Yabancı Dil Öğrenimi ve Yabancı Dilde Öğretim * Prof.dr.mehmet Doğan

Yabancı Dil Öğrenimi ve Yabancı Dilde Öğretim
Yabancı Dilde Eğitim
Ülkeler arasında sınırların kalktığı, rekabetin hızlandığı, iletişim araçlarıyla anında her noktasına ulaşılan dünyamızda yabancı dil öğrenmenin gerekliliğini ve zorunluluğunu hiç kimse inkar edemez. Çünkü bu globalleşen ve küçülen dünyamızda insanlar arası ilişki konuşarak ve yazışarak sağlanır. Bu da karşılıklı ortak dil ile gerçekleşir. Ancak dünyadaki 195 ülke ve Hindistan gibi bazı ülkelerdeki bölgesel konuşulan çok sayıda dilin hepsini öğrenmek ve bunlarla iletişimi sağlamak mümkün olmadığına göre her millet kendisine uygun, diğer milletlerce de bilinen bir ortak haberleşme aracı bulmalıdır. Bu rekabet ortamında dünyada yalnız kalmamak, gelişen teknoloji ve ticaretin dışında olmamak, refahtan pay için mutlaka dünyaya açılmak zorunludur. Bunun için her ferdin mümkünse iki, üç, beş yabancı dil öğrenmesi gerekir. Ancak bu arada kendi öz dillerini, benliklerini,kültürlerini ve tarihsel birikimlerini de kaybetmeden çağa ayak uydurmaları gereğini unutmamalıdırlar. Aksi halde bir milletin yok olması günümüzde daha kolay gerçekleşir.
Her ülkenin vatandaşları kendi öz dillerini geliştirirken bir yandan da öğrendikleri dillerle çağa ayak uydurmalıdırlar. Dünyada en yaygın kullanılan dillerden birkaçını ya eğitim kurumlarında ya da dilin konuşulduğu ülkelerde öğrenmelidir. Normali eğitim kurumlarında öğrenmedir.
Birleşmiş Milletler ve dünya istatistik kuruluşlarının verdiği verilere göre dünyada yaygın kullanılan dilleri kullanış alanı ve amacına göre üç kategoride sınıflayabiliriz:
1) Dünyada en çok nüfus tarafından ana dil olarak kullanılan diller,
2) dünyada en geniş coğrafi alanda kullanılan diller,
3) Dünyada bilimsel ve teknolojik alanda ticaret, haberleşme ve bilgi alışverişinde yaygın kullanılan diller.
Birinci gruptaki diller açısından sıralama Çince, Hinduca, İngilizce, İspanyolca, Rusça, Arapça ve diğerleri; ikinci kategoriye göre sıralama İngilizce, Çince, İspanyolca, Arapça, Türkçe, Hinduca; üçüncü kategoriye göre ise sıralamada başlıca Batı Avrupa Dilleri İngilizce, Almanca, Fransızca, İspanyolca ve Rusça yer almaktadır. Pasifik devletlerinden Japonya'nın hızla gelişen Çin'in dili de yakın bir gelecekte bu kategoride yer alacaktır.
O halde ticari, haberleşme, teknolojik ve bilimsel düzeyde çağı yakalamak için öğrenmede öncelik son kategorideki dillere verilmelidir. Ülkemizdeki izlenen politika ve yol da bu yöndedir. Ülkemiz ayrıca konumu gereği Arapça, Rusça ve Japoncayı da bir kenara bırakmamalıdır.
Bu dillerden özellikle her üç kategoride ilk sıralarda yer alan İngilizce halen genişleyerek dünyada en çok kullanılan eğitim, bilim ve haberleşme dilidir. O halde ilk öğrenilecek yabancı dil tartışmasız İngilizce olmalıdır. Ama İngilizce öğretilirken diğer yabancı diller bir kenara bırakılmamalıdır. Özellikle ikili ilişkiler açısından diğer yabancı dillerin de öğrenilmesi önemlidir. Bir ülke ve o ülkenin halkı ile en verimli ilişki kendi ana diliyle olacağı unutulmamalıdır.
Aslında ülkemizde bu konuda hemen hemen görüş birliği vardır. Bu gün öğretilen yabancı diller % 85 İngilizce %7-8 Almanca, %4-5 Fransızca, tarih ve Türk dili bölümleri ile fakültelerinde Arapça, Farsça, Osmanlıca öğretilmektedir. Çok az sayıda da olsa İtalyanca, Rusça, Japonca ve eski diller de öğretilmektedir.
Ülkemizde dil öğretimi ve öğrenimine her zaman önem ve öncelik verilmiştir. Ancak bu alanda başarılı mıyız? Buna olumlu cevap vermek güçtür. İzlenen yol uygun ve ülkemiz için yararlı mıdır? Hataları ve eksiklikleri ve tartışılacak yönleri vardır. Öğrenim çağındaki gençlerimizin yüzde kaçına yabancı dil öğretebiliyoruz? Bunların tartışılması gerekir.
Yabancı dil öğrenimindeki yöntem yanlışlığının bize göre birincisi yabancı dil öğretimi ile yabancı dilde öğretimi karıştırmamızdan geçmektedir. Belki de bunda bizi ve eğitim planlarını yanıltan sonuçların görünümü ve veriliş şeklidir. Toplumumuzdaki genel kanaat şudur: "Bir yabancı dili öğrenmek için o yabancı dilde öğrenim yapan, yani eğitim dili yabancı dil olan okulda okumalıdır." Belki de basit yaklaşımla neden-niçin ilişkisine girmeden bu sonuç doğru görülebilir. Ancak bu sonuç doğru da olsa kanaat ve görüş yanlıştır.
Görüşümüze göre öğrencilerimize ve gençlerimize yabancı dil öğretmeliyiz. Ama özellikle üniversitelerimizde eğitim-öğretim dili mutlaka kendi resmi dilimiz, ana dilimiz Türkçe yapılmalıdır. Aksi halde dilimiz çağa ayak uyduramaz, gelişmelerin dışında kalır, teknoloji ve bilimsel terimler halkımız tarafından kavranamaz. Birey duygu, düşünce ve hayellerini en kolay ancak kendi ana diliyle ifade edebilir. Ata sözleri, özdeyişler, nükteler, sevgi ve üzüntüler en iyi ancak ilk ifade edildikleri dillerde anlaşılır.
Yabancı terim ve kavramların Türkçesini öğrenmeyen, bunların günlük yaşamında kullanmayan ve ilişki kuramayan gençlerimiz ezberciliğe yönelir. Ne kadar zeki olursa olsunlar o konuyu düşünce ile katkıda bulunamazlar. Bilim üretmeleri de çok güç olur.
Millet olarak binlerce yıllık tarihimiz ve tarihte kurduğumuz devletlerle öğünürüz. Buna karşılık milletimiz ve milli kültürümüzün devamında en etkili unsur olan dilimizi çoğu kez önemsemeyiz, ya da doğal olarak nesilden nesile aktarılacağını sanırız. Kendini "milliyetçi" sayanlarımız bile atalarımızın eserlerini Arapça ve Farsça yazmasıyla öğünür. Eski aydınlarımız Arapça, Farsça, Osmanlıca, Fransızca yazarken bu gün İngilizceye isteklidir. Bunda amaçları belki de daha çok kimse tarafından okunmak istemeleridir. Kendi halkı acaba yeterli yararlanabiliyor mu? Eski iletişim ve haberleşme araçları sınırlı olduğundan, halkımız ve dilimiz etkilenmiyordu. Bu günkü iletişim teknolojisiyle en küçük etki ve hata bile en ıssız köşelere ulaştırılabilir. Tarih boyunca yüzlerce dil ve milletin yok olduğu düşünülürse günümüzde bir dilin yok olması çok daha kolay olur.
Ülkemiz için önemli bir sorumluluk da var. Sovyetlerden bağımsız olan Türk Cumhuriyetleri ve Rusya, Yunanistan, Bulgaristan, İran, Irak ve Suriye'deki Türkler gelip Türkiye'ye öğrenim görmek, Anadolu Türkçelerini geliştirmek istiyorlar. Bize Türk Dünyasının lideri olarak bakıyorlar. Gelenlere nasıl "bizde eğitim İngilizce" ya da "iyi okullarımızda İngilizce" deriz? Bir Almanın ifadesiyle Atlas okyanusundan büyük okyanusa kadar yaygın kullanılan bir dünya dilini nasıl böyle eğitim ve bilim dili olamaz diye bir kenara atarak İngilizce öğretime yönelebiliriz?
Yabancı dil öğretimi için eğitim-öğretim dilinin mutlaka yabancı dilde olmasının gerekmediğini çarpıcı bir örnekle sunmak istiyorum. Skale dergisi 1993 yılı 1. sayısında yayınlanan "Sayılarla Avrupa Topluluğu" yazısında verilen bilgiye göre Avrupa topluluğunda 20-24 yaş arası gençlerin % 83'ü en az bir yabancı dile hakim, bu daha yaşlılarda % 50 civarında. Belçika, Hollanda, İsviçre gibi ülkelerde oran çok daha yüksek. Buna karşın Avrupa'da bütün orta öğrenim ve üniversite öğretimi kendi ana dillerinde yapılıyor. Diğer bir örnek, nüfusu sadece 10 milyon olan Macaristan'da bütün okullar Macarca, tek bir üniversite 1991 sonrası İngilizce açıldı, ama öğrencileri yabancı. Macarca ülke dışında hiçbir ülkede kullanılmadığı halde her konuda bizden çok daha fazla Macarca kitap basıyorlar ve her Macar da bir yabancı dil biliyor. SSCI'ca taranan dergilerde yayımlanan makalelerin ülkelere göre sıralamasında ilk 20 sırada yer alan ülkelerden yalnız Hindistan yabancı dilde öğretim yapıyor. Yani her ülke kendi dilinde öğretim yaparak bilim üretebiliyor, diller bilim üretimine engel değil.
Ülkemizde adeta anaokulundan başlayarak yabancı dilde eğitim yapan okullar açılıyor. Yabancı dilde öğretim yapan okulların ülke düzeyinde hızla yayıldığını görüyoruz. Sırf İstanbul'da İngilizce, Fransızca, Almanca İtalyanca eğitim yapan orta dereceli okulların sayısı 150'nin üzerende. Bütün ülkede ise özel okulların sayısı 1995 yılı itibariyle 871'dir. Eğer önlem alınmaz ve sınırlamaya gidilmezse üniversitelerimiz de bu yola girer. Eğitim çağında 15 milyon nüfusun tamamını böyle özel okullara göndermemiz mümkün olmadığından (14.300.000. toplam öğrencinin sadece 200.000'i özel okullara gidebilmektedir.) talep de devamlı kamçılandığından maalesef en seçme başarılı öğrenciler "Robert Kolej, Galatasaray Lisesi" başta olmak üzere yabancı dilde eğitim yapan okullara gönderiliyor ya da bu okulları tercihe zorlanıyor. Yabancı dilde öğretim yapan üniversiteler için de aynı durum söz konusu. Böyle olunca bütün bu üstün yetenekli çalışkan, seçme öğrencileri alan okullar hem yabancı dilde hem de diğer sosyal ve fen derslerinde daha başarılı oluyorlar. Bu sonuç da biraz önce değindiğimiz genel kanaati oluşturuyor. Yani malzeme kaliteli olduğu için ürün de kaliteli oluyor. Önemli olan bir öğretim kurumunun öğrenci alırken hangi yüzde diliminden öğrenci aldığına bakılarak bu öğrencileri hangi yüzde diliminden mezun ettikleridir. Mezunlar ilk yüzde diliminden daha başarılı yüzdeye yerleştirilebiliyorsa o kurum başarılıdır. Bu tezimizi daha birçok somut örneklerle desteklemek mümkündür. Bilimde başarılı olmak için bu özel okul ve üniversitelere hiç gerek yok. Buna bir çarpıcı örnek kendi yetiştiğim ortamdan,öğretmen okulu ve yüksek öğretmen okullarını vermek istiyorum. Öğretmen okullarında hiç yabancı dil okutulamazdı. Ama yüksek öğretmen okulu mezunları, en başarılı bilim adamları ve gün hepsi de yabancı dil biliyor.
O halde yabancı dilde öğretim yapan okullar olmadan yabancı dil nasıl öğretilmelidir?
Her konuda olduğu gibi bu konuda da dünyadaki örnekler ve deneyimlerden yararlanılmalıdır. Bizim bir güçlüğümüz de Batı Avrupa dillerinin Ural-Altay dil grubunda yer alan Türkçeden çok farklı dil yapısı ve dil kurallarına sahip olmasıdır. Bizim için İngilizce öğrenmek şüphesiz bir Alman veya bir İtalyan ya da İsveçlinin öğrenmesinden çok daha zordur. Ama bunun anlamı biraz daha çok çaba ve çalışma demektir. Yabancı dili herkes öğrenebilir yeter ki yöntemi ve öğreticisi iyi seçilebilsin.
Bir öğrenci üniversiteden mezun oluncaya kadar 1000-1200 ders saati yabancı dil dersi alıyor. Bu ise haftada 20 saat olarak 60 haftaya, ya da iki eğitim-öğretim yılına karşı gelir. Bu kadar büyük zaman israfı ve kaynak ayırımına rağmen sonuç ortada. O halde başka bir yol ve yöntem bulunmalıdır. Öğrenciye yoğun şekilde ve daha kısa sürelerde yabancı dil öğretilebilinmelidir. Bu öğretim sırf yabancı dilin öğretildiği başka hiçbir dersin vermediği hazırlık sınıfları şeklinde olabilir. Yaz aylarında yaz okulları, yoğun yabancı dil kursları şeklinde olabilir. Ortaokul veya üniversite hazırlık sınıfları, öğrencileri hayata bir yıl geç başlatacağı için özellikle bizim gibi yoğun nüfus baskısı olan, öz kaynakları sınırlı ülkeler için çok pahalı ve lükstür. Büyük kaynak israfı demektir. İsteyen yabancı dil öğrensin dersek, bu kez de kolaycılığa kaçan, işin önemini bilmeyen çocuklar yaşları gereği seçmeli olan dersi seçmez. Yabancı dil hazırlık sınıfından sonra yabancı dil kullanılmazsa bu kez de hızla unutulur.
O halde ne yapmalı, kimlerle ve hangi yöntem ve tekniklerle yabancı dil öğretilmelidir?
1. Yaban dil dersi verecek gerçekten yabancı dil bilen çok sayıda öğretmen en iyi şekilde yetiştirilmeli.
2. Bu öğretmenler her ilde belirli okullarda toplanmalı (birkaç küçük il için bir merkez olabilir.)
3. Bu merkezler kapalı devre televizyon yayımı, video ve benzeri gereçle donatılmalı ve sürekli işlevleri yalnız yabancı dil öğretmek olmalıdır.
4. Bu merkezden yararlanacak okullar öğrenci sayıları ve bölgeler itibariyle tespit edilmeli. Bölgedeki her öğrenci en az bir ay bu yabancı dil öğretim merkezlerine gelebilmeli. Gerekirse okulların yaz tatilleri bu merkeze göre ayarlanmalı. Bu merkeze gelen öğrenciler geceli gündüzlü yabancı dil öğrenmeli, konuşmalı, her tür teknikten yararlanmalıdır.
5. Anadolu Liseleri, Fen Liseleri gibi liselerle diğer özel lise statüsüne girmek isteyen liseler de bütün müfredattaki dersler Türkçeye çevrilirken, özel zorunlu yabancı dilde fen ve yabancı dil de sosyal dersler (haftada 3-4 saat ile) yabancı dilde bilim terimlerinin kullanımı ve tercümesi meslek öğretmenleri tarafından "Mesleki Yabancı Dil" olarak devam etmelidir.
6. Yabancı dil öğreniminde bir yol da İngiltere, Amerika ve Almanya'da yaygın olduğu gibi turistik yerlerde çalışan lisan öğretim merkezleridir. Özel teşebbüsün bu kadar geliştiği ülkemizde özel sektör dinamizminden yararlanılabilir. Bu konu ile ilgili çarpıcı bir örnek 3000 $ ücretli bir yabancı şirket 30 kişiye yabancı dil öğretmek için ilan veriyor. 400 kişi müracaat ediyor.
7. Yabancı dil öğreniminde geçerli olan bir yol da dilin konuşulduğu ülkeye doğrudan temas, o ülkeyi gezme ya da belirli bir süre oturma, çalışma, öğrenim görmedir. Bu yol en hızlı, pratik yabancı dil öğrenme şeklidir. Bu da ülkelerarası gidiş dönüşle mümkündür. Yabancı dilin daha geniş kitleler tarafından konuşulduğu ülkelerde kısa ve uzun süreli bir başka ülkede çalışma ve yaşama yaygındır. Yine örnek olarak Avrupa Birliği ülkelerinde 5 milyon işçi ana vatanı dışında çalışmaktadır. Her iki Alman'dan bir, her üç İngiliz'den biri her yıl yurtdışına çıkmakta. Bu Belçika, Hollanda, Danimarka için % 100'lere ulaşmaktadır. Topluluk içinde sınırlar ve gümrükler kalkmıştır. Her ülke komşu ülkenin televizyonunu izleyebilmekte, radyosunu dinleyebilmektedir. 80 bin kişi her gün işe gitmek için sınır geçiyor.
Yabancı dil öğreniminde çok etkili olan bu yoldan ülkemiz insanının yararlanması bulunduğumuz coğrafi konum sebebiyle oldukça güçtür. Yabancı ülkede çalışan birinci nesil işçiler ise basit temel eğitimi bile alamadıklarından bulundukları ülkenin dilin öğrenememişlerdir.
Sonuç: Türkçemizin gelişmesi, diğer Türk Cumhuriyet ve toplulukları tarafından tercih edilmesinin öne çıkarılması için, bilim ve teknolojik gelişmenin halk tarafından anlaşılması, izlenmesi için eğitim-öğretim dili Türkçe olmalı, ama yabancı dili de herkese öğretebilmeliyiz.
Kaynak: Prof. Dr. Mehmet Doğan – Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi (Bilge Dergisi 1996 – Güz, 10. sayı, s. 11-14'te yayımlandı)