Tiyatrocu Musun Sen?

“Tiyatro sahnesine döndürdün burayı” ya da” tiyatrocu musun kardeşim sen, git işine!”ciddiye almadığımızda, durumu önemsizleştirmek istediğimizde söyleyiveririz hemen. Bu kolay yergide durumu mu önemsizleştiririz yoksa kendimizi mi?
Oysa tiyatro ilkel çağlardan beri insanın, insani tüm değerlerin, en güzel anlatımıdır.
Yaşamın en temiz aynasıdır, kendimizi bir bakışta yakaladığımız yerdir, yüzleşmekten çekinmeyeceğimiz en yürekli dostumuzu ve en ısrarcı düşmanımızı önümüze getiriverir tiyatro.
“ İnsan kendini en iyi, insanda tanır”sözü daha çok tiyatro için söylenmiştir sanki. Kendini tanıma ve kendisi ile başkaları arasındaki benzerlikleri bularak, insanların birbirine benzer olduğunu doğrulama isteği de zaten yeni bir düşünce değil. Bunu doğrulatma yolundaki çabalar da yeni değil.
Bizden biridir sahnedeki sıcaklığını yanı başımızda hissettiğimiz; ancak sevgilinin gözlerinde yakalayabileceğimiz tutkudur tiyatro. Bizim için, bizim rahatımız, ruhsal doygunluğumuz için, tekrar ona koşmamış içindir tiyatronun çabası.
Yaptığı güzellikleri önümüzde ruhunu, sesini, gövdesini de katarak sergiler oyuncu. Bazen duygusallığıyla biz olur, heyecanıyla karşı komşumuz, şımarıklığıyla diğer komşumuzun görümcesi, efendiliğiyle başka komşumuzun küçük oğlu, uçarılığıyla eski mahalledeki komşumuzun liseli kızıdır; bizdendir tüm roller; insana aittir. Tanırız hepsini kolayca. Hiç aracısız oracıkta o anda yansıtırlar tüm tanışları, canlı, solukludur hepsi.
“İnsanlar ne söylediğimizi unutabilir; ama onlara kendilerini nasıl hissettirdiğimizi unutmazlar.” Bunun içindir unutulamayışı, kendimizden oluşu. Hangimizin zihninde unutulamaz dediğimiz bir oyun yoktur ki.
Görsel sanatçının -ressamın, heykeltıraşın, mimarın – malzemesi, "biçim" ve "renk" tir. Zaman içindeki olayların sunulduğu alan olarak sahne, biçim ve rengin devimini sunar. İnsan, "anlam" arar tiyatrosunda da. İster, Keşanlı Ali Destanı’ndaki gibi kolay kahramanın yaratılması sorununu hedeflesin, isterse insanın içindeki tanrıyı ya da yalancı tanrıları yaratan kişilik yaratma çabası olsun, insan hep kendine denk olanı ya da kendi benzerini ya da eşit olmayanı arar. Kendi eşdeğerini, üstün insanı ya da kafasında yarattığı yaratığı arar. Eğlenmek, dinlenmek, heyecanlanmak için gittiği tiyatrosunda da arar bunları. Tüm aradıklarını hatta henüz aramadıklarını da bulur tiyatrosunda seyirci.
Her sözcüğün, her hareketin, her rengin, her sesin bir öyküsü vardır tiyatroda. Zengindir bu yüzden seyirci de oyundan çıktığında güzelliklerle sarmalanmış hisseder kendini, içimizdeki boşluğu doldurur sahnedeki ses, renk, anlam…
Tiyatro
Üzerimizdeki cübbeyi çıkardığımız,
Üzerimizdeki beyaz önlüğü dışarıda bıraktığımız
Üzerimizdeki üniformanın varlığını dahi anımsamadığımız
Ellerimizdeki tebeşir tozlarını silip de insanların içine karıştığımız
İşimize ait her şeyi işte bıraktığımız.
Sahip olduğumuz insani değerleri, gülüşümüzü, cana yakınlığımızı, dostluğumuzu keyifle yaşadığımız yerdir.
Acıların sevinçlere baskın gelmediği…
Umudun karamsarlığa doğru gitmediği…
Düşünmeyen-sorgulamayan insan modelinin dayatılmadığı bir yer olan tiyatronun 27 Mart Dünya Tiyatrolar Gününü kutladık dün.