Şırınga * Abdülkadir Budak

Ateşi kundaklayıp kucağıma verdilerOğlum sandım, ormanları dolaştımÇıktığımda tek bir ağaç bile kalmadı.Hep çekiç sesleri, çekiç sesleriOğlum sandım dövülen bakırları Bakır her ikimiz de, çekiç hangimiz?Kim kime uçurum, kim kime kuyu?Doğrudur bu evin her zaman çekiçBakırın bu evde bakır olduğu Babaydım ben, tecrübeli bir aptalHatırlar mısın…

Travma * Abdülkadir Budak

Karlı sularda açan köksüz bir nilüferdimSuları temiz gösterdim, köklerim var sanıldıBunca şaraptan sonra kusma vakti gelmiştirKırılmalı bin yerinden yaldızlı sandıkSıradanlaştı birden gülün çığlığı bile“Efsane-i Leylâ vü Mecnun'dan usandık” Göl bile olmamışken okyanustan konuşmakYanılsama ustasının harcı olsa gerektirOğlundan öç alırmış babasına yenilenŞaraba dönüşmek ise üzümün ilkesidir…

Ev Zamanı/ Yüzde Birini Görmek * Abdülkadir Budak

Yüzüm nasıl da benziyor üvey anneyeOrtasından ırmak geçiyor , kirliAçan çiçek ile solan bir çiçekBir güneş, binbir tipi Yüzüm dönüşüyor baba yüzüneKıraç tarla, derin kuyu ve ormanÜç sözcük biçilen anlamı aşarGece, ben, lambam Yüzüm oğlumun yüzü, yarısı depremEnkazını andırır; yarısı çadırYüzünde oğlunu gören bir babaKendisi…

Portre Çalışmaları:1

AHMET OKTAY Kuyunun portresine çalışıyordumTaşı kaldırdım akrepAkrebe dokundum zehirAkrebe dokundum ateşAteşe dokundum şair Kuyunun portresine çalışıyordumİlk kazmayı vurdum AhmetOktay?a dokundum sanrıSanrıya dokundum anlamAnlama dokundum yılan Kuyunun portresine çalışıyordumKovaya dokundum suyduSuya da dokundum acıAcıya dokundum dünyaDünya Ahmet Oktay?a Kuyuya sığan okyanusAkrep, zehir ve kayaSordum da yanıtladıİki…

Tuzlu Çeşme * Abdülkadir Budak

Yetinmeyi bilirim okyanus ileAşkım söz konusu olduğu zamanlardaBir deve yatağını ırmağa çeviririmBir öpüşü kıvılcımdan yangına Bir dal parçasıyken orman olurumÖptüğüm zaman boynunuKollarım bir vücudu sarmakla yetinemezSevgilim bilir benim sonsuzluğumu Hangimiz dişi panteriz bilinmezVahşi bir doğurganlık sevişmelerdeSoluğumuzun toplamı yanardağ ağzıYağmur elde ederiz çiğ tanesinde Matematik bizim…

Yedi Eyvah * Abdülkadir Budak

1/ Fayton koştular diyorum atlaraKırbaçlar yedi fayton, kan ter içindeBazen olur böyle şeylerYer değişir inanmakla yetinilen değerlerFayton koştular diyorum atlaraÇocuklar bu işe anlam verdiler Ey faytonu fayton, atı sadece at bilenler!Ey faytondan bir at olup inenler! 2/ Tuhaftır, yaprağın yerine geçti rüzgârYaprak yerine geçince öğrendi…

Tutsak Yolcu Dileği * Abdülkadir Budak

1/Perdeleri çekmeyelim çıkarkenBizi bekleme duygusuyla bırakalım bu eviBu evi öyle sevdik, bir ölünün tabutuKirpinin dikenlerini sevdiği gibi Eşyalara bakmaktan birbirimizeBakamaz olmuşuz fark etmedin mi?Ev önce sığınak, bir tuzak sonraYolculuk birbirimizi görmek için bir fırsatAyna da eşyadır, valize koma! 2/?eşyanın konumunu biçimini rengini almışlardır?En büyük cakaları…

Şefkatli Sansar * Abdülkadir Budak

Ölüm sırayı bozdu benden önce gitti ablamGüzün kundağındaki yaprağı bana bıraktıBana bıraktı ablam, sansarın şefkatiyleSaçlarımı okşayacak hayatı Hayattı cam parçasını elmastan kıymetli sananOna sahip çıkarak gözden çıkardı ablamıTırnakları bilenmiş sansar şefkatindeyimBir şarkının aradan çekildi nakaratı Varlık Dergisi Ocak 2001 sayısı

Şair Olmak * Abdülkadir Budak

“Odası dünyadan büyük” ikinci şair benimEv odadan ibarettir, çocuklar da olmasaKoridorun sonunda daha uzun koridorDaha uzun koridor bitince masa Ve üstünde sözcüklerden kurulu hayatPiknikte kitap okurum karıma sorulursaDoktor tanıyı koyar : “Bu sözcük bağımlısı”Ben tanıyı koyarım : “Sözcükten ibaret dünya” Erken bir veda gibi gördüm…

Soğuma * Abdülkadir Budak

Dudakta bir öpüşün soğurken sıcaklığıYalnızlık odadan çıkar ve sığmaz alanlaraOrman çok uzakta ama dal burada kırılırNehir çok uzak ama burada yıkılır köprü-Her tabut yanlışlıkla bu eve getirilirOmuzlayacak olanlar ölüden daha ölü Anılara ne oldu? Madenden çabuk soğuyorYaş elli mi olüyor, ki bakon çiçekleriBahçe düşlerine nokta…

SİNCAN'DA ÖLMEK * Abdülkadir Budak

“Bir şair İstanbul'da doğmamışsa İstanbul'da ölmelidir” Bu cümleyi kurduğumda Kuğulu Park'ta mıydım?Yanımda Yücel mi vardı -milattan önceki Yücel –Hayati mi geçiyordu, Hüseyin Atabaş mı?Hangisine seslendim, duymayan hangisiydi?Ama şundan eminim ben bu sözü ederkenHavuz dediğin deniz, kuğuı dediğin martıydı İnsan kendi yazdığını tırnak içine alır mı?“Kayığını…

Sayfalar * Abdülkadir Budak

Bir sonraki sayfada tayfanın biriKırmızı şaraplı masada çekiyor kürekleri Bir sayfa daha çevirsem tay yerine geçecekBir kadının aşka koşan ince ayak bilekleri7 Her şeyim vardı da mataram yoktuNeler ögretti hayat; kevgirden su içmeyi Bir sayfa daha lütfen, dükkanıma bir mühürBir sayfa daha lütfen, ben hatalı…

Salon ve Sahne * Abdülkadir Budak

Şu salonu dolduran büyük boşluğaSahneden bakıyorum sahte bir doluluklaTedbirliyim gelirken ırmağımı getirdimBirkaç köprü getirdim dekor gereğiDerin uyuyan çocuğa gölgesi düşenHızarın sokulduğu bir ağaç gövdesini Soyulmuş elma kabuğu, hiç olmazsa kokusunuGetirmek isterdim de ipeğe sarılı bıçakOnun kesme duygusunu getirdimDevrilmiş kamyonun kasasından söktüğüm“Ömür biter yol bitmez” yazısını…

Reçete * Abdülkadir Budak

Aklımı askıya aldım ne yapsam duygudandırAh akıl senin yüzünden kaçırdım yaşamayıAynı gemi aynı liman aynı yükGüverteden denize iteklemek geliyorTayfa olup içimdeki kaptanı Hayatın çırağı olduğum günler güzeldiAh kendine zincir olan ustalık!Diyerek aklımı duygularımla tartıpDünya son sözünü söylemeden ölümleÖnce evdekileri, komşuyu, şehri sonraİnandırmak isterdim delirdiğime Yolcu…

Münir Öldü * Abdülkadir Budak

1/Rüzgar ayak izlerini silmek için de eserDal bir şeyi anlatır ağacından kopmaklaYağmur ne anlama gelir elbet bilirimSuyu ayakları sanan nilüfer çiçeğineTam burada kafese aslan düşer, sorarımToprağı ısıtacak bir beden yıkanırkenKomşuları nasıl gider düğüne? Bir asansör boşluğu sanki apartmanınızÜrpermiyor uçuruma değmiş deDışarıdan davul sesi geliyorDamat hızla…

Muhteşem Ayıplar * Abdülkadir Budak

Göğsümün yelkenini şişirecek bir rüzgârSuratıma çarpılacak bir kapı bulmalıyımDışlanmak nasıl bir şey, öğrenmek içinRuh halini metale yenik düşen ahşabın Katliamdan kıl payı kurtulan günün sonundaPayımdan çoğunu almak muhteşen ayıplardanÖpen dudaklar ahşap, okşanan metal iseSevişmeyi ayıp saymak mümkündür kaptan Tekne şizofren öyle mi, kayalara yöneliyorİlk celsede…

Kısacık Şiir * Abdülkadir Budak

Kısacık serseriydim uzun çekidüzenimKısacık yarınım uzun geçmişim Kısacık ışıktım uzun karanlıkKısacık şarkıyım uzun çığlık Kısacık avcıydım en uzun ceylanKısacık mutluluk upuzun karabasan Kısacık doğurmaydım uzun bir sancıKısacık yolcuyum çok uzun hancı Kısacık bıçaktım uzun bir kınımKısacık bir rüzgâr uzun yaprağım Kısacık zirveydim uzun bir kuyuKısacık…

Kara KÂğıt * Abdülkadir Budak

Emel'e, Göksel'e, sozcüklere Deri sandığım doğrudur, sözcüklerin ruhunaVe oradan bana doğru akmakta olan kâğıtEvimde, işyerimde, bindiğim otobüsteKarımın kuması olan, çocuklarla aramaOlur olmaz zamanda ansızın giren kâğıtHer anında kışkırtıcı, baştan çıkaran beniSevişmeye doymayan, koynumda olan kâğıtKara bir yazgı gibi duran tuhaf beyazlıkÜstünde birkaç dize yoksa yokum…

Dar Geçit * Abdülkadir Budak

Sancısı tutmuş olmalı ırmağınKıvrılarak değil de kıvranarak akıyorIrmak şu sıralar bana benziyorKöprü üstümüzde değil içimizde miKarşıdan karşıya kimse geçmiyor Bakın italikle bir imdat çekiyorumDizgici hata yapma italik siyah olacakHata payı bana ait bir de sancılı ırmağaHayata özenip akıp giderkenIkirniz de başımızı aynı anda kayaya Aşklardı…

Cevap Anahtarı * Abdülkadir Budak

Suyu özetleyen bendim bir bardağın içindeTaşa sarılan yosun taşı bitirir, anladımParmaklar dile dönüştü ellerinde dilsizinVe balkon demirleri inceldi tanrım! Gömleğimden birkaç düğme açtığım zamanÇarpar rüzgâr kadın olur titrerdiYanlış anlaşılmasın çaptan düşmüş değilimMakasa son kez bakan kumaş beni etkiledi Kırlarla şehirleri karıştırdığım olduAtımın ayakları asfalt kokar…