık ve tarıma yatkınlıkla paralellik taşıyordu . Köye atanan her öğretmene devlet bir ev , atölyesi bulunan okul binası , geçimine yetecek kadar toprak sağlıyordu . Öğretmenler bu toprağı öğrencileriyle birlikte işleyerek çevreye model oluyorlardı . İşin asıl önemli yanı öğretim yöntemleri yaparak ve yaşayarak İş eğitimi esasına dayanıyordu . Yani bugünkü eğitim sisteminde epeyce sıkıntısını çektiğimiz ezberci eğitime yer verilmiyordu . Köy Enstitülerinin bir başka ilginç yanı da öğrencilerin yönetime katılması “ ilkesi demokratik olarak katılımcılık sistemli olarak ilk kez bu okullarda uygulanmıştır . Adını sık sık duyduğumuz Toplam Kalite anlayışı yıllar önce uygulanmıştır.
Kendi okullarını kendileri yapan enstitüler , okullarını yönetiminde doğrudan söz sahibi oluyorlar , eskiden sığırtmaçlık yapmaktan başka şansları olmayan köy çocukları enstitü raflarını süsleyen dünya klasikleri ile buluşarak Balzac Tolstoy u Çehov u okuyup , Kepirtepe den , Cılavuz dan , Kızılçullu dan Savaştepeden tüm Türkiye ye bir IŞIK oluyorlardı .
Eğer Köy Enstitüleri kapatılmamış olsa idi ;
Okuma yazma bilmeyen çağdaş ilköğretim eğitiminden geçmemiş kimse kalmayacak ,eğitim problemlerimiz büyük ölçüde çözülecekti.Okuyan,düşünen , araştıran bir ulus olacaktık.Yetişmiş en yetenekli beyinler kendi ülkelerinde işe yaradıklarının farkına vararak , ülkelerinden ayrılmayacaklardı.Kısa yoldan emek vermeden kazanma köşe dönmenin en geçerli yol olduğunu kimse düşünmeyecek , üretmeyi , var etmeyi , başarmış insanlar ülkesi olacaktık.Ulusal gelir daha adilane bölüşülecek , dengeli kalkınma süreci başlamış olacaktı.

Köy Enstitülerine iki bakış ;

-Malatya Akçadağ Köy Enstitüsünde iklime uygun meyve ağaçlarının dikimine başlandı , 1940 yılından 1946 yılına kadar … Akçadağ Köy Enstitülerinin bu uğraşılarına o dönem küçümseyenler olmuştur . Şimdi görüyoruz ki Malatya ’ nın dağı taşı kayısı ormanına dönüşmüş , Malatya İli kayısı ile özdeşleşmiştir .

-Köy enstitülerinin ilk müdürlerinden RAUF İNAN öğrencilerin giysilerinden giyermiş.Bir gün Ankara tren garında yolcu beklerken bir hanımefendi çağırmış
_Yükçü efendi gelir misin aslanım ? Gitmiş.
_Taşı şunları !
Taşımış bıyık altından gülerek,çıkarıp para uzatmış hanımefendi.Rauf İnan almayınca:
_Al evladım yoksa az mı buldun?
_hayır ben yükçü değilim Enstitü Müdürüyüm,ama size gönlümle yardım ettim demiş.

Mehmet HEKİM

Manisa Yarın Gazetesi Köşe Yazısı