Seçimlerin Ardından Çıkış Yolu Aramak… * Kemal Kocabaş

Türkiye, son üç aydır yerel seçimler ve onun tartışmalarıyla meşguldü. 30 Mart 2014 günü yurttaşlar yaklaşık %90'a yaklaşan bir katılım ile seçim sandığına gittiler. Seçim akşamı Türkiye, seçim güvenliği, maniplasyon ve kedilerin neden olduğu(!) elektrik kesintileriyle yeni bir tartışma gündemine girdi.

Seçimler boyunca tartışmalarda yolsuzluk iddiaları ve cemaat tartışmaları vardı. Siyasal iktidar cemaat ve siyasi rakipleri suçlayarak, ötekileştirerek %50 oy tabanını yapıştırmaya çalıştı. Bir anlamda başarılı da oldu. Bu günün rakamlarıyla 2.5 milyon oy kaybederek bile %44.17 oyu yakalamış durumda. Seçim meydanlarında daha çok yolsuzluklar üzerinden muhalefet yapan CHP, oyunu % 30'a çıkaramamış, %28.62'de kalırken, MHP ise %15.89 oy oranını tutturmuş gözüküyor.

Bu seçimler neyi gösterdi? Ardıl sonuçları ne? Bu soruların tabii ki pek çok yanıtları var. İlk gördüğüm en önemli sonuç bu ülkede güvenilir kurumların kalmamış olması, seçim güvenliğinin olmaması gerçekliğidir. Seçim gecesi başlayan ve ülkenin dört köşesinde yaygın şekilde yapılan itirazlar, sonuçların değişmesi, özellikle Ankara'da “Organize İşler” şüphesini yoğunlaştırmıştır. Seçim günü akşamı Ankara oylarının ekranlardan yayınlanmasının bilinçli bir şekilde geciktirilmesi tüm bu şüphelerin somut kanıtlarıdır. Yüksek Seçim Kurulu, Anadolu Ajansı bu süreçte sınıfta kalmıştır. Hangi siyasal partiye oy verirse versin, tüm yurttaşlarımızın oyu değerlidir.

Her oyun ahlaki olarak sayılması, kayıtlara geçmesi güvenilir bir seçimin temel koşuludur. Bu seçimlerde bu sağlanamamıştır. Tartışmalar da devam etmektedir. Söylemlerini dinsel referanslara dayandıran kesimlerin bu gayri ahlaki işlerin içinde olması da tartışmanın bir başka gerçeğidir.

Bu seçimlerde yurttaşlarımızın önemli bir bölümü ekranlara yansıyan “Para sayma makinaları, yatak odalarından çıkan paralar, ayakkabı kutuları, telefon görüşmeleri” gibi çok somut yolsuzluk iddiaları için kanıtlar olabilecek nesneleri, tapeleri çok ciddiye almadıkları, önemsemedikleri görülmüştür. Bunun açıklaması zordur. Halkımızın temiz toplum talebi yok mu? sorusu ilk sorulacak sorudur. İkinci olarak da halkımız acaba kredi kartı, ev taksidi vb. gibi ekonomik sistemle kurduğu mali ilişkinin bir iktidar kriziyle sıkıntıya gireceğini mi düşünüyor? Bir başka soru da acaba halkımız ülkede egemen olan muhafazakar iklimin havasına uyarak “bunlar bizim adamlar ve dindarlar, onlar böyle bir şey yapmazlar, mutlaka bir hayır işidir bunlar” diyerek mi bakıyorlar? O zaman İranlı Sarraf'ın bu fotoğrafta yeri ne? Siyaset bilimciler, sosyologlar önümüzdeki günlerde herhalde bu konuda araştırmalar yapacaklardır.

Bu seçimlerde CHP'nin başarılı olduğunu söylemek olanaksız. Ülkenin içinde bulunduğu olumsuz koşulları CHP oya dönüştürememiştir. Neden? sorusunu tartıştığımızda karşımızda uzun uzun maddeler çıkabiliyor. Nedir bunlar? CHP, yapısal sorunlar taşıyor. Söylem birliği yok. CHP, kuralları olmayan, koyduğu kuralları hayata geçiremeyen bir siyasal parti. CHP, bilimle barışık değil, sevgisiz ilişkilerin olduğu bir siyasal yapı… CHP, eğitim-bilim –kültür platformu çalışmıyor. Bu platform, bir düşün atölyesine dönüşmüyor. CHP'ye yeni şeyler katmıyor, zenginleştirmiyor, ufuk açmıyor. CHP, günübirlik politik kararlarla yürüyor. Çağdaş sol, sosyal demokrat bir kitle partisi gibi davranmıyor.

Bu seçimlerde yıllardır CHP belediye başkanlığı yapmış insanlarına sormadan, danışmadan, onları onore etmeden, oyunun kurallarını belirlemeden seçim sürecini yürütüyor. Sonuçta derin kırgınlıklar ve İzmir örneğinde olduğu gibi bu nedenle kaybedilen belediyeler. CHP, çağdaş, sol, sosyal demokrat bir parti olma adına parti yapısında radikal değişimler yapmalı ve artık tüm seçimlerde üye tabanın iradesini önseçimlere yansıtmalıdır. Kişiler değil, kurallar öne çıkmalıdır.

CHP, bu seçimlerde sadece yolsuzluklar üzerinden muhalefet üretmiş, son on yılda yapılan haksız tutuklamaların, hukuksuzlukların nedeni olan cemaat algısını adeta pas geçmiştir. Bu tavır CHP seçmenini rahatsız etmiştir. Önümüzdeki dönemlerde CHP, demokratik kitle örgütleri, üniversiteler, odalar ve sendikalarla işbirliği, uzmanlığa dayalı paylaşımlar üretmenin yollarını mutlaka bulmalıdır.
Her seçimde olumlu olacak sonuçlar da vardır. Bu seçimlerde insana dair en olumlu örnek BDP'li kadın belediye başkanlarıdır. Politik görüşlerini beğenelim, beğenmeyelim en çok, genç kadın belediye başkanı çıkaran siyasal hareket BDP olmuştur. Diğer siyasal partilerde kadın oranı sınırlı kalmıştır.

Tüm bu koşullarda, bize özgü bir toplumsal değişim projesi olan Köy Enstitülerinin 74. kuruluş yıldönümü kutlamalarına hazırlanıyoruz. Köy Enstitüleri bir “Özgüven destanıdır” ve “Biz yaparız, biz başarırız, biz üretiriz” demenin adıdır. Ülkede ne zaman tüm toplumu sarsan olumsuzluklar yaşansa, beyinlerimizde, yüreklerimizde yaşayan “Saklıkent eğitim-kültür-imecesi” dillendirilir, anımsanır. Türkiye içinde yaşadığımız yıllarda tüm bu kirliliklerden, kuşatılmışlıklardan, akıl ve bilim dışı sıkışmışlıklardan “enstitü ışığını” referans alarak çıkabilir.

Enstitü ışığı, üreticidir, dayanışmacıdır, insan-sanat-demokrasi merkezlidir, aydınlanmacıdır, insanın tüm boyutlarıyla gelişmesinin adıdır, özgür-demokrat insanı hedefler, eşit paylaşımı, adaletli, demokratik-hukuk devletini temel alır, emeğin en yüce değer olduğunu kabul eden özgürlükçü düşün dünyasıdır. Türkiye, Köy Enstitüleri kazanımını tekrar değerlendirmenin yollarını üreterek aydınlığı aramalıdır. Güncel görev budur.