solgun bir mevsim geçiyor yine, yoksun
güzellik diye yaşanan kentlerde
ihtilal provası yapıyor kışlalar
yürüyor kışlalar oraya, gülü soldurmaya
siren seslerine bölünüyor uykularım
ey sonsuz \ beyaz yolculuk
ölümlerin gümüş sesini bırakıyorsun pencereme
ardından yetim gömleğini bir çocuğun
yalan söylenişi oluyorsun bitmeyen şiirlerin
gittikçe yalnızlaşıyor günler
ağlayan çocukların yasını bırakıyorsun düşlerime
bir de sensiz içinde geceleri
sensizlik içinde bıraktığın gecelerimde
şöyle dokunuyorum saçlarına, duymuyorsun
devrile devrile kararıyorken gün
ne çok söylüyorum ey
gidişlerin durmadan eksilten yanını
ne çok söylüyorum, yaşlanıyor dünya
dünya nasıl kan içinde sevgilim
ellerimiz kesiliyor her saat
günlerimiz nasıl da kan içinde
saatlerin sensizleşen yerindeyim, yasta
gidişlerin acıtan yanı bir mayın
dokunsam, parçalanır aşklarım
sen yalan söylenişi olursun bitmeyen şiirlerin
yalan söylenişi olursun albümdeki fotografların
matbaaların kiri ve çiçeği olursun kırların
çizen konuşan çizen bir el olursun işte
süt renginde vuslat renginde ayrılık renginde
yaralı ankalar kalır bana senden
gidişlerin sessizliğine akıyor yıldızlar
köy meydanlarının tenhalığından kovuluyorum
itiliyorum çocukluğumun hırçın günlerinden
kırılıyor yelkovan, zaman yok artık
iri kuşlar süzülüyor başkentlerin üstünden
yurdum niçin böylesine kapalı gözkapaklarım
susuyorum niçin bakarken ölü çocuklarıma
akıp gidiyor gözlerim rayların siyahlığında
tren bacasının dumanında akıyor gözlerim
silahların gürültüsü artık sussun
onarılsın infilak eden bütün köprüler
siyaha dönüşen günlerden başlayalım söze
annemi düşünüyorum
ölümlerin bütün annelerini
soğuk ürpertiyle dolaşıyor kenti
sonbaharla söyleşiyorum acıyan yerlerimle
ve kalbim, parçalanıyor acının güncesinde
hayta sular gibi akıyor oysa arkadaşlar
gümüşten akşamların karartıldığı yere
aşklara akıyor arkadaşlar
terden ve yeniden bir dünyanın yaratıldığı yere