Travma * Abdülkadir Budak

Karlı sularda açan köksüz bir nilüferdim
Suları temiz gösterdim, köklerim var sanıldı
Bunca şaraptan sonra kusma vakti gelmiştir
Kırılmalı bin yerinden yaldızlı sandık
Sıradanlaştı birden gülün çığlığı bile
“Efsane-i Leylâ vü Mecnun'dan usandık”

Göl bile olmamışken okyanustan konuşmak
Yanılsama ustasının harcı olsa gerektir
Oğlundan öç alırmış babasına yenilen
Şaraba dönüşmek ise üzümün ilkesidir

Psikologdan önce fark etmiştim, sakladım
Karanlığı yedim de sanki ışık geğirdim
Parçalanmış kişilik babadan miras kaldı
Meşale elimi yaktı, oğluma verdim

Baba! En az senin kadar şiddetli seviyorum
Ve en az senin kadar kırıyorum sevdiğimi
Ortasını bulmak için durgun rüzgara bindim
O bile savuruverdi acemi biniciyi

Sahte cümleler içerir kurda yazılan mektup
Kuzu diliyle kaleme alınmışsa değil mi?
Kaç kişi bilebilir bir serçenin içinde
Diyelim ki üç-beş tane kartal bulunduğunu
Değirmenin varlığı öğütmeye bağlıdır
Buğdayın yönelişi akla getirir unu

Suyun yüzüne baba, gözlerinle bakmıştım
Ve görmüştüm dipteki çakıl yalnızlığını
Yenilecek kadar güçlüyüm artık
Bir tekneyim, gösterin bana kayalıkları!